İNSAN ÖMRÜNÜ NEYE VERMELİ (Bir yazının çağrıştırdıkları)

Fikir Yazıları - Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi'nde Hülya Yavuz'un ''Yaşamın Anlamı'' yazısını zevkle okudum. Neden zevkle ? Bir kez yazı çok yalın,ikincisi kısa ve öz...

İNSAN ÖMRÜNÜ NEYE VERMELİ
(Bir yazının çağrıştırdıkları)


Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi'nde Hülya Yavuz'un ''Yaşamın Anlamı'' yazısını zevkle okudum. Neden zevkle ? Bir kez yazı çok yalın,ikincisi kısa ve öz...Günümüzde insanların merak ve ilgileri o kadar geniş bir yelpazeye yayıldı ki uzun ve karmaşık yazıları okuyup kafa yoracağına, değişik konularda da bilgi sahibi olabilmek için neredeyse aforizmalara yöneliyor. İnternet üzerinden yayınlanan bazı yazılarda ''anahtar sözcükler''in yazının sonunda sıralanması veya ''özetle'' denip yazının sonlandırılması da bu nedenle olsa gerek diye düşünüyorum.
Hülya Yavuz yazısında '' Her gün yeniden doğarız, uyku küçük ölümdür '' diyor.Aslında her gün yeniden doğduğumuz doğru olduğu gibi,her gün yeniden öldüğümüz de diyalektiğin temel yasasıdır.Yani her şey kendi zıddı ile vardır..Çelişki de deniliyor buna. Uykunun ''Küçük ölüm'' olduğunu bilmiyordum,bu tamlamanın daha çok zevkin nirvanası (orgazm) için kullanıldığını sanıyordum.Demek ki böyle bir kullanımı da varmış.
Değerli yazardan aldığım bu alıntılar bana Pir Sultan Abdal'ın :
Ben Musa'yım sen Firavun
İkrarsız Şeytan'ı lain
Üçüncü ölmem bu hain
Pir Sultan ölür dirilir.
dizelerini anımsattı.
İnsan üçüncü kez nasıl ölüp dirilir ki bilemiyorum! Belki de başından geçen üç ölümcül olay yaşamıştır şair. Yeniden bir araştırma gerektirecek konu.Ama pir Sultan yaşantısı ve ölümü çeşitli söylencelere konu olmuş ve mitleştirilmiştir.Çocukluk arkadaşı, sonradan Sivas Valisi olan Hızır Paşa tarafından idam edildiği kızının ağzından söylenen ve şairin kendisine mal edilen bir ağıttan anlıyoruz.
1977 yılında ABT (Ankara Birlik Tiyatrosu) ''in Yeniden Doğarız Ölümlerden '' adlı oyununu zevkle izlemiştim. Zeki Köker'in yönetimindeki bu tiyatro grubunda sonradan beraber sahnenin tozunu yutma şansına eriştiğim ortaokul arkadaşım Atilla Özat,eniştesi Ahmet Cengiz de rol alıyordu.Hiç belleğimden çıkmamış.Oyun Kırkayak yakınlarındaki Ses sinemasında sahneleniyordu.Seksenden sonra Kültür Bakanlığından ödenek alıp orayı SES tiyatrosuna dönüştüren rahmetli,sevgili dostum Süleyman KARAKUŞ az emek harcamadı oraya. Ama yetkililer büyük özveri ve emekle hazırladıkları oyunların oynanmasına izin vermeyince, SES kısa zamanda susturuldu! Oyuncuların maaşı ödenemedi,masraflar karşılanamadı ve SES'e kilit vuruldu.Şimdi bir AVM'ye hizmet ediyor bu tiyatro binası !
Bir eser ortaya koymak,sanatçının yeniden doğuşu;onun eserinin ortadan kaldırılışı bir ölüm olarak değerlendirilir mi dersiniz ? Bence değerlendirilebilir. Bir eser bir düşüncedir,sanatçının var olmasıdır. O eseri yok etmek ,insanı yok etmekle eş değerdedir. Mevlana '' Sen düşünceden ibaretsin / Geriye kalan et ve kemiktir.'' demiyor mu !
Halk ''Ölüp ölüp dirildim !'' derken neyi anlatmak istiyor sizce?
Endişe,korku içinde beklemek...Endişenin,korku ortamının yok olması yeniden bir dirilme olarak kabul edilebilir mi ?Endişe ve korkudan dolayı kendini gerçekleştiremediğine göre bir ölü değil mi insan,korkuyu silkip atması,özgürleşmesi yeni bir doğum sayılmaz mı !Ne dersiniz ?
Bilimsel açıdan baktığımızda da her an ölüp yeniden diriliyoruz.Hücrelereden oluşan bedenimizde her an ölen hücrelerimizin yerini yenileri alıyor ..Bir gün ölü hücrelerimiz çoğalacak,canlı hücrelerimizi yok edecek ve o zaman öleceğiz.Peki yok olur muyuz ? Benim bildiğim kadarıyla hiç bir şey yok olmuyor,sadece değişiyor. Bu değişim yeniden bir doğum olmasın ? Yanılmıyorsam Yunus EMRE : '' Ölümden ne korkarsın / Korkma ebedi varsın.'' diyor bir şiirinde.
Eşkiya adlı filimde Baran ( Şener Şen) bir repliğinde : 
'' Korkma,sadece toprağa gideceksin.Sonra toprak olacaksın,sonra sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyecek,oradan çiçeğin özüne ulaşacaksın.Çiçeğin özüne bir arı konacak.belki o arı ben olacağım...'' diyor. Bu değişimi daha da uzatabiliriz.
Madem her an ölüp yeniden doğuyor ve yeniden ölüyoruz ta ki başka şeylere dönüşünceye kadar,öyleyse ölümden korkmanın bir anlamı yok. Mevlana ölümü bir Şeb-i aruz yani düğün gecesi olarak görmüyor mu ? Tasavvufta ölüm aslında vuslat,asıl sevgiye kavuşmak,onunla bütünleşmek demektir,
Öyleyse bir insan ömrümü neye vermeliyim,nasıl yaşamalıyım,neler yapmalıyım diye deri derin düşünmeli değil mi ?
Ya Baki'nin dediği gibi her hangi bir alanda ''Hoş bir seda '' bırakacağız- ki buna var olmak deniyor- ya da sıradan bir varlık gibi , yaptıklarından dolayı olumsuz bir örnek olarak her gün yüzüne tükürülecek bir varlık olarak anımsanacağız.
Bir insanın ömrünü neye ve nasıl harcayacağı üzerinde iyice düşünmeli. 
Düşünün beyler, düşünün bayanlar düşünün !