Öğretmenin Bitmeyen Senfonisi

Fikir Yazıları - Mustafa PALA

Öğretmenin Bitmeyen Senfonisi

Mr. HOLLAND’S OPUS / SEVGİLİ ÖĞRETMENİM

Mustafa PALA

Okullarımızda eğitim, liselere ve üniversitelere geçiş sınavlarıyla fiilen; Türkiye Yüzyılı müfredatı ile resmen sona erdi! Öğrenciyi tekke tarikat gericiliği ile “değer”sizleştirmeye çalışan MEB, “mülakatla” yandaş kıldığı öğretmenliği de “Meslek Kanunu” ile bitirmek istiyor. Ve biz bütün bu olup bitene, bir kez de Stephen Robert Herek’in öğretmen güzellemesi filmi “Mr. Holland’s Opus” ile itiraz ediyoruz!

MÜZİK YAPMAK

“Sana bir hikâye anlatayım ister misin? 15 yaşındayken bir plakçı dükkânında takılırdım. Orada çalışan bir adam vardı. Bir gün bana John Coltrane’nin bir albümünü verdi. Ben de alıp eve geldim, pikaba koydum ve gerçekten nefret ettim. Hiçbir şey anlamamıştım. Yeniden dinledim, bir daha dinledim. Sonra bir daha, bir daha… Fark ettim ki artık dinlemeden duramıyordum… O gün şunu anladım: Hayatım boyunca istediğim şey işte buydu: müzik yapmak!”

John F. Kennedy Lisesi’nin “zoraki” müzik öğretmeni Glenn Holland’ın (Richard Dreyfuss), karısı Iris’e (Glenne Heeadly) hamile olduğunu öğrendiğinde, ne diyeceğini şaşırıp duygu yüklü bir sesle anlattığı hikâyeydi bu. Bilinçaltının derinliklerinde “müzik yapmak”la “baba olmak” arasında nasıl bir ilişki kurduğu bilinmez; ama bildiğimiz şudur ki Mr. Holland dünyayı anlama, anlatma yetisini “sesler” üzerine kurmuş ve bir gün hayatının “opus”unu yaratacağına inanmış bir müzisyendir.

“SEVGİLİ ÖĞRETMENİM”

Eğitim, okul, öğretmen, öğrenci filmi denince, akla çoğunlukla sorunlu öğrencilerle baş etmek zorunda olan öğretmenlerin yaşadıkları acı deneyimler, eğitime erişimde eşitsizlik ve büyük başarı öyküleri gelir. Ama eğitim filmlerinin teması ne olursa olsun temel çatışmanın bir tarafında mutlaka öğretmen vardır. Diğer taraftakiler çeşitlenir: Okul idaresi, yasalar, yokluk yoksulluk, ayrımcılık, öğrenci(ler)…

Kariyerine 1986’da kült korku filmi Critters (Yaratıklar) ile başlayan ve filmografisinde Üç Silahşorlar, 101 Dalmaçyalı, Rock Yıldızı, Evin Adamı, Büyük Gilly Hopkins gibi yapımlar bulunan Amerikalı yönetmen Stephen Robert Herek’in 1995’te çektiği ve Sevgili Öğretmenim adıyla gösterime giren Mr. Holland’s Opus’ta daha çok ana karakterin içsel çelişkilerine tanık oluyoruz.

Kahramanımız düğünlerde, gece kulüplerinde, bar ve otellerde sahne alan, turnelere çıkan bir müzisyen ve besteci. Bir okulda müzik öğretmenliği y(k)apabilirse bu dağınık yaşamdan kurtulacak, adını müzik tarihinin parlak sayfalarına yazdıracak olan başyapıtını besteleyebilmek için hem zamanı hem de düzenli bir geliri olacak.

Film, yaşamını müzik üzerine inşa eden Glenn Holland’ın, John F. Kennedy Lisesinde müzik öğretmenliğine kabulüyle başlayan ve “zorunlu” emekliliğiyle son bulan otuz yılına odaklanıyor. Bu süre içinde Holland, sık sık öğretmenliği ile kişisel duyguları, okul çalışmaları ile ailesinin beklentileri, oğlu ile öğrencileri, yapıp ettikleriyle idealleri arasında gidip gelen bir psikolojiyle savruluyor. Bu psikolojiyi kamera karşısında jestleri, mimikleri ve beden diliyle ustaca yansıtan, Jaws, Üçüncü Türden Yakınlaşmalar filmleriyle tanıdığımız ve The Goodbye Girl ile En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ı alan Richard Dreyfuss, Holland rolüyle ve başka performanslarıyla daha birçok ödüle birçok kere aday gösterildi.

