84. YILINDA BİR DAHA: KÖY ENSTİTÜLERİ
Neden Hep “Enstitüler de Enstitüler”!
Gerek kuruluş yıldönümleri nedeniyle gerekse başka gerekçelerle dönüp dolaşıp Köy Enstitüleri’ne değinmenin, onları anımsamanın gerçek nedeni, eğitim sistemimizdeki çürümenin her geçen yıl daha da artmasıdır. Onları yeni koşullara uygun dönüşümlerle aşabilseydik Enstitüler haklarında her yıl onca şey yazılır, konuşulur muydu? Son 70 yıldır eğitimimizde her açıdan nicel artışa karşın nitel çöküş yaşanmaktadır. Milyonlarca genç beyni kuru ezberlerle ‘doldur-boşalt’ düzeneğine bağlayıp robotlaştıran sözde ‘eğitim sistemi’ var olduğu sürece Köy Enstitüleri elbette usumuzdan çıkmaz, çıkmıyor. Çünkü onlarda insanı salt kafasıyla değil, gözleri, kulakları, elleri, kolları, ayakları, kısacası bütün bedeniyle sürece sokan bir felsefe vardı. Bugünün betondan dört duvar arasına kıstırılmış bedenlerini çocuk yaşta yaşamdan bezdiren gidişi sürdükçe Enstitüler belleğimizden çıkmayacak.
Bu okulların ilk tohumları, II. Meşrutiyet aydınlarından Kastamonu milletvekili İsmail Mahir Efendi’nin dünyasında görünür, 1914-15’lerde. (Eğitimci-Yazar Mehmet Saydur, bu çok yönlü, çok çalışkan eğitimcinin yaşamını kitaplaştırdı, 2018’de, Kaynak Yayınları’ndan. Önerilir.)
Bu “iş içinde iş” öğreten yoksul yuvalarının er geç yaşam bulacağının güçlü belirtileri, Kurtuluş’la Kuruluş’un önderi Mustafa Kemal’in 1921’de, büyük savaşın orta yerindeyken topladığı Maarif Kongresi’nde, Vasıf Çınar’ın ışıklı ellerinde biçimlenip 3 Mart 1924’te çıkan Öğretim Birliği (Tevhid-i Tedrisat) Yasası’nda verildi.
Bu bozkır güllerinin çok sürmeden tomurcuklanacağını genç kuvayımilliyeci bakan Mustafa Necati’nin Millet Mektepleri uygulamasında, ödünsüz Cumhuriyet devrimcisi Reşit Galip’in halkevleri ve halk okuma odalarındaki aydınlanma denemelerinde görebiliriz.
O yıllarda (1940’lar) yüzde 80’in üstündeki ülke nüfusunun yaşadığı kuş uçmaz kervan geçmez yerler için “köye yarayışlı insan yetiştirme” işini üstlenen bu ocakların bacalarından çok geçmeden dumanların yükseleceği, okuma yazmayı askerde öğrenip vatanî görevini çavuş olarak yapan okuryazarlardan eğitmen yetiştirmeyi akıl eden Atatürk’ün yönlendirmesiyle yaşama geçiren Saffet Arıkan’ın köy öğretmen okullarını da işe katmasından belliydi.
Sonra, 17 Nisan 1940’ta 3803 sayılı yasayla kuruldu Köy Enstitüleri.
10 Yılın Verimleri
Gerçekte 6 yıl, budanmış durumlarıyla 10 yıl, uzatmalarla 14 yıl (Demokrat Parti iktidarı onları 1954’te tümden kapattığı için) yaşayabilen bu 21 “okul”dan hem eğitim öğretim alanı için hem de örgütlü toplumsal yaşam için becerikli, yetkin öğretmenler yetişti. Önce sözlü saldırılarla kara çalınıp sövülen, sonra da ağır hakaretlerle tekme tokat kapı dışına atılan bu 21 okulda Fakir Baykurt’tan Osman Şahin’e, Mahmut Makal’dan Pakize Türkoğlu’na, Talip Apaydın’dan Mehmet Başaran’a, Adnan Binyazar’dan Ayşe Baysal’a, Ali Yüce’den Ahmet Kocaman’a, Ümit Kaftancığlu’ndan Osman Bolulu’ya, Dursun Akçam’dan Ali Dündar’a, Emin Özdemir’den Tahsin Yücel’e, Abdullah Özkucur’dan Hacı Angı’ya dek bir dolu yazar, şair; Mustafa Ayaz, İsmail Gümüş, Fikri Cantürk, Yalçın Gökçebağ, Zafer Gençaydın, Hasan Pekmezci gibi ressamlarla Gürer Aykal, Ali Uçan gibi müzik emekçileri çıktı.
Gâvur Mektepleri!
Burada sayılan adların içinde kadınların bir elin parmakları kadar bile olmaması bizi şaşırtmamalı. Çünkü dönem, genç Cumhuriyet’in yüzyıllar ötesinden birikip gelen kör inanışları, henüz yumuşatamadığı, taşlaşmış hurafeleri kıramadığı dönemdir. Yüzyıllarca eğitimsiz bırakılan halkın gözünde laiklik temelli okullar “gâvur mektepleri”dir. En çok da kızlar için!
Eskişehir Çifteler Köy Enstitüsü’yle Ankara Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü yöneticisi M. Rauf İnan’ın Çifteler’deyken kız çocuklarını okula almak ve okulda tutmakla ilgili ilginç bir anısı yer alır, Köy Enstitüleri ve Sonrası (Öğretmen Yay., 1988) adlı kitabında. Kızını enstitüye yollayan bir anne, bir süre sonra okula gelip çocuğunu okuldan almak ister. Aralarında şu konuşma geçer:
- Kızını götürüp de ne yapacaksın? Bak burada okuyacak, nakış, dikiş, dokuma, örme öğrenecek, öğretmen olacak, dedim. Hemen karşılık verdi:
- Benim kızım güzeldir, 5.000 lira eder, derken o gün enstitüde ve orada bulunan, çok hazırcevap, nükteci Afyon Milli Eğitim Müdürü Fazıl Gönen:
- Canım sen onu şimdi 5.000 liraya satacaksın, okur da öğretmen olursa 10.000 lira eder, dedi. Bu uyarı yetti ve bu hesapçı ananın buna aklı yattı, kızını alıp götürmekten vazgeçti.”
Köy Enstitüleri’nin çanına ot tıkanalı 70 yıl oldu. Şu soruyla kapatalım konuyu: Her şey bir yana, Köy Enstitüleri dışında hangi okullardan 10-14 yıl içinde bu sayılanların onda biri kadar yazar, şair, ressam, müzisyen… çıkmıştır?