Edebiyat Derslerinin Eğitimdeki Yeri Üzerine
Edebiyat eğitimi her geçen gün hızlanan iletişim çağında günden güne zorlaşmakta. Bir yanda edebî eserin anlaşılıp yorumlanmasına, dönemlerin, şairlerin ve yazarların tanıtılmasına çalışılırken, bir yanda da edebî eseri okutup estetik haz aldırmak gibi önemli bir çabanın gösterilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Edebiyatın bir ihtiyaç olarak toplumun yol haritasında bir yer edebilmesi için de edebi metin ile toplumu bir araya getirmek gerekli. Estetik duygunun oluşumuna katkı sağlayacak ortamın, estetik değer taşıyan eserin, bu eserin sunumunun ve sunumu yapacak kişinin yeterliliğinin önemi ise burada devreye giriyor. Estetik dili içinde barındıran edebiyat, gündelik dilin üstünde çok anlamlılığı içerir, hissettirir, düşündürür; anlayıp da anlatamadıklarımızı dile getirir. Mustafa Kutlu’nun Uzun Hikâye’sinde haksızlık karşısında adalet arayışına şahit oluruz. Baba şefkatini Tarık Buğra’nın ‘Oğlumuz’ adlı hikâyesinden, yalnızlığı Necip Fazıl’ın ‘Kaldırımlar’ şiirinden okuruz. Kemal Tahir’in ‘Rahmet Yolları Kesti’ romanında çaresizliğin ve fakirliğin fotoğrafına bakarız. Her türde metinde tiyatroda, masalda, denemede, hatırada, gezi yazısında kelimelerin zihin açıcı dünyasında yaşadığımız dünyayı, insanı anlar ve daha anlaşılır, yaşanır bir hayatı kurgularız.
Böyle bir işlevi olan edebiyatın eğitimini vermek de kültürel alt yapının temel taşlarından birini oluşturur. Çünkü yazılı metinlerini anlayıp yorumlayamayan toplumlar, zihin tembelliği hastalığının pençesinden kurtulamazlar. Bunun için de edebi metinle ilk karşılaşılan yer olan okullarda edebiyat eğitimi ve edebî metnin sunumunun yapıldığı kitaplar çok önemli bir yere sahiptir.
Meselenin ders kitapları boyutundan önce edebiyat eğitiminin akademik olarak verildiği üniversitelerin yaklaşımlarından başlamak gerek. Çünkü edebiyat özel bir alandır ve mekanik yetenekten ziyade duyuş, düşünüş ve yorumlamanın ağırlığı her hücresinde hissedilir. Bunun için öğretmen, edebiyatın dünyasına kapı aralayan konumdadır. Edebiyat eğitimi alanların duygu yoğunluğu, algısı edebi metni çözümleme yeteneğine sahip değilse ‘Benim öğrettiklerimi bana aynen geri ver.’ mantığı ağır basacaktır. Üniversitelerin Türk dili ve edebiyatı bölümleri, her yıl binlerce mezun vermektedir. Bu edebiyat bölümleri, nitelikli okur, öğretmen, düşünür, şair, romancı, hikâyeci, senarist, köşe yazarı yetişmesine ciddî anlamda katkıda bulunmakta mıdır? Şairlerin, hikâye, roman, tiyatro ve sahne oyunu yazarlarından kaçının yetişmesinde lise ve üniversitede aldığı edebiyat eğitiminin payı vardır? Bir şiiri okuduğunda çağrışımlar dünyasında gezemeyen, bir tahlil yapamayan, eline kalem aldığında sıradan cümlelerin dışına çıkamayan bir kişinin edebiyat tarihini, şair ve yazarların biyografisini, dil bilgisi kurallarını bilmesinin ne anlamı vardır? Bunun içindir ki üniversitelerimiz edebiyat bölümleri yetenekli öğrencileri alıp onları geliştiren, yazan, düşünen, üreten öğrencilerin olduğu bölümler değil diploma almaya ağırlık veren bölümler haline gelmiştir. Belki her bölüm için buna benzer durumlar söz konusu olabilir; ancak edebiyat eğitimi insanın varoluş serüveninin estetik ifadesinin anlaşılmasını sağlayacak bir zihin istemektedir. Sadece hoşça vakit geçirme ya da belirli kalıp sözleri tekrarlayabilme durumuna indirgenen bir edebiyat anlayışı ve eğitimi düşünce üretemez. Edebi metin bir çağın, bir dönemin bir hayatın tanıklığını yapar. Bunun içindir ki edebiyat eğitimi edebî metni toplumla buluşturan bir noktada olmalı ve üretim üzerine kurulmalıdır. Mesela, Harvard Üniversitesi İngiliz ve Amerikan Edebiyatı ve Dili bölümünde, Yaratıcı Yazım ana başlığı altında Şiir Çalışması, Şiir Yazımı, İleri Seviye Şiir Çalışması, Hikâyeye Giriş, Hikâye Yazımı, İleri Seviye Hikâye Yazımı, Makale Yazımı, Birinci Şahıslı Yazım, Tiyatro/Oyun Yazım Çalışması, Sahne Oyunu Yazma Çalışması gibi dersler okutulur. Harvard’a bu derslere ancak konuyla ilgili önceden çalışması olanlar kabul edilmektedir. Şiir çalışması dersini almak isteyen bir öğrenciden beş tane şiir çalışması, derse ilgisinin sebeplerini açıklayan bir mektup ve Harvard veya başka üniversitelerde alınan ilgili derslerin listesi istenir. Bunun dışında Arizona Devlet Üniversitesinde Edebiyatla İlgili Eleştirel Okuma ve Yazma, Edebiyat Hakkında Yazma: Çağdaş Roman Konuları; Ortaçağ, Meşhur/Temel Amerikan Romanları, Edebî Tenkit Tarihi; New York Üniversitesi İngilizce bölümünde Yaratıcı Yazım dersleri arasında Şiir Çalışması, Hikâye Çalışması, Bilim Kurgu gibi seçmeli dersler vardır.
Böyle bir eğitimden geçmeyen ve üniversitede aldığı eğitimle, lise müfredatındaki pratikleri bilmeyen öğretmen, uygulamak zorunda olduğu müfredat ve ders kitabının sunum tarzı karşısında bocalayacaktır.
Meselenin bu yönü sacın ayağının birisini teşkil ederken diğer iki ayağını da ders kitapları ve müfredat oluşturmaktadır. Edebi metinle ilk kez karşılaşacak olan lise çağındaki gençler için ders kitapları belirleyici unsurlar arasında yer almaktadır. İlk defa gerçek anlamda edebî metinle karşılaşacak olan edebî metin okur adaylarının henüz oluşmamış olan edebî metinden zevk alma, yorumlama duygusunu geliştirmek adına ders kitapları önemli bir konumdadır. Ders kitaplarında tür üzerinden oluşturulan müfredat, öğrencinin zihin dünyasında bir bütünlük oluşturmaktan uzaktır. Ders kitaplarında 9. sınıftan 12 sınıfa kadar şiir, hikâye, roman, tiyatro, masal, deneme gibi türlerle sıralanmış müfredat sorunludur. Özellikle 9. Sınıf ders kitabında öğrenci hikâyeyi tanırken Tanzimat edebiyatında hikaye, Servet-i Fünun edebiyatında hikaye, gibi özelliklerini, mantığını bilmediği isimlerle karşılaşmaktadır. Öğretmen bu isimleri daha önce hiç duymamış öğrenciye metni anlatmakta, dönem metin anlam bağlantısını kurmakta zorlanmaktadır. Öğrenciler bunun sonucunda da edebiyatı ezber dersi olarak algılayabilmektedirler. Ders kitaplarındaki metinler öğrencinin ilgisini çekecek tarzda olmalıdır. Her metnin öğrencinin ilgisini çekmesi gibi bir anlayışla seçilmesi mümkün değilse bile buna azami ölçüde dikkat edilmelidir.
Durum böyle olunca okuyucusu ile buluşamamış bir edebiyat; yeterli eğitimi alamayan ‘Benim verdiklerimi bana geri ver. ‘anlayışında olan ve bir bakıma buna mecbur bırakılan öğretmen; lise hayatı boyunca edebiyat adına hafızasında edebiyatta ilkler sıralamasında yer alan ilk roman, ilk tiyatro, ilk sözlük, ilk anı, ilk makale gibi bilgilerin yer aldığı öğrenci şekli karşımıza çıkmakta. Hepsinin toplamında da okumayı sevmeyen, iki kelimeyi yan yana getirip konuşamayan, estetik metinleri okumaktan zevk almayan, kolay tüketilebilir metinlere yönelen, hayatını magazinleştirmiş toplum modeli ortaya çıkmış oluyor. Bu durumu düzeltmek için de kitap okuma kampanyalarına sığınmak zorunda kalıyoruz. Edebiyatı vakit doldurma aracı olmaya indirgiyoruz. Oysaki edebiyat, insana insan olduğunu hissettirebilen aynalardan biridir.