Toplu sözleşme ikramı...

Fikir Yazıları - Kendi şeytanını ballı börekle besleyenler, başkalarının perilerine baldıran zehri içermeye çalışır.

Toplu sözleşme ikramı

Yusuf İPEKLİ
Emekli öğretmen
ipekli65@gmail.com

Çoğunluğunu öğretmenlerin oluşturduğu kamu çalışanları, (memurlar) sendikaları aracılığıyla iki yılda bir işveren olan hükümetle toplu sözleşme için masaya oturur.

Kamu çalışanlarını masada en çok üyeye sahip sendika / konfedarasyon temsil eder. İki yıl için aylık başta olmak üzere diğer ekonomik ve sosyal haklarla ilgili görüşmeler, sıkı pazarlıklar (!) yapılır.

Uzun süredir bir komediye / drama dönüşen toplu sözleşme görüşmelerinin fiyaskoyla sonuçlandığını Mısır'daki Sağır Sultan bile biliyor.

Kamu çalışanı ve emeklisi adına elle tutulur bir kazanım elde edilemediği ayman açık ortada olduğu gibi memura verilip emeklisine verilmeyen 8.077 TL tutarındaki seyyanen artış için yetkili sendika üst akıldan korktuğundan mıdır nedir en küçük bir girişimde bile bulun(a)madı, demeç dahi ver(e)medi.

Biz de sonucu "sıfıra sıfır elde var sıfır" diye tanımladık, tanımlıyoruz.

Hak yiyenleri, hakkı olana hakkını vermeyenleri hak görsün diyelim, diyelim de ayağa kalkmadığımız sürece kimsenin kimseye hiç bir hak vermeyeceğini, hakkın da halkı filan görüp gözetmeyeceğini bilelim.

Şimdi bu görüşmelerin birinde sendika üyesi kamu çalışanlarına toplu sözleşme ikramiyesi verilmesi kabul edildi.

İstek masum: "Kamu çalışanlarının sendikalara üye olmasını özendirmek."

Yetkili sendika bu masum isteğin arkasına gizlenerek bir de tuzak kurdu. Toplu sözleşme ikramiyesini almak için yüzde iki barajı getirildi. Yani memurun üye olduğu sendika iş kolundaki çalışanların yüzde ikisini üye yapmayı başarmışsa bu ikramiyeden faydalanacak. Değilse ikramiye filan yok.

Şimdi kırk yılda bir doğru iş yapan CHP'nin açtığı bir dava sonucu Anayasa Mahkemesi bu maddeyi iptal etti.

İptal kararı çok doğru ve yerinde bir karar olmasına rağmen yetkili sendika, "CHP kamu çalışanının aylık 350 lirasını elinden aldı" diye feryat figan ortalığa çıktı. Amaç belli ve iki nedeni var. Bunlar;

1. Seçim öncesi konuyu siyaset malzemesi yaparak üst akıldan aferin almak.

2. İptal nedeniyle üye kaybetme korkusu.

Yahu ne güzel Anayasa Mahkemesi bir anlamda "kul hakkı günahtır" diyerek hukuki gerekçelerle haksız rekabeti ortadan kaldırılmış, hayatın gerçeğini karara bağlanmış.

Zira bu ikramiye zaten eşyanın tabiatına aykırıydı, sendikacılığın ruhuyla çelişen bir durumdu. Çünkü sendikacılık aidat ödemekle yapılır, aidat almakla değil. Eğer aidat alarak sendikacılık yapmaya kalkarsanız olsa olsa aidat aldığınız yapının sözcüsü olursunuz. Tıpkı memura yıllarca kaybettiren, yüzde beşe imza atan yetkili sendikanın yaptığı gibi...

"Yüzde beşe imza atan muhterem,
Ay otuz gün biliyor mu bilmiyor?
Kira, elektrik, suyla telefon,
Kaç kat arttı, biliyor mu bilmiyor?"

Bu arada ikramiyenin iptal edilmesine en çok sevinen galiba gökyüzünde gezinmekle oyalandığı için insanlığa turap olup tabiatı bereketlendir(e)meyen ŞİMŞEK olurdu. Bu ŞİMŞEK ki, en azından kur korumalı mevduatlara, geçiş garantili köprü ve otoyollara, hasta garantili hastanelere ödeme yapmak üzere hazinenin kasasında biraz daha stok yapardı.

Ülkemizde kamu çalışanları, 8 Temmuz 1965'te kurulup, Büyük Öğretmen Mitingi gibi kitlesel eylemleriyle tarihe geçen ve 12 Mart 1971 askeri darbesi sonucu kapatılan Türkiye Öğretmenler Sendikasından (TÖS) sonra 28 Mayıs 1990 tarihinde büyük ve onurlu mücadeleler sonunda yeniden sendikalarını kurdular. Sürecin canlı tanığı olarak iddia ediyorum ki, sendikal haklara söke söke yeniden kavuşarak örgütlendik.

Mücadelenin adı Eğitim İş oldu.

O yıllarda konforlu genel merkezler yoktu. Makam arabaları, makam şoförleri yoktu. Sekreter(ler) yoktu. Genel başkanlar dahil merkez ve taşra teşkilatı yöneticilerinin deste deste maaşı yoktu. Aidatlar kuruş kuruş toplanır, gazeteler, bültenler, bildiriler cepten para vererek bastırılırdı. Genel kurullarda mali raporlar didik didik edilirdi.

Oysa şimdi toplu sözleşme ikramiyesi kesildi diyerek ortaya çıkanların ne kadar maaş, yolluk ve yevmiye aldıklarını kimse bilmiyor.

Üstelik bunlar örneğin eğitim alanına özel ilgi gösterip özel okul ve rehabilitasyon merkezi öğretmenlerinin, sözleşmeli ve ücretli öğretmenlerin açlığa mahkum edildiklerini, işsiz kalma korkusu yaşadıklarını, bu yüzden pek çoğunun evlenemediğini, depresan ilaçları kullandıklarını dahası içler acısı durumunu gündeme bile getirmiyor.

Dün memurun özlük haklarının bağırta bağırta elinden alınmasına ses çıkarmayıp kafasını kuma gömenler bugün oraya buraya siyah çelenk bırakıyorlar.

O zaman yüzde beşe imza atanlara sorarlar, "Yüzde beşe imza atma yerine neden seni yüzde beşe imza atmaya zorlayanların kapısına siyah çelenk bırakamadın da bugün ayağa kalkmaya çalışıyorsun?".

Doğru, kendi şeytanını ballı börekle besleyenler, başkalarının perilerine baldıran zehiri içermeye çalışır.

Halbuki vefası olmayanın bekası da olmaz.

Her neyse derin mevzuyu şairin* yüzde beşçilere ithaf ettiği şu dizelerle bitirelim.

"Hem altın, hem dolar, hem borsa diyor,
Üç beş yerden maaş alarak yiyor,
Sonra dişlerini zemzemle yuyor,
Kul hakkı ne, biliyor mu bilmiyor?

Yeni ev, araba ham hayal oldu,
Garip, gurabanın gözleri doldu,
Emekli saçını, başını yoldu,
Kel göründü, biliyor mu bilmiyor?"

Açıklama
---------
* Şair bu yazının sahibidir.