Prof. Dr. Metin Becermen ile İnsan Hakları Üzerine
H.G: Bir ülke için insan haklarının önemi nedir?
M.B: Öncelikle, bir ülke için öneminin ne olduğunu görebilmemiz için, insan hakları ile ilgili bazı belirlemeler yapmak gerekiyor. Platon Devlet diyalogunun ilk bölümünde adaletin ne olduğu ile ilgili olarak bir belirleme yaparken Simonides’in bir sözüne atıfta bulunur. Simonides’e göre adalet herkese borcu olanı veya borçlu olunanı vermektir. Platon bunu herkese hakkı olanı vermek şeklinde düzeltir. Elbette Platon bu belirlemeden farklı bir adalet idesi üzerinde durur. Ancak burada Simonides’ten hareketle Platon’un adalete dair belirlemesinin önemi üzerinden bir düşünmenin ne kadar önemli olduğunu görmek mümkün. Herkese hakkı olanı vermek hukukun düzenlenmesi, bir ülkede, bir devlet düzeni içinde yaşayanların adaletle yönetilmesi söz konusu olduğunda önemli bir dile getiriştir. Ancak adalet ve hak ilişkisini ele alırken hakkın sadece verilen değil, korunan bir şey olduğunu görmek gerekiyor. Hakkın bu korunma özelliği fark edilince hak ile borç ilişkisi de farklı bir bakışın konusu olmaktadır. Herkeste borçlu olunanı veya herkese borcu olunanı korumak şeklinde ifade edebileceğimiz bu durum adaleti hakla ilişkisinde düşündüğümüzde –ki başka türlü düşünemeyiz- her birimizin başkasında, başkasına borçlu olduğumuzu, yani hakkı, yani onun hakkını korumayı gerektirir. Böyle baktığımızda her birimizin başkasının hakkını, başkasının başkalığında korumamız gerektiğini dile getirmiş oluruz. Bu durum gerçekleştiğinde veya gerçekleştiği kadar adalet ilişkilerimizde, yaşadığımız yerde (toplulukta, toplumda, ülkede, dünyada) hayat bulur. Birbirimize olan en temel borcumuz da –diğer hakların onunla anlam kazandığı- yaşama hakkını korumaktır. Yaşama hakkı da beraberinde yapı bütünlüğüne dokunulmamasını, işkence yapılmamasını/görülmemesini, kısaca kişi dokunulmazlığını beraberinde getirir. Eğer bir ülke temel insan hakları dediğimiz bu hakların korunması üzerin(d)e temellenmemişse, bu olgunluk zeminini hayata geçirmemişse, orada hukuk/haklar bu temeller esas alınarak düzenlenmemişse toplumsal hayat, yaşam da ona göre şekillenir ve insanların birlikte yaşamaya olan inancı sarsılır, buna bağlı olarak herkes kendi haklarını hayata geçirmenin yolunu arar. Bugün dünyanın birçok yerinde yaşadığımız gibi güçlü olanın haklı olduğu bir görüntü ortaya çıkar. Böyle bir durumda kimse güven içinde değildir. Zira bugün güçlü olan yarın gücünü kaybettiğinde yapıp ettikleri kendisini bulur. Bu nedenle bir ülke için insan hakları temelinde bir yapılanma ülkenin geleceği ve birlikte güzel bir yaşamın sürmesi açısından vazgeçilmezdir. Ancak bir hakkın, hakların korunmasının hepimizin birbirimize borcumuz olduğunu unutmamak koşuluyla!
- G. İnsan hakları bakımından ülkemizi değerlendirir misiniz?
- B: İnsan hakları konusunda ülkemiz maalesef iyi bir durumda değil. Bunun böyle olması hem ülkeyi bugüne kadar yönetenlerin hem de vatandaşların/yurttaşların insan haklarının ne olduğunu ve önemini yeterince kavrayamamış olmasından kaynaklanıyor. Hak dediğimiz şeyin hepimizi temelden nasıl ilgilendirdiği yeterince anlaşılmadığı için kimi zaman insan haklarından söz edenlere hakarete ve şiddete varan tepkiler gerçekleşebiliyor. Bunun önünün alınması ve hakkın, insan haklarının öneminin kavranması öncelikle siyaset kurumunun ve bu kurumu yönetenlerin işidir. Bu konuda vatandaşlar/yurttaşlar olarak elimizden gelen katkıyı sunmak hepimize düşer. Kendi adıma, bu konuda gelebilecek herhangi bir katkı sunma talebi olursa ben her zaman varım. Bu konu üzerine düşünmenin, bazı değerlendirmeler yapmanın da önemli bir katkı olduğunu unutmayalım. Elbