Vazgeçememe Korkusu: Concorde Sendromu

Psikoloji-Sosyal Psikoloji - Doç. Dr. Ali BALTACI

Vazgeçememe Korkusu: Concorde Sendromu

İş yerlerinde para piyasalarında yatırım yaparken zarar ettiği halde bu zararı kabul etmeyen, her şeyini riske atarak zarardan dönmeye çalışan ve hatalarından vazgeçemeyen insanlarla sıkça karşılaşırsınız. Para kaybeden kişi bu acısını asla unutmaz ve hatasını da kolay kolay kabullenmez; başarısız olduğu yatırımda ısrar ederek batık yatırımına yeniden yatırım yapıp zarardan dönmeye çalışsa da giderek büyük bir yıkımın içine sürüklenir. Kolay yoldan para kazanma arzusuyla başlanan borsa girişimlerinin çoğu, maalesef olumsuz sonuçlanır ve bu kişiler elinde avucunda ne varsa kaybeder. Peki bu kayıplar fark önlenebilir mi? Yani bir kişi, zarar ettiğini bildiği halde neden yatırım yapmaya devam eder? Onu bu kısır döngüye iten şeyler nelerdir. Bu yazımda başarısızlık durumu aleni olduğu halde bundan vazgeçememe hali olarak belirginleşen özel bir korku türünü ele almak istiyorum.

Bazen kaybetmekten korktuğumuz veya kayıpla karşılaşmamak için daha fazla kaybı göze alıp bir gün bunların hepsinin tersine döneceğini ve kayıplarımızın bir şekilde telafi edileceğini umarız. Kaybetmemek için daha çok kaybetmek olarak da adlandırılan bu durum aslında içinde olduğumuz kararsızlığa vurgu yapan ve literatürde Concorde Sendromu olarak bilinen bir olgu. Concorde sendromu, yatırılan bir kaynağın kaybedilmesinden kaçınarak daha fazla yatırım yapmayı içeren bir durumdur. Bu sendrom, yapılan bir işte maddi-manevi çok emek harcanmasına rağmen zarar görülmeye başlandığında bile emekten vazgeçilememesiyle kendini gösterir. İşte bu noktada, insanlar kayıplarını göz önünde bulundurmak yerine daha fazla yatırım yapma eğilimindedirler.

Genellikle borsa veya para piyasalarında sıklıkla karşılaşılan bu sendrom, iktisadi psikolojinin temel kavramlarındandır. Buna göre yatırımları sonucu borsada zarara uğrayan ve para kaybeden birey, kaybettiği parayı yeniden elde edebilmek için yatırım yapmaya devam eder. Zararı kabul etmez ve sıfıra ulaşıncaya dek umutla bekler veya zararı kabul ettiğini kendine kabul ettiremez ve düşen hisselere yatırım yaparak bir gün bunların yükseleceğini umar. Bu zehirli etkileşim zamanla hiçbir şeyden vazgeçememeye neden olur…

Concorde sendromu yaşayan bireyler, kayıpların artmasına rağmen emeklerinden vazgeçemezler. Bu durum, günlük aktivitelerde ilgi ve zevk kaybına, suçluluk ve değersizlik hissine, konsantrasyon bozukluğuna, karar verme güçlüğüne, uyku ve iştah değişikliklerine yol açabilir. Aynı zamanda düşük benlik saygısı ve özgüven zedelenmesi gibi duygusal sonuçlar da ortaya çıkabilir. Concorde sendromu, insan hayatının birçok alanında gözlemlenebilir. Örneğin: Olumsuz koşullara rağmen yapılan plandan vazgeçememek, verimli olmasa da devam edilen hobiler veya kurslar, sağlıksız bir ilişkiyi veya evliliği bitirememe, beğenilmeyen bir filmi sonuna kadar izlemek…

Concorde sendromu, adını İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleşen bir projeden almakta. 1950’lerde İngiltere ve Fransa sesten çok daha hızlı (süpersonik) uçaklar üzerinde çalışma yapmak için anlaştılar. Bu iki ülkenin iş birliğinden ortaya çıkan prototip uçağa Concorde adı verildi. Ama bahsi geçen uçak amaçlanan verimlilikten oldukça uzaktı, performası ise ona harcanan astronomik geliştirme masraflarının çok altındaydı. Concorde isimli bu uçak defalarca deneme uçuşu yapsa da kendisinden beklenen başarıya ulaşılamadı. Buna rağmen İngiliz ve Fransız hükumetleri büyük bir umutla bu uçağın geliştirme faaliyetlerine yatırım yapmaya devam ettiler. Concorde’a yapılan yatırımın karşılaşılan başarısızlığa rağmen kesilmemesi ise bu uçağa yapılan fazlaca masrafın bir kazanç kapısına çevrilme isteğine dayanıyordu. Her iki ülke de süpersonik uçak üreterek daha fazla kişiyi daha kısa sürede ve daha az yakıtla taşıyarak rakiplerinin önüne geçmeyi planlıyordu.

Her ne kadar bu uçağın gelişimine para harcanmaya devam edilse de 90’lı yılların sonunda Concorde’nin diğer uçaklardan çok daha yavaş olduğu, aşırı yakıt tükettiği, çevreye fazla sera gazı saldığı, oldukça gürültülü çalışıtığı ve yolcu kapasitesi açısından diğerlerine yetişemediği fark edildi. Hatta, Concorde’nin yetersizliği yüzünden bir kaza yaşandı ve bu kazada 113 insan vefat etti. Böylesine bir kazayla karşılaşılmasına rağmen 2001 yılında Concorde’nin gelişimi tekrar göz önünde bulunduruldu ama 11 Eylül saldırıları gerçekleşince bu uçak unutuldu. Her iki ülke hatalarını kabul ederek kağıt üzerinde gelecek vadeden projeyi geliştirmeyi bıraktı.

Concorde sendromu da ismini aldığı Concorde uçağına oldukça benziyor. Bu yanılgı, insanların kayıpla karşılaştıkları halde bu kaybı telafi etmek için fazladan efor sarf etmesine sebep oluyor. Bu durumdan mustarip bireyler, işlevini kaybettiği belli olan veya hata olarak belirginleşen şeylerden vazgeçemiyorlar. Hatta, bu insanlar vazgeçmeleri durumunda tüm emeklerinin ve harcadıkları zamanın heba olacağını düşünüyorlar. Yani bu sendrom nedeniyle insanların gözleri soyut bir şekilde körleşiyor ve aslında gösterilmemesi gereken çaba süreklilik kazanıyor.

Concorde sendromu, karşılaştığı hasarı yok etmek veya en aza indirmek isteyen bireylerin daha çok hasar almasına yol açıyor. Bahsi geçen hasar, maddi olabildiği gibi manevi de olabiliyor. Bu nedenle, bu yanılgı fiziksel olaylardan duygusal durumlara kadar uzanabiliyor. Çünkü burada esas olan insanın kendini başarıya odaklaması ve başarılı olacağına ilişkin yoğun motivasyon içinde olması. Başarısızlık halini kabul etmemek ve başarısızlığa uğradığını bilse de bunu telafi etmek için fazladan çaba göstermek aslında bir nevi çaresizlik durumu. Burada zaten sarpa saran bir işin daha da kötüye gitmesini istememek veya bir noktada işlerin düzeleceğine inanmak gibi psikolojik itkiler de söz konusu elbette…

Concorde sendromu, neredeyse herkesin hayatında en az bir kez deneyimlediği bir gerçeklik olarak gün yüzüne çıkıyor. İlk bakışta normal bir durummuş gibi gözüken şeyler bile bu sendrom yüzünden belirgin hale geliyor. Birkaç örnekle bu sendromu daha anlaşılır kılmak mümkün. Örneğin ülkemizde çok sevilen bir spor türü olan futbolda bazı futbol kulüplerinin çok yüksek miktarlar karşılığında belirli futbolcuları transfer ettiğine tanık oluyoruz. Daha sonra, bu futbolcuların aslında beklenilen performansı sergilemediği fark ediliyor. Her ne kadar bu sporcular istenilen başarıyı gösteremese de sırf ‘pahalıya’ geldikleri için maçlarda oynatılmaya devam ediyorlar. Bunun sonucunda da takımların başarı beklentileri başka bir transfer dönemine erteleniyor.

Bu sendrom, sadece maddi alanda değil, aynı zamanda insan ilişkilerinde de kendini gösterebilir. Özellikle romantik ilişkilerde, çok emek veren tarafın ilişkiyi sürdürme isteğine daha fazla sahip olması bu yanılsamanın bir işareti olabilir. Yakın ilişkilerde de Pek çok birey, artık kendisini mutlu etmeyen ve huzurlu hissettirmeyen partnerleriyle romantik ilişkilerine devam eder. Sevginin olmadığı veya yalnızca takasa dayalı ilişkinin yaşandığı bu durumda kişilerarasındaki bağlar bir türlü kopamaz. Taraflar birbirlerinden vazgeçtiklerinde yaşayacakları yıkımla yüzleşmekten kaçınırlar. Romantik ilişkilere ek olarak, öfkenin ve üzüntünün açığa çıkmasına neden olan arkadaşlık bağları ya da iş ilişkileri de zoraki olarak devam ettirilir. Her ne kadar ortada çıkmaza girmiş bir ilişki bulunsa da Concorde sendromu insanların duygu ve düşünce dünyalarını zorlayıcı etkileşimleri içerir. Bu durumun sonucunda da toksik ilişkilerin bitirilmesi zorlaşır. Kırmamak, üzmemek veya üzülmemek için devam ettirilen arkadaşlıklar giderek zehirli bir hal alır.

Concorde sendromuyla başa çıkmak oldukça zorludur. Öncelikle vazgeçemediğimiz şeylerin farkında olmak gerekir. Öncelikle zararı fark etmek ve zararı en aza indirmek için nelerden vazgeçeceklerimizi belirlememiz gerekir. Vazgeçebilmek kendi içinde risk almayı da gerektirdiğinden içinde olduğunuz çıkmazdan kurtulmanın ve zararı hafifletmenin belirli düzeyde kar ve zarar getireceği de bilinmelidir. Maddi kazanca odaklı vazgeçmelerde aylık kazanç, yatırımlar ve kayıplar da analiz edilerek işe başlanabilir. Eğer kayıplarınız manevi boyuttaysa kalbinizi dinlemekten biraz uzaklaşıp size mutluluk ve rahatlık getirecek mantıklı kararlara yakınlaşmak için çabalayabilirsiniz. Burada unutulmaması gereken zarardan kaçınmak için yapılacak her girişimin belirli süre sonra bize o zararın etkilerini hatırlatmayacağıdır. Vazgeçmek, yaşadığımız başarısız süreci bize unutturur ve yaşama yeniden başlamamamıza izin verir.