“Yaşam Boyu Eğitime Katkı Ödülü”ne layık görülen Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak’ın ödül konuşması

Fikir Yazıları - Prof.Dr.Binnur Yeşilyaprak

Prof.Dr.Binnur Yeşilyaprak

Ankara Üniversitesi (emekli) Öğr. Üyesi

(Ödül Töreninde yaptığı konuşma metni)

“Ödüller ne işe yarar?”

Kongre Adı: 2.Uluslararası 21.yüzyılda Eğitim Araştırmaları Kongresi,

Kongre Tarihi: 25-27 Nisan 2024, Burdur

Kongre teması: Cumhuriyetin 100. Yılında Eğitim ve Gelecek

Ödül niteliği: Yaşam Boyu Eğitime Katkı Ödülü

Sayın Katılımcılar, Değerli Meslektaşlarım, Sevgili Gençler,

Hepinizi saygı ile selamlıyorum.. Konuşmama başlarken, alışıldığı gibi, öncelikle bu ödülü bana değer görenlere, şu an burada benim sevincimi ve gururumu paylaşan sizlere, çiçek ve mesajlar göndererek beni kutlayanlara içten teşekkürlerimi sunarak başlamak istiyorum.

Böyle bir kongrede bana, ‘benim için çok anlamlı bir ödül’ verileceğini öğrendiğimden itibaren düşünmeye başladım.. Kendimi ve tüm insanlığı anlama ile ilgili bir alanda, geçen yüz yıldan beri, var olmaya çalışan bir akademisyen olarak şu iki soruyu sordum kendime:

“Neden ben?”

İnsanlar genellikle bu soruyu ‘başlarına kötü/olumsuz bir şey geldiği’ zaman sorarlar.. İyi bir şey geldiği zaman sormazlar.. çünkü hak ettiklerine inanırlar. Ama işte dedim ya ben ‘insan psikolojisini’ kendimden yola çıkarak anlamaya çalıştığım için bu soruyu kendime sordum.. Zaten bu soruyu ödül almış bir başka kişiye soramazsınız!

Elbette bu soruyu bir de size ödül veren jüriye sorabilirsiniz.. Ben onlara da soracağım birazdan.. bakalım onların ‘gerekçeleri’ ile benimkiler örtüşüyor mu?

İlk soruyu sordum, biraz düşünmeye başlayınız.. ben bu arada ikinci soruya geçeyim.. ikinci sorum şu oldu:

“Neden Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi ?”

Bu soruya ‘geçerli’ bir yanıt bulabilmek için üniversiteye adını veren bu çok değerli ‘Milli Şair’imizin hayat hikayesini yeniden inceledim.. Genellikle ünlü bir isimle ile özdeşim kurup ondan destek almak istediğimizde, onun bize uyan yönlerini alırız sadece.. Özellikle siyasetçiler böyle yapar.. ‘Şu anda ondan ne bekliyorum?. Ondan söz etmek benim ne işime yarayacak?. O halde.. şu kadarı bana yeter!’ diye düşünürler..

Aynen öyle.. ben de öyle yapacağım şimdi!

İşte bu amaç ile M. Akif Ersoy’un hayatını ve o hayata yön veren kişiliğini incelediğimde bazı yönleri ile özdeşim kuruverdim!.

Mehmet Akif Ersoy (1873-1936)

Ulusal marşımız olan “İstiklal Marşı”nın yazarı olduğu için ‘Milli Şair’ olarak anılan bu önemli şahsiyet, sadece şair değil, aynı zamanda; veteriner hekim, öğretmen ve siyasetçi olarak bilinir..

Onun vatanseverliği ve vatanı savunmak için çektiği çileler, benim boyumu da haddimi de çok aşar.. Burada onun, örnek alınması gerektiğine inandığım pek çok özellikten değil; sadece 3 eyleminden söz edeceğim:

*1913 de yazdığı; “Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk” mısrasıyla başlayan şiirinde M. Akif, kavmiyetçiliği eleştirir. Etnik köken, din, inanç vb yönlerden halk arasında yaratılan ‘ötekileştirmeye’ karşı çıkar.. Halkın kardeşliğini, birliğini, bütünlüğünü savunur..

*II. Meşrutiyet ilan edildikten sonra,İttihat ve Terakki Cemiyetineüye olur. Ancak Mehmet Âkif, üyeliğe girerken edilen yeminde yer alan "Cemiyetin bütün emirlerine, ‘kayıtsız şartsız itaat edeceğim’ cümlesinde geçen "kayıtsız şartsız" ifadesine karşı çıkar, "sadece iyi ve doğru olanlarına" şeklinde yemini değiştirir.

*Benim özdeşim kuruğum bir diğer eylemi ise; ulusal marşımızı yazdığı için kendisine verilmek istenen 500 liralık para ödülünü kadın ve çocuklara hizmet eden bir vakfa bağışlamasıdır..

Her üç eylemi de onun kişiliğini ortaya koyan örnek tutumlar olarak bana çok değerli ve anlamlı geldi.. bu yönlerden ona benzeyebildiysem ‘ne mutlu bana’ diye düşündüm..

Bana bu ödülü veren komite üyeleri kim bilmiyorum ama onlar kendilerini biliyorlar nasılsa.. Şimdi onlar için de birkaç söz söylemek isterim izninizle.. Eminim bana bu ödülü vermekle çok ‘iyi’ bir şey yaptıkları inancı içindeler.. ama hepimiz biliyoruz ki “hayatta hiçbir iyilik ‘cezasız’ kalmaz!”

Bu ödül için benim ismim gündeme geldiğinde bazı niteliklerim-yaptıklarım-yapmadıklarım söz konusu olmuştur sanıyorum. Çünkü bir seçme yapıyorsunuz.. Seçmede ‘ölçme ve değerlendirme’ işlemi söz konusudur. Bu alanın hocaları var aramızda.. Biliyoruz ki her ölçme işleminde belli bir ‘hata payı’ vardır!.. Kaçınılmaz olarak bu hata payını kabul edersiniz..

Bu ödül için benim seçilmiş olduğumu gören/duyan bir çok kişi de bu kararın pek isabetli bir seçim olmadığını düşünmüş ve bu durumda ölçme ve değerlendirme işleminin hatalı olduğu yargısında bulunmuş olabilir..

Bir terapist olarak onlara tepkim şöyle olacaktır:

  • Hımmm.. sizi anlıyorum.. haklısınız.. ben de öyle düşünüyorum.

Şimdi neden böyle düşündüğümü açıklayayım efendim:

Ödülün adı; “Yaşam Boyu Eğitime Katkı”.. ve devam ediyor “Eğitime adanmış bir ömür..”

Bu nitelemeleri okuyunca şöyle bir yaşamımı düşündüm.. gelip geçen ömrümü düşündüm.. uzun..uzun.. Bunları düşününce, şimdi bir psikolojik danışman olarak dürüst ve içten olmam gerekir; kendimi yaşam boyu eğitime katkı yapmış, ömrümü eğitime adamış biri gibi hissetmediğimi fark ettim!

Çünkü benim böyle bir niyetim hiç olmadı!.

Ben sadece ‘kendini gerçekleştirmeye çalışan’ bir faniyim.. Benim amacım buydu ve hala da bunun için çabalıyorum!

Üstelik bu amacıma ulaşmaya çalışırken ‘Eğitim’ alanı ve ‘Psikolojik Danışma ve Rehberlik’ alanı bana nasıl hizmet etti, bana nasıl katkılar yaptı anlatsam şaşarsınız!.

Bu alandaki herkes; eğitimin öncüleri John Dewey’den, Piaget’den, Ericson’dan tutun da İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Tonguç’lardan başlayıp isimlerini saymamız gereken pek çok eğitimci..

İnsanı anlama konusunda geliştirdikleri kuramları ile kendimi anlamam için bana katkıda bulunmaya çabalayan: Sigmund Freud, Adler, Jung gibi psikoloji alanındaki dev isimlerden başlayıp Rogers’a, Ellis’e, Eric Berne vb. gibi pek çok ismi sıralamak gerekir.. Çünkü her biri benim kendimi tanıyıp anlamam, kabul etmem ve kendimi gerçekleştirme yolunda ilerlemem için nasıl bir çaba harcadılar bilemezsiniz!..

Üstelik sadece onlar değil; yarım yüzyıldır eğitim alanında etkileşimde bulunduğum tüm eğitimciler, meslektaşlarım ve beni motive eden/ bana yaşam enerjisi sağlayan öğrencilerim/sevgili gençler, bir şekilde etkileşim alanıma dahil olan herkes, az ya da çok/ doğrudan ya da dolaylı olarak benim gelişimime katkıda bulundular.. Asıl ben onlara teşekkür borçluyum..

Demem o ki; hayat bize sonsuz olanaklar sunuyor.. Hayattan ne alabildiğimiz bize bağlı!.

Bugün bulunduğum noktadan geriye baktığımda hayat boyu aldığım derslerin bazılarında ‘başarılı’ oldum, bazılarında ‘başarısız’.. Ama yetişkin olmak; olgunlaşarak hayatı değil, kendimizi sorgulamaktan geçiyor..

Ödüllerin; hayatın başındaki gençler için bir ‘teşvik’ olarak çok işe yarayacağına inanıyorum, benim yaşımda ise işte böyle sorgulamalara yol açıyor..

Bitirirken çok özel bir teşekkürümü de; 100 yılını kutladığımız Cumhuriyetimizin kurucusuna, demokratik bir ülkede, bir kadın olarak bana bilim yapma özgürlüğü sağlayan yüce Atatürk’e sonsuz saygılarımla ve şükranlarımla sunuyorum.

Ödülümü; ülkemizi bizlerin yapabildiğinden daha iyi bir düzeye ulaştırabileceklerine inandığım, gençlere ithaf ediyorum efendim.

Hepinize tekrar teşekkürler..

B.Y.

25 Nisan 2024, Burdur