MÜZİK EĞİTİMİ

Holland’ın öğretmenliği tanıdık görüntülerle başlıyor: Müdür Yardımcısı kızların etek boylarını ölçüyor, Beden Eğitimi Öğretmeni kantinde sıra bekleyen öğrencileri ite kaka öne geçiyor… 2 saat 20 dakikalık filimde Holland’ın, bireysel yaşamının getirdiği serbest düzen öğretiminin, okul disiplini içinde zamanla pedagojik bir nitelik kazanmasını, kimi zaman gözlerimiz buğulanarak izliyoruz. Bu kolayca kazanılan bir nitelik olmuyor tabi. Önce okul yönetimi dikiliyor karşısına. Öyle zil çalınca okuldan kaçar gibi, öğrencilerden önce çıkmak yok. “Bir öğretmenin iki işi vardır: Genç beyinleri bilgiyle donatmak. Daha önemlisi de onlara bir pusula vermektir. Bilgi konusunda nasılsın bilmiyorum; ama pusula konusunda berbatsın!” Uyaran okulun emekliliğe hazırlanan müdürü.

Sonra öğrenmede güçlük çeken iki “kalıp tip” (stereotip) öğrenci üzerinden öğretimin metodolojisine ilişkin yetkinliğin kazanılması: İlki Gertrude Lang. Aile bireylerinin her biri sanatın farklı türlerinde başarılı olmuş; ama Gertrude bir enstrümanı çalma becerisi kazanmada oldukça yavaştır ve bu nedenle çok üzgündür. Öğretmen Holland müfredata ne zaman ve ne kadar bağlı kalacağını, ondan ne zaman ne kadar uzaklaşabileceğini dört beş ay içinde yeterince deneyimlemiştir. Çoğu Rock’n Roll’u seven öğrencilerine, klasik müziğe ulaşabilmeleri için sevdikleri bu türü basamak yapan Holland, Gertrude Lang’a, “Nerede hata yapıyoruz, biliyor musun? Hep sayfadaki notaları çalışıyoruz. Müzik eğlendirmeli, zevk vermeli; çünkü müzik duygularla, duygular yaşamla ilgilidir, notalarla değil. İçinden geldiği gibi çal!” der. “Aynaya baktığında kendinde en çok neyi beğenirsin?”diye sorar.

– Saçlarımı.

– Neden?”

– Babam saçlarımı günbatımına benzetir.

– Hadi kapat gözlerini, gün batımını çal! Lang böyle başarır.

Ama okul yöneticileri bu serbestlikten rahatsızdır. Onlara göre Rock’n Roll, şeytan işidir, doğası gereği disiplinin bozulmasına yol açar. Velilerin de rahatsız oldukları iletilir Holland’a; yanıt yabana atılacak cinsten değildir:“Onlara, eğer çocuklarına müziği sevdirebileceğime inanırsam, her şeyi kullanabileceğimi söyle!”

İkinci kalıp tip öğrenci Louis Russ’tur. Okulun Güreş Kulübüne girebilmesi için müzik dersinden geçer not almalıdır. Bunun için de bir enstrüman çalmalıdır; ama Louis’in bu alanda hiç yeteneği yoktur. İş Holland’a düşer: Resmigeçit takımında davul çalmasını önerir. Çalışmaya başlarlar. Ritim duygusu yaratmak için denemediği yol kalmaz, kafasına kask takıp tokmakla vurmak dâhil… Ama sonunda, okulun resmi geçidinde babası, “Bu benim oğlum!” diye gurur duyacak kadar başarır bu işi Russ.

ETKİLİ ALT HİKÂYELER

Yönetmen Herek, John F. Kennedy Lisesi’nin otuz yılına kamera tuttuğu filmde, Kennedy suikastından Vietnam Savaşı’na, 68 Kuşağı’nın eylemlerinden John Lennon’un öldürülmesine, Louis Russ’un Vietnam’dan gelen cenazesi gibi derlediği yan hikâyelerle etkili arka planlar yapar. Böylelikle ufkumuzu genişletip olup biteni daha bütünlüklü bir perspektiften görmemizi sağlar. Seyirciyi filmin karakterleriyle duygudaş kılmak için sinema sanatının türlü olanaklarından yararlanmayı bilir. Nihayet yakın plandan genel plana, ana hikâyeden alttaki yan hikâyelere atlayan sahne geçişleri oldukça etkileyicidir. Senaryodaki kurgunun başarısına eklenen Michael Kamen’in film için yaptığı özgün bestelerde müziğin yükselip yükselip bir sessizliğe düşüşü de. İşitme duyusunu kaybeden Beethoven’in sesleri hissetmek için yaptıklarını anlattığı sahnede kameranın, o sırada çalmakta olan 7. Senfoni plağının dönüşünden askeri helikopterin pervanesine geçerek ana eksenle alt hikâyeyi ilişkilendirmesi de…

Holland, hata- hata düzeltme örüntüsüyle ilerleyen “öğretmenleşme” sürecinde, özel hayatındaki sıkıntılarla da mücadele etmek zorunda kalır. Okul ve öğrencilere ayırdığı zaman dışında, kurtarıcı olarak gördüğü “opus”una yoğunlaşmakta, dolayısıyla karısını ve işitme duyusundan yoksun doğan oğlunu ihmal etmektedir. Beri yandan öğrencilerine daha fazla zaman ayırmak zorundadır; çünkü bir yetenek geliştirme süreci de olan sanat eğitiminin, ders süresinin dışına taşması doğaldır. Üstelik bu çalışmalarda, o yaş psikolojisi duygusal yakınlaşmalara son derece açıktır.

İşte Rowena Morgan! Babası onu açtığı küçük lokantaya garson yapmak istemekte, o ise New York’ta binlerce kişiye şarkı söylemeyi düşlemektedir. Okul için düzenlenen bir gösteride şarkıyı nasıl söylemelidir? “Burada kadın neler hissediyor bilmek zorundasın. Yoksa söyleyemezsin. Şarkı, soğuk bir dünyada tek başına kalmış bir kadını anlatıyor. Onun tek istediği, yakınında birinin olması ve ona her şeyin yoluna gireceğini söylemesi. Şarkı içten gelen bir sevgiyi, özlemi dile getiriyor. Tamam mı?” Ve Morgan düşlerinin peşine düşer!

Holland artık okul ve aile sorunlarını nasıl yöneteceği konusunda büyük deneyim kazanmıştır. Karısı Iris ve oğlu Cole ile ilişkileri bir süre sonra yoluna girer; ama bu kez de kapısını zorunlu emeklilik çalar. Okul harcamalarının %10 azaltılması istenmiştir; tabi bizdeki gibi akla ilk gelen sanat derslerinden tasarruftur! İşte okul müdürünün yaklaşımı:“Mozart ile okuma yazma ve bölme işlemi arasında seçim yapmaya zorlandım… Bölme işlemini seçtim!”Holland yıkılmıştır, eski öğrencilerinden oluşan Eğitim Komisyonu’nu ağzıyla kuş tutsa ikna edemez. Okulun boş koridorlarında dolaşır. Eşyalarını toplar. Boş sınıfına son bir kere daha hüzünle bakar. Her şey boştur… Mu acaba?

“BİZLER SENİN MÜZİĞİNİZ!”

Okulun salonundan gelen seslere yönelir. Salon öğrencilerle doludur ve sahnede “Güle güle Bay Holland” pankartı asılıdır. Bütün salon ayağa kalkar, alkışlar alkışlar… Tüm mezunlar oradadır. Holland yüzüyle oynar artık, duygu yüklüdür ve yük yüzündedir, çenesi titrer, ağlamaklıdır. Karısı Iris, kürsüye Vali Gertrude Lang’ı davet eder.

Mikrofon Lang’dadır: “Bay Holland benim yaşamımda derin bir iz bırakmıştır, başka pek çoklarında olduğu gibi… Söylentilere göre sürekli senfonisi üzerinde çalışıyormuş, bu yapıt onu ünlü ve zengin yapacakmış… Bence Holland zenginlik ve ünün çok ötesinde bir başarının sahibidir… Mr. Holland, bu salonda elinizin değmediği tek bir yaşam yok. Eğer her birimiz daha iyi birer insan olduysak, bunu size borçluyuz… Senin senfonin bizleriz. Bizler senin yapıtınızın notalarıyız, yaşamınızın müziğiyiz… Şimdi sana bir şeyi geri vermek istiyoruz. Lütfen, Glenn Holland’ın Amerikan Senfonisi’nin ilk seslendirilişinde bizleri yönetir misiniz?” Enstrümanlar eski yeni öğrencilerindedir.

Gözyaşlarını daha fazla tutamaz. Perde açılır ve senfoni başlar. Holand orkestrayı yönetmiyor da adeta iki kolunu çok ürkek bir kuşun iki kanadı gibi ağır ağır çırpıyordur…

Çünkü uçuyordur!