Dostoyevski’nin İnanç Serüveni Üzerine
“İnanç bana her zaman olduğu gibi saçma geliyordu ama sadece inancın insanın var oluş sorusuna yanıt verdiğini ve böylece yaşamayı mümkün kıldığını kabul etmekten başka çarem de yoktu. Rasyonel bilgi beni yaşamın anlamsız olduğunu kabul etme noktasına getirmişti.”
(Tolstoy, İtiraflarım)
19.yy Rusya’sı bir bunalım ve arayış çağını yaşamaktadır. Aydınlar kimlik arayışına girmiştir. Varoluşsal boşluk bir inanca yaslanma ihtiyacını da doğurmuştur. Dostoyevski (1821-1881) de bu ihtiyacı duyan yazarlardan biridir. 1849 yılında devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiası ile tutuklanır. Bu onu idam sehpasına kadar götürür. Affedilir. Cezasını çekmek için 1849 yılında Sibirya’ya gönderilir. İlerleyen dönemde ateşli bir devlet yanlısına dönüşecektir. Yaşamının son dönemlerinde Rus milliyetçiliğine ve Ortodoks inancına bağlanmıştır. Bu dönemde devrim düşüncesiyle, ateizmle ve her tür radikallikle mücadeleye girişmiştir.
O hep uçlarda yaşayan bir yazar olmuştur. Ateşli, coşkulu ve tutkuludur. Okurlarına da eserleri üzerinden böyle bir dünyayı vadeder. Çalkantılı bir yaşamı olmuştur. Kumar tutkusu, yoksulluğu, sürekli birilerinden yardım bekleyen aciz kişiliği onu hep zor durumlarda bırakmıştır. İnanç ve inançsızlık arasındaki gerilimi yoğunlukla yaşamıştır. Son dönemlerinde ise, halkın geleneklerine yaslanma ihtiyacı duymuştur. Buradan yola çıkarak, sanat hakkındaki görüşleri de belirginleşmiştir. O’na göre sanat bir köprü işlevi görmelidir, sanat Tanrıya olan inancın köprüsüdür. Dünya görüşündeki dalgalanmalar, yaşamı ve eserleriyle yarattığı dünya sara hastalığıyla da ilişkilendirilmektedir.
Onu ve eserlerini ele alan Freud (1856-1939), Dostoyevski’nin insanlığı daha ileri götürme iradesi gösterebilecekken uysal bir gericiye dönüştüğünü ve hayal kırıklığı yaşattığını söylemektedir. Bunun yanında, Freud onun yazarlığını Shakespeare ile kıyaslanabilir bulmaktadır. Shakespeare’den bu yana ruhumuzun gizli kuytularını bize açıklıkla anlatan kimse olmamıştır. Ruhsal karmaşamızın ne derece derin olduğunu bize göstermiştir. Freud’a göre insan ruhsallığı üzerine çoğu şeyi psikanalistlerden daha önce görmüştür.
Zor koşullarda üreten biridir Dostoyevski. Yoksulluk ve yoksunluk içinde yazmaya çalışmaktadır. Bu nedenle kendisinden kusursuz metinler üretme beklentisine kızgındır. Ne var ki çıtayı bu kadar yükseğe taşıyan da kendisidir. Ölçüsüz, aşırı duyarlı ve sınırları aşan bir yazardır. Bir yanıyla Tolstoy (1828-1910) ve Turgenyev’e (1818-1883) imrenmekte, başka bir yanıyla da onlara öfke duymaktadır. Kendisinin zamanı yoktur ve parasızdır. Bu yazarlar ise varlıklıdır ve rahat koşullarda üretmektedir. Bununla birlikte, örneğin Tolstoy da ruhsal karmaşa yaşayan, arayış içindeki yazarlardan biridir. En azından bir dönem Dostoyevski ile benzer patikalardan geçtikleri de söylenebilir. Tolstoy’a göre, bize acı çektiriyor olsa bile böyle bir Tanrı’nın mevcudiyeti mevcut olmamasından daha iyi olacaktır. O da inanma, bağlanma ihtiyacı içindedir.
Dostoyevski’ye yeniden dönecek olursak, Sibirya sürgününde yazdığı bir mektupta, kendini inançsız ve kuşkulu olarak tanımlamaktadır. Hayatının sonuna kadar da böyle kalacağını belirtmektedir. Bir yandan da inanmaya duyduğu özlemin, karşıt kanıtların çoğaldığı durumlar olduğunu düşünmesine rağmen, her geçen gün artmaya devam ettiğini yazmaktadır.
Batıcı olduğu dönemde inancını kaybetmek üzere olduğundan bahseder. Kaybetmek üzere olduğu İsa’yı halkın arasında bulmuştur yeniden. Hatta bir adanmışlık örneği sergiler. Ona göre, İsa hakikatin dışında kalsa bile yine de İsa tarafında olmayı yeğleyecektir. Bu durum bir tür iman ediş olarak değerlendirilebilir ya da imanının aklını aştığı söylenebilir. Rusya demek İsa demektir. Rusya kurtarıcıdır. Ona göre gerçek bir Rus, Avrupalı kardeşleriyle birleşmeyi de yeğlemeli ve bu evrensel uyumu da İsa’nın doktrinleri sağlamalıdır. Bunları söyledikten sonra olabilirliğin sınırlarını açımlar. Dostoyevski’nin İsa’sı Ortodoksluğun İsa’sıdır. Batı’da olduğu gibi İsa’nın kişiliği bilimin gölgesinde kalmamalıdır. Tanrı’nın hükümranlığı için Rusya gerekli ve önemlidir. Slavların üstün değerleri olduğunu savunur. Batı’dan ithal edilmiş ruhsuz ve taklit ülkülerden uzak durulmalıdır, ülküler Rus halkının bünyesinden doğmalıdır.
Şüphe ve itirazla geçen bir dönemden sonra arzu ettiği bağlanmayı yaşamıştır. Bu bağlanmayı Rus halkında, Rusya idealinde ve İsa’da bulmuştur. Şeylerin arkasındaki örüntüyü bu şekilde anlamlandırmıştır. Artık tutunabileceği bir dalı ve bir amacı vardır. Hakikatini bu şekilde inşa etmektedir. İnanma ve inanmama gerilimini böylece aşmaya çalışmıştır. 19.yy’ın, bunalım çağı Rusya’sının, birçok yazarı gibi yoğun gelgitler yaşamıştır. Ve sonunda aradığını bulduğunu düşünmektedir.
Çok okunmuştur, çok okunmaktadır. İnsan ruhunun derinliklerine korkusuzca girmesi, keskin gözlemleri, eserlerindeki açıklığı ve dürüstlüğüyle çok okunmaya da devam edecektir.
Yararlanılan Kaynaklar:
Dostoyevski, Puşkin Üzerine Üç Konuşma, Karbon Kitaplar, 1. Basım, Ağustos 2019.
Ecinniler İki Aylık Kültür ve Edebiyat Dergisi, Dostoyevski Özel Sayısı, Sayı:18, 2022.
Stefan Zweig, Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski, Yordam Kitap, 2. Basım, Ekim 2018.
Tolstoy, İtiraflarım, İlgi Kültür Sanat Yay., 1. Basım, 2018.
Tolstoy, İvan İlyiç’in Ölümü, Notos Kitap, 1. Basım, Şubat 2014
Ufak Tefek Çeviriler (e-kitap), Derleyen&Çeviren Ümid Gurbanov, Temmuz 2024.
https://tr.wikipedia.org/ (Fyodor Dostoyevski maddesi) (Erişim 03.08.2024)