Kantçı-Batı Merkezli Dünya Barışının Sonu Üzerine: Daha İyi Bir Dünyayı Düşlemek
Eskiden birine “ne var ne yok” dediğimizde sıklıkla “iyilik sağlık” diye yanıtlar alırdık. Görünen o ki bu iyi ve sağlıklı olma halimizin günden güne yitip gittiğidir. Ama yine de çok uzaklara gitmiş olamaz. Hatırlanmaya değer şeyler adına her zaman için iyi şeyler düşünmeye ve dahası iyi olmaya gayret ederiz. Başka yolu yoktur bunun. Bu hep böyledir. İnsan neredeyse iyi olmaya yazgılıdır. Bizi bekleyen kötü kader bile olsa ve bundan haberdar bile olsak yine de hep iyi olmaya devam ederiz. Ve iyi olmak herkesin herkes için iyi olması demektir. Dolayısıyla iyi olmak ve iyi davranmak yalnızca kişisel bir ruh halinden öte toplumsal bir eylem kalıbının dışavurumudur.
Eylemlerimizde toplumsal sağduyunun gerektirdiği ölçüde iyi şeyler yapmaya devam ettiğimiz sürece bu toplumun gerçek üyesi olarak kendimizi kabul etmeye başlarız. Bunun öyle kabul edildiğine dair çeşitli göstergeler vardır. Ve gerçek şu ki bir topluma, bir topluluğa ait olduğumuz ve gidecek başkaca yerimizin olmadığıdır. Öte yandan dünya ulusları ve kültürleri eskiye nazaran çok daha fazla birbirleriyle etkileşim içerisindedirler ve burada farklı menfaatler söz konusudur. Şu halde herkesin herkesle savaşının ve korkunç rekabet hırsının kimseye mutluluk ve huzur getiremeyeceğini biliyorsak madem, herkesin herkesle barışık olduğu bir yeryüzünü inşa etmek de imkansız olmasa gerektir. Geldiğimiz noktada hiçbir zaman tek bir toplumun veya ülkenin ya da yalnızca belirli bölgelerin huzur içinde olmasının bir şey ifade etmediğidir. Dolayısıyla tüm dünya uluslarının ve kültürlerinin küresel bir barışı yeniden inşa etmeleri gerektiği açıktır.
Küresel düşünmek yalnızca ekonomik olanakların yeryüzündeki genişlemesini düşünmek ve bundan nasıl istifade edebileceğimizi düşünmek demek değildir. Şu halde klasik egemen devlet ve dahası bölgesel ortaklığa dayalı yapılanmaların günümüz dünyasını bekleyen korkunç riskler karşısında yetersiz kaldığını söyleyebiliriz. Egemen devletler yine var olmaya devam edecekler elbette, bu kaçınılmaz ve olması gereken bir şey. Öte yandan günümüz iletişim dünyası devletlerin birbirlerine karşı çok daha fazla sorumlu davranmalarını gerektirmektedir. Gücün yalnızca birilerinin kendi ulusunu kurtarmaya dönük bir eylem biçimi olmaktan ziyade dünyanın herhangi bir bölgesindeki problemli unsurların ortadan kaldırılması adına güç kullanımının yapıcı ve yeniden inşa edici işlevine ihtiyacımız vardır. Başka bir ifadeyle herkesin herkesle irtibat halinde olduğu ve demokratik etkileşim ağlarının açık olduğu geniş çaplı bir kamusal yapılanmaya ihtiyacımızın olduğu açıktır.
Öteden beridir Batılı akıl dünyada insanlığa nispeten olumlu şeyler kazandırmıştır. Bu görmezden gelinemez. Ama Batı’nın barbarlıklarını da görmezden gelmek mümkün değildir. Öte yandan tüm fundamentalist ve zorbalıklarıyla Doğulu ulusların içine düştüğü açmazlar da söz konusu. Tüm bunlara rağmen hem Batılı düşünme sistemlerinin olumlu potansiyelleri hem de Doğu bilgeliği ve Doğu’nun kendine özgü barışçıl-mistik düşünme stili hala keşfedilmeyi beklemektedir.
Sonuç itibariyle klasik anlamda Kantçı felsefi düşünme esasına dayalı Batı merkezli bir “dünya barışı”nın tamamen işlevsiz hale geldiğini söylemek gerekir. Dünya üzerindeki yalnızca büyük güçler dediğimiz ulusların veya devletlerin değil, tüm dünya uluslarının ve kültürlerinin bir arada temsil edilebildiği, geniş çaplı ve etkin kazanımları olacak yeni bir dünya sistemine ihtiyacımızın olduğu gerçeğini görmezden gelmek mümkün müdür?
Yazan: Hamit Ölçer, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Sosyoloji, Doktora Öğrencisi.