Dr. Öğr. Üyesi Uğur Dolgun ile İletişim Sosyolojisi Üzerine

Sosyoloji - Dr. Öğr. Üyesi Uğur Dolgun Hasan Güneş

Dr. Öğr. Üyesi Uğur Dolgun ile İletişim Sosyolojisi Üzerine

1. İletişim, kültürlenme veya sosyalleşme arasındaki bağı açıklar mısınız?

İletişim ile kültür arasında, çok yönlü ve interaktif bir etkileşim söz konusudur, her ikisi de hem birbirlerini etkiler hem de birbirlerinden etkilenirler. Aslında aynı durum, İletişim ve sosyalleşme açısından da geçerlidir. Bu üçünün, çoğu zaman iç içe geçtiğini ve ayrıştırmanın oldukça zor olduğunu söylemek mümkündür. Özellikle günümüzde sanal dünya ile sosyal medyanın egemenliğini ilan etmesi, bu üçlünün iliskiselligini bir yandan zenginlestirir ve demokratiklestirirken diger yandan da kisirlastirmis ve son derece dar bir alana hapsetmistir. Örneğin, İletişim (dil, semboller sistemi, İletişim araçları, vs. aracılığıyla) kültürün başlıca ifade biçimlerini meydana getirir. Ancak özellikle cep telefonlarında WhatsApp ile kısa mesaj gibi uygulamaların başlıca İletişim bicimlerinden biri haline gelmesi ve diğer alternatifleri bastırmasıyla, kelimelerin yerini kısaltmalar ile emojiler almaya başlamış ve kelime haznesi son derece kısıtlı ve neredeyse "aynen" sözcüğüyle sınırlı bir nesil baş göstermiştir. Dili en zengin haliyle ve ancak 6 bin 500 kelime üzerinden Peyami Safa'nın kullandığı bir toplumdan bahsediyoruz. Bu toplumu, dile yaklaşık 3 bin yeni kelime kazandıran ve eserlerinde 20 binden fazla kelime kullandığı bilinen Shakespeare'nin toplumu ve hatta çağı ile karşılaştırdığımızda durumun vahametini zaten acıktı. Ancak Peyami Safa'nin romanları ile yazılarını yazdığı ortam, önce (Attila İlhan'ın "dilde ırkçılık" olarak nitelediği) öz-Turkce garabetinin darbesiyle sarsıldı, derken arkasından enformasyon teknolojileri ile kültürü son darbeyi vurdu. Sonuç da ortada, hem kültür hem toplum hem İletişim açılarından. Bunun dışında İletişim teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte okuma alışkanlıkları ve bicimleri de değişti, artık kutuphanenizdeki on binlerce kitabı cep telefonunuzda taşıyıp yanınızda her yere götürebiliyor, ancak kitapları ya da gazete ve dergileri basılı olarak değil elektronik ortamda okumaya başlıyorsunuz. Bunun, okuyucu için insan sağlığı veya yazar icin telif gibi cok farkli alanlarda olumsuz etkileri varken, sesini normalde duyurma imkanı olmayan kesimlerin düşüncelerini rahatça açıklayabilmeleri ve haberlere ya da açıklanan düşüncelere toplumsal tepkilerin hemen belirlenebilmesi gibi olumlu yanları da mevcut. Bu durum, bir yandan yazılı basindaki çeşitli nedenlere dayanan kısıtlar ile sansür gibi uygulamaları bir ölçüde işlevsizleştirirken, öte yandan muhalif görüş sahiplerini daha görünür kılma ve korumasızlaştırma gibi sonuçlara da gebe. Burada, toplumsal değişim ajanı olarak işlev gören İletişim araçlarının, hem bütünleştirici etkilerinden hem de bunun artı ve eksi çok geniş bir yelpazedeki sonuçlarından bahsetmek mümkün.

2. Marksizme göre kitle iletişiminin işlevleri nelerdir?

Bilindiği gibi Marxist kuram, kitle iletisimini farklı baglamlardan ve oldukça eleştirel açılardan ele alır. Kitle iletişim araçlarının sermaye tarafından kontrol edilen bir mekanizma olması ve bu sınıfın çıkarlarına hizmet eden bir hegemonya oluşturması ya da reklamlar ve içerik üretimleri aracılığıyla kapitalist sistemle bütünleşmesi ve onun hizmetine girmesi işin daha çok maddi boyutunu oluştururken, kitle iletişim araçları ile medyanın sadece bilgi iletmekle kalmayıp hegemonik anlamda ideolojik işlevlere sahip olduğu ve bilginin kontrolüne dayalı şekilde egemen sınıfların çıkarlarına hizmet edecek biçimde manipülasyonlar yoluyla toplumsal bilinç üzerinde hakimiyet kurmayı hedeflemesi gibi görüşler maddi olmayan boyutu veren kuramsal görüşlerdir. Bunlar bir noktaya kadar doğrudur da, ancak teoriden uygulamaya geçmek, ideolojileri ve dünyaya bakış açıları ne kadar karşıt gibi gözükse de aslında tüm iktidarların aynı zihniyet yapısında birleştiğini ortaya koymaktadır. Basın sansürü, basinin yönetici grubun borazanı haline dönüşmesi veya sinemanın propaganda aracı haline dönüşmesi gibi örnekler, sadece faşist Nazi Almanyasi için değil, aynı derecede SSCB ve Doğu Bloku için de geçerliydi. Literatürde, iktidarın sözcüsü haline gelmiş propagandavist yanlı ve yandaş yayın organlarının Pravda ile özdeşleşmesi bunun en yetkin kanıtı olsa gerek. Bugün demokrasi, özgürlük, çoğulculuk, insan hak ve hürriyetlerinin içini gerçek anlamda doldurmak istiyorsak, kitle iletişim araçları gibi sistemleri de doğru analiz etmek ve faşist, sosyalist, İslam Cumhuriyeti, vb . gibi sistemlwrin yanıltıcı göz boyamalarina karşı uyanık olmak gerekmekte. Her ne kadar 1945'de yazılmış olsa da, Karl Popper'ın siyaset felsefesi alanındaki ufuk açıcı klasiği Açık Toplum ve Düşmanları, günümüzü doğru anlamak ve analiz etmek açılarından aradan geçen 78 yıla rağmen önemini ve güncelliğini fazlasıyla korumakta.