Şiirin Nüfuzu
29 harfle sınırlı bir düzlemde sınırsız imgeleri,sonsuz metaforları ‘mühendislik harikası’ bir yapıya dönüştüren insandır şair.Bu öyle bir yapı ki 8 şiddetindeki bir ayrılığa,terk edilmeye,9 şiddetindeki aldatmaya,10 şiddetindeki tek taraflı aşk’a dayanıklı bir o kadar da ihtişamlı…
Şiir öğretilemeyecek kadar çok katmanlı,labirentleri bol süreçlerin ürünüdür.Bu labirentlerden bir iz düşüm,gölge çıkarma işidir.Her kelime bir labirent,her labirent bir gölge yani derinlik taşır ki bunu da ‘’Şiir ve Gölge Planlama’’ bölümü mezunu olmayla paralel eylemler ortaya çıkarır.
Şiir bir hesaplama yani matematik işidir.Hangi sözcüğün içinde hangi metaforların hemhal olabileceğini öngörme işidir.Yani ‘’İki şiir arasında’’ kaç k(elime)m(metafor) hesaplama yetisidir şair olmak.
Şiir birikim işidir,ekonomi işidir.Aydan aya ele,zihne bulaşan mısraları muhayyilenin bankasına yatırma işidir.Bir Rilke mısrasından alınan büyülü paradigmayı Oktay Rıfat dizelerine eklemleyerek saklama işidir.Ya da bir Didem Madak inceliğini,Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun renkleriyle sentezleyip zihnin kara kutusuna yerleştirme işidir. Şairlik dehası dediğimiz nüvenin gün yüzüne çıkması da bu ‘ortaya çıkma’ süreci dediğimiz mısraların kağıda yansıması da ‘’birikim’’ sayesindedir.
Şiirlerde ‘Kaç sözcük yaşar?’ ın değil en y’etkili,dokunaklı dizelerin varlığı sıra dışı edebi yaratımlar için çıkış noktası olsa gerek.
Yani şiirlerin nüfusu değil ‘’nüfuzu’’ o şiirin doğum lekesi,albenisi ,belirleyenidir.