SEMBOLLER, RİTLER VE RİTÜELLERİN ÖRGÜTLER AÇISINDAN ÖNEMİ

Fikir Yazıları - Prof. Dr. Abdurrahman Tanrıöğen

SEMBOLLER, RİTLER VE RİTÜELLERİN ÖRGÜTLER AÇISINDAN ÖNEMİ

Okul örgütlerinin geleceğin güvencesi olan etkili vatandaşları yetiştirme misyonları olduğu bilinmektedir. Okullar aynı zamanda bir toplumun kültürüne zenginleştiren, geliştiren ve mevcut kültürü yeni kuşaklara aktaran sosyal sistemlerdir. Bu sosyal sistemlerin yaşamlarını sürdürebilmeleri, misyonlarını sürekli hale getirebilmeleri, daha etkili olarak hedeflerine ulaşabilmelerinde sistemin içinde ve dışında bulunan pek çok değişkenin etkisi bulunmaktadır. Okulun bağlı olduğu üst sistem, okulun içinde bulunduğu çevre, okulun yönetimi, öğretmenlerin niteliği, müfredat, yasalar, ülkenin temel felsefesi bu etkenlerin bazılarıdır.

Bolman ve Deal, “Reframing Organization” başlıklı kitaplarında, örgütleri analiz edebilmek için birbirleriyle karşılıklı etkileşim içerisinde bulunan dört çerçevenin kullanılmasının gerekliliğinden söz etmektedirler. Bu çerçeveler, yapısal, insan kaynakları, politik ve kültürel olarak belirtilmektedir.

Bu bakış açısıyla, örgütlerin sadece yapılarının etkili olarak oluşturulmaları yeterli değildir. Klasik dönem araştırmacılarının (Taylor, Fayol, Weber gibi) yaptıkları temel olarak örgütlerin yapılarının güçlü bir biçimde oluşturmanın yollarını araştırmaktı. Onlara göre, güçlü bir yapısı olan örgütler başarılı olacaktır. Ancak, 1927-1932 yılları arasında gerçekleştirilen Hawthorne Deneyleri, yapıyı işleten insanların ne derece önemli olduğunu ortaya koymuştur.

İlerleyen dönemlerde, örgütlerin tıpkı toplumlar gibi, politik arenalar oldukları kabul edilmiştir. Örgüt üyeleri, örgütten daha fazla çıkar temin edebilmek için güç kazanmak durumunda oldukları, tek başlarına gücü ele geçirme kapasitelerinin bulunmadığı durumlarda, diğer kimselerle ittifaklar yaparak güç kazanmaya çalıştıkları ve böylelikle örgütten daha fazla çıkar sağladıkları görüşü kabul görmüştür.

Bu üç çerçeveyi tamamlayan dördünçü çerçeve, kültürel sembolik çerçevedir. Bu çerçeve, örgütte görünenin ardında görünmeyen bazı değişkenlerin olduğunu ve bu değişkenlerin insan davranışları üzerinde son derece önemli etkilerde bulunduğunu ileri sürmektedir. Örgütün sembolleri, ritleri, ritüelleri, kahramanları, hikayeleri gibi kültürel ögelerin, örgütlerin başarısında son derece önemli olduğu kabul edilmektedir.

Dörtlü çerçevenin önemli bir sayıltısı, bir çerçevede meydana gelen bir değişmenin diğerlerine kolaylıkla yansıyacağıdır. Yani yapısal bir değişikliğin, insan kaynaklarını, politikaları ve kültürü etkileme gücüün bulunduğu kabul görmektedir.

Bu yazıda, örgüt kültürünün önemli yapıtaşları olan sembollerin, ritlerin ve ritüellerin örgütler açısından önemi üzerinde durulacaktır.

Semboller, bir örgütün kültürünü ve değerlerini temsil eden görsel, işitsel veya dokunsal işaretlerdir. Logolar, sloganlar, üniformalar ve belirli renkler gibi semboller, örgüt üyeleri arasında bir aidiyet duygusu oluşturur ve dış dünyaya karşı örgütün kimliğini ve değerlerini yansıtır. Örneğin, Apple’ın ısırılmış elma logosu, yenilikçilik ve tasarım mükemmeliyetini simgeler. Semboller, örgütün içindeki iletişimi kolaylaştırır ve üyeler arasında ortak bir dil oluşturur.

Ritler, örgüt içindeki belirli olayların ve durumların standartlaştırılmış, tekrarlanan ve anlam yüklü eylemlerle ifade edilmesidir. Örneğin, haftalık toplantılar, yıllık değerlendirme günleri veya yeni çalışanların oryantasyon programları ritler arasında yer alır. Ritler, örgüt üyelerinin rollerini ve sorumluluklarını pekiştirir, grup içi uyumu ve koordinasyonu artırır. Ayrıca, ritler aracılığıyla örgüt, kendi başarılarını kutlar ve başarısızlıklarından ders çıkarır.

Ritüeller ise ritlerden daha derin ve anlam yüklü pratiklerdir. Örgütlerin kuruluş günlerinin kutlanması, ödül törenleri, emeklilik partileri gibi etkinlikler, örgütün tarihini ve kültürel mirasını yaşatır. Ritüeller, örgütün değerlerini ve inançlarını somutlaştırarak üyeler arasında güçlü bir bağ ve ortak kimlik oluşturur. Örneğin, bir şirketin kurucusunun doğum günü, çalışanlar arasında birlik ve aidiyet duygusunu pekiştirebilir.

Özet olarak söylemek gerekirse, örgütlerin kültürel ve sosyal yapısını oluşturan temel unsurlar olan semboller, ritler ve ritüeller, örgüt üyelerinin kimlik ve aidiyet duygusunu kazandırmaları, örgüt içindeki iletişim ve eşgüdümü geliştirmeleri, örgüt üyelerinin motivasyonlarını ve moral düzeylerini yükseltmeleri, örgütsel değerlerin ve normlarının pekiştirilmesi gibi önemli işlevleri bulunmaktadır. Bu nedenle, örgüt yöneticileri ve liderleri, semboller, ritler ve ritüellerin önemini göz ardı etmemeli ve bu unsurları bilinçli bir şekilde yönetmelidir. Bu sayede, daha güçlü, uyumlu ve başarılı örgütler oluşturmak mümkün olacaktır.

Osman Balcıgil’in “Yeşil Mürekkep” isimli kitabından nakledilen aşağıdaki yaşanmış olay, yukarıda önemi vurgulanan kültürel ögelerin tarihte nelere başardıklarının güzel bir örneğidir.

Dimitri Şostakoviç’in yedi numaralı senfonisi, Leningrad kenti için bestelendiğinden Leningrad Senfonisi olarak adlandırılmaktadır. Her ne kadar Leningrad’ın ismi Sen Petersburg olarak değiştirilse bile… Dört bölümden oluşan senfonin birinci bölümü halkın mutlu yaşamını, kendilerine ve geleceklerine duydukları güveni, ikinci bölüm güzel ve mutlu olayların bir araya gelmesini, üçüncü bölüm yaşama sevinci ve doğaya hayranlığı anlatmaktadır. Dördüncü bölüm ise neşeye vurgu yapar.

Eserini Leningrad’da yazmaya başlayan Şostakoviç İkinci Dünya Savaşı başladığında cepheye gitmek ister ancak gözlerindeki bozukluk nedeniyle ateş hattına gönderilmeyen besteci, itfaiyeci olarak mücadeleye katkı vermiştir. Şistakoviç geceleri de bu eser üzerinde çalışmıştır. Leningrad Hitler tarafından işgal edildiğinde, Şostakoviç eserin henüz ikinci aşamasındaymış.

Leningrad kısmen tahliye edilirken, kentten çıkartılıp Samara’ya gönderilen besteci 27 Aralık’ta eserini burada tamamlamıştır. Eser 5 Mart’ta eseri Samara’da Bolşoy Tiyatro Oorkestrası tarafından seslendirilir. Ardından bu muhteşem ve anlamlı eseri, Leningrad Senfoni Orkestrası da seslendirmek ister.

Savaş koşullarında hazırlıklara başlanılır. Almanlar 8 Eylül 1941’de kuşattıkları şehri 9 Ağustos 1941’de teslim alacaklarını ilan ederler.

Ruslar ise bu eseri kentin meydanında çalarak kenti asla terk etmeyeceklerini dünyaya göstermek isterler. Bir anlamda ölüm-kalım sorunu haline gelmişti Leningrad Senfonisi’nin seslendirilmesi. Büyük gün geldiğinde eser seslendirilirken bomba sesleri engel olmasın diye, Kızıl Ordu önce Alman siperlerini bir buçuk saat süreyle dövmüştür.

Zayıflıktan üşümekte olan sanatçılar havanın sıcak olmasına rağmen kalın giyinmiş, hatta bazıları eldiven bile giymişti.

Sonuç muhteşem olmuş; bir kısım sanatçısını savaşa kurban vermesine ve kalanların bitkin olmasına karşın, Leningrad Senfoni Orkestrası, Leningrad Senfonisi’ni başarıyla seslendirmiş.

Bu çok önemli çabanın haber ve hikayesi, dünyanın her yerindeki Nazi karşıtları tarafından ağlayarak öğrenilmiş.

İnsanlık despotluğu müzikle yenmişti. Kent düşmemiş, tersine yükselen moralle daha da güçlü direnir olmuştu Almanlar 27 Ocak 1944’te geri çekilmek zorunda kaldı. Toplamda dört milyon civarında ölüme yol açan Leningrad Kuşatması, modern tarihin en uzun süreli ve yıkıcı kuşatlamalarından biri olarak kabul edilir.

Bu kuşatma ve direniş, ulusal sembollerin insanların morallerini, dirençlerini ve yaşama bağlılıklarını ne derece artırdığının en güzel örneklerinden biri olarak gösterilmektedir.

Türk toplumu olarak içinde bulunduğumuz bu olumsuz koşullara karşı direnme gücümüzü yükseltebilmemizin önemli etkenlerinden birisinin ulusal sembollere etrafından birleşmek olmalıdır. Dikkat edilirse bizim böyle bir birlikteliğimizin önüne geçmek isteyenler, birbirinin peşi sıra, ulusal sembollerimizi tarumar etmekle meşgul görünmektedirler.

KAYNAKLAR

Bolman, G.L. ve Deal, T.E. (2008). Reframing Organizations: Artistry, Choice and Leadership. San Francisco, CA: Jossey-Bass

Balcıgil, O. (2016). Yeşil Mürekkep. İstanbul: Destek Yayınları.