Çekiçle Sosyoloji Yapmak:
Yapısöküm, Bakım ve Onarım İşleri Üzerine
Friedrich Nietzsche “çekiçle felsefe yapmak”tan söz eder. Bu, kalıplaşmış, köhnemiş, gelenekselleşmiş kalıpların ve yargıların, sert kabukların kırılması demektir diyebiliriz. Şu halde sosyolojik düşünme biçiminin de böyle bir misyonu olabilir mi? Sosyolojik literatürde eline çekici almak isteyen pek çok düşünürün olduğunu söyleyebiliriz.
Burada çekiçle sosyoloji yapma yöntem ve biçiminin iki işlevinden söz edilebilir… İlkin çekiç yapısökümcü bir işlev görür: köhnemiş, yozlaşmış, kabuk bağlamış yapıları kır, parçala ve dağıt!... İkincisi ise çekicin aynı zamanda inşa edici, zanaatkarane işlevinin de olduğunu belirtmek gerekir. Sert kabukları kırmanın yanında çivisi çıkmış dünyaya çivi çakmaktan söz edilebilir. Şu halde çekiç otoriter ve totaliter yapılara darbeler indirdiği kadar çekicin toplumsal dünyayı yeniden inşa edici bir işlevinin olduğunu da söylemek gerekir. Yine de sosyoloji mühendislik harikası bir toplum yaratma misyonuna sahip değildir.
Sosyolojik literatürde en temelde eleştirel yaklaşıma sahip pek çok düşünür veya ekolün olduğunu söyleyebiliriz. Çekiçle sosyoloji yapanlar daha ziyade iktidardan, tahakkümden, hegemonyadan, statükodan veya geleneksel ve kalıplaşmış birtakım kural ve değerlerden uzaklaşma yönünde çaba sarf ederler. Peki bunlar kimlerdir?
Bir kere en başta Karl Marx’ın çekici alıp kapitalizmin tam kalbine indirdiğini görmezden gelmek mümkün değildir. Karl Marx’ın sosyolojik düşünce tarihinde aşılması güç bir kuramcı olduğunu belirtmek gerekir.
Charles Wright Mills toplumun olağan akışında dönüp dolaşan bir çeşit klikleşmiş ve kriminal yapıların üzerine çekici salladığını görüyoruz. Ayrıca Mills’in sosyolojiyi bir zanaat işi olarak kabul ettiğini hesaba katarsak onun çekici eline alması kaçınılmaz görünüyor.
Pierre Bourdieu'nün yüksek sosyetenin beğenilerine darbe indirip bir çeşit maskeyi indirdiğini söyleyebiliriz.
Kendisine biçilmiş belirli bir misyondan söz edemesek de Michel Foucault’nun ilgisinin benzeri bir motivasyonla dolu olduğu söylenebilir. Foucault kesinlikle çekiçle sosyoloji yapmıştır. Foucault kitaplarını sıradan insanlar için, marangozlar, ayakkabıcılar için yazmıştır.
Thorstein Veblen’in aylak sınıfa yönelik bir çekiç darbesi indirerek işe başladığını görmekteyiz.
Frankfurt Okulu’ndan Theodor Adorno ile Max Horkheimer’ın kültürel-endüstriyel kapitalizmin kalbi olan reklam ve propagandanın üzerine çekici indirdiğini görmekteyiz. Yine aynı okulun düşünürlerinden Herbert Marcuse muhtemelen 68 kuşağı gençlerinin hoşuna gidecek biçimde çekici eline alıp erosu kuşatan sert kabuğu kırmayı başardığını söyleyebiliriz.
Şüphesiz feministlerin neredeyse tamamının (muhtemelen erken dönem düşünürlerinden Beatrice Potter Webb gibi farklı sesler dışında) çekiçle aramızda dolaştıkları bir gerçek.
Duygular sosyolojisi alanında çığır açan düşünürlerden biri olan Arlie Hochschild’ın duygular üzerine çalışmaları şaşırtıcıdır ve işi romantikleştirenlerin hoşuna gitmeyeceği kadar gerçekçi bir çekiç darbesini indirdiği açıktır. Hochschild ticari firmaların ve dolayısıyla kapitalizmin duyguları nasıl da ticari bir nesneye dönüştürdüğünü ifşa ettiğini görmekteyiz. Bir çekiç darbesi de ondan.
Zygmunt Bauman modernitenin farklılığa, tahammülsüzlüğüne karşı çekici salladığını ve modernitenin tektipleştirici, ırkçı ve nihayetinde Holokostçu eğilimine karşı en güçlü darbeyi indirdiğini söylemek gerekir.
Jean Baudrillard’ın çekici eline alıp haber bombardımanının olduğu televizyona sapladığını söyleyebiliriz. Aslında Baudrillard bütün ikonları ve putları kırıp parçalamıştır ve hatta yerine hiçbir şey de koymamıştır denilebilir.
Belki de Bruno Latour için de benzeri bir şeyi söylemek gerekir. Latour için toplum sadece insan eyleyenlerden değil, insan-dışı eyleyenlerden de (bilgisayarlar, hayvanlar, elektronlar gibi) oluşmaktaydı. Latour’un salt insan-merkezli sosyolojiye etkili bir çekiç darbesini indirdiğini söylemek mümkündür.
Gilles Deleuze ile ortağı Felix Guattari’nin en güçlü çekici ellerine alarak arzunun tıkandığı boruları yerle bir ettiklerini söyleyebiliriz.
Yazan: Hamit Ölçer, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Sosyoloji, Doktora Öğrencisi