ALEX KANEVSKY'DEN NOKTALAMA İŞARETLERİ METEFORU VE İNSAN HAYATI
“Rüya Satan Adam Filmi ve Hikâyelerimizin Devamı İçin Bize Virgül Gerek” yazımda virgülün hayatımızdaki önemiyle ilgili uzun uzun yazmıştım. Ama diğer noktalama işaretlerinin, daha kapsamlı bir metaforik anlamda, insan hayatının dönüşümüne işaret edebileceğini düşünmemiştim. Geçenlerde noktalama işaretlerinin insan hayatına benzerliği ile ilgili bir şiire rastladım. Alex Kanevsky isimli bir ressama ait bu şiir. Daha küçük yaşlarda karşıma çıktığında çok fazla bir anlam yüklememiştim bu şiire. Bu yaşımda tekrar karşıma çıkması, üzerinde düşünmeme ve beni bu yazıyı yazmaya itti. Bu şiiri genişletilmiş kendi yorumumla sizlerle de paylaşmak istedim.
Şiirin Orjinali:
“İnsanoğlu bir gün; virgülü kaybetti:
Söyledikleri birbirine karıştı.
Noktayı kaybetti:
Düşünceleri uzayıp gitti, ayıramadı onları.
Ünlem işaretini kaybetti bir gün de:
Sevincini, öfkesini, bütün duygularını kaybetti.
Soru işaretini kaybetti bir başka gün:
Soru sormayı unuttu.
Her şeyi olduğu gibi kabul eder oldu.
İki noktayı kaybetti bir başka gün:
Hiçbir açıklama yapamadı.
Hayatının sonuna geldiğinde,
Elinde sadece tırnak işareti kalmıştı.
İçinde de başkalarının düşünceleri vardı yalnızca.”
Alex Kanevsky
Evet, hayatımızda virgül olmasa her şey birbirine karışırdı. Cümlelerimiz de anlam bulanıklıkları olurdu. Uzun uzun cümleler kurmak yerine basit ve kısa cümleler kurardık. Ama diğer taraftan o virgüller yeni cümlelerin, yeni hayallerin, yeni fikirlerin ve yeni hayat hikâyelerimizin de başlamasına birer aracıdır. Bitti sandığımız yerde durup onu noktalamak yerine virgülümüzle yeni bir yola girmek için.
Virgülsüz bir hayat demek karmaşık bir hayatta demektir aynı zamanda. Bize iyi gelenle gelmeyeni, sorumluluklarımızla görevlerimizi, durmamız gereken sınırlar ile devam etmemiz gereken yolları belirleyen birer araçtır virgüllerimiz. Bunun yanında hayatı daha basit yaşamaktır virgülsüz yaşamak. Kısa yoldan çaba göstermeden sabır göstermeden dümdüz yaşamak... İçinde farklılık barındırmayan sıradan bir insan gibi yaşamak. Bazı yollar uzundur bazıları ise kısa. Uzun ama anlamlı yollarda soluklanmaya, farklı yol ayrımlarına sapmaya ihtiyaç vardır virgüllerimiz yardımıyla.
Nokta olmasaydı cümlelerimizle birlikte hayatımızdaki bizi yoran durumlar da uzar giderdi. Bazen alıp başını gitmiş çarpıklıklara, bunalımlara, mutsuzluğa neden olan yollara, toksik ilişkilere nokta koymak ve yeni cümlelere, yeni başlangıçlara yer açmak gerekir.
Yaş ilerledikçe ve olgunluğa ulaştıkça noktaların sayısı artar hayatımızda. Tahammül eşiğimiz düşer bir nevi zamanla. Bize yapılan haksızlıkları, değersizlik hissi veren tavırları hazmedemeyiz belli bir süreden sonra. Hep kendimizden verip alma verme dengesinin bozulduğu yere nokta koymasını bilmeliyiz. Bu yüzden hayatın her alanında denge olduğu gibi nokta ve virgüllerimizi de bir denge çerçevesinde kullanmalıyız. Yerinde ve zamanında...
Ünlem olmasaydı duygu ve düşüncelerimizi anlamlandırmak kolay olur muydu? Duyguları çekilmiş sandığımız insanlar görürüz çevremizde ya da kendi içimizde... Her şeye tepkisizdirler. Hayret duygularını, sevinçlerini, hüzünlerini, öfkelerini yitirmişlerdir adeta. Ya da tek bir duyguyu barındırırlar ruhlarında. İnsanı asıl ete kemiğe bürüyen ve onu insan yapan onun duyguları, tepkileri değil midir? Yapay zekanın hızla ilerlemesiyle birlikte adeta insanlar da robotlaşma eğilimi göstermektedirler. Ağlayanla ağladığımız, sevinenle sevindiğimiz duygularımızı da yitiriyoruz birer birer. Duygu karmaşasının hazin sonuçlarıyla birlikte her türlü konuya duyarsız kalıp duygu yoğunluğunun ne demek olduğunu unutuyoruz. Bu konuda hayvanlara ya da bitkilere yapılan benzetmeler saçma geliyor bana. Hayvanlaşmış insanlar ya da ot gibi yaşayan insanlar demek bana o canlılara yapılan bir hakaret gibi geliyor. Onlara benzer yanımız yok, sadece değişen bizleriz. Yeni bir türe doğru evriliyoruz farkında olarak ya da olmayarak.
Soru işareti olmasaydı öğrenme olur muydu? Soru sormayı ne zamandır bıraktık? Nerede o küçük filozof çocukluğumuz? Merakımızı neden kaybettik? Araştırma, öğrenme, keşfetme arzumuz nereye kayboldu? Neden her söyleneni olduğu gibi kabul eder olduk?
Merak olmadan, soru olmadan felsefe olur mu? Adeta felsefeden ve felsefe yapmaktan korkar olduk. Sorularımız bir zamanlar zihnimizde asılı kalırken şimdilerde ise zihnimizde gezinmeyi bıraktı. Sesi susturulan, soruları yanıtlanmayan, üstüne de bastırılan meraklı çocukluğumuz artık büyüdü, omuzlarına sorumluluklar bindi, soru sorsak ne olacak sormasak ne olacak, düzene ayak uyduran uyuyan köleler gibiyiz adeta, diyen sesleri duyar gibiyim.
Öz güvenimizi, öz saygımızı kazanmamızı sağlayan, aydınlanma meşalesini yakan ve kendimizi keşfetme yolunu açan sorularımız değil midir?
Soru sormayı bırakmakla birlikte iki noktaya olan ihtiyacımızda kalmadı demektir. Artık sorgulamadığımız için açıklama yapmaya da gerek duymaz olduk. Bilgi güçtür, bilgi dayanaktır, bilgi önümüze açılan alternatiflerle dolu genişletilmiş yollardır. Ya biliyormuş gibi görünüp susuyor ya da kulaktan dolma bilgilerin gölgesinde hayatımızı anlamlandırdığımızı sanıyoruz.
Tırnak işareti kaldı bir tek elimizde diyor şiir. Soru sormayan, merak etmeyen, bilgisizliği ve cehaletiyle sarmaş dolaş olan insanın söyleyecekleri de başkalarının düşüncelerinin çemberinden çıkabilir mi? Eğer hayatımızın anlamını hala sorgulamadıysak, iç benliğimizi tanıyamadıysak tırnak işaretlerimizin içeriğinin hep başkalarının düşünceleriyle dolu olmasındandır. Başkalarının zihninin misafiri olmak yerine kendi zihnimizin kapısını aralayacak anahtarı bulursak hayat daha farklı akar önümüzde.
Noktalı Virgül ve Üç Nokta ise ele alınmamış bu şiirde. Noktalı virgülün olmaması bana göre artık bir ayrıştırmaya girmemekten kaynaklı. Bilgiye ihtiyaç duymayan, hiçbir şeyi sorgulamayan insan için sıralı cümlelerinde, ayırt edilebilecek düşüncelerinde bir anlamı olmasa gerek.
Üç noktanın olmama nedenine gelince: Ne de olsa hala hayret ettiğimiz davranışlarla dolu toplumumuzda tüm cümlelerimiz boğazımıza takılıp yarım kalmıyor mu hep? Sorgulamıyorsak, kendimizi geliştirmek için çabalamıyorsak, olumlu ve olumsuz her şeye karşı tepkisiz kalıp duygusuzluğumuzla huzurluysak ne gereği var ki üç noktayı belirtmenin. Zaten birebir üç noktadan ibaretiz. Ruhu yüzlerce cümleyle doluyken üç noktaya sığınan sessiz yığınlar olmaya başladığımızdan ötürü ressam lüzum görmemiş bunu yazmaya diye düşünüyorum.
Hayatı hakkıyla yaşamak ve insan olabilmek dileğiyle...
Filmlerle, kitaplarla ve felsefeyle kalın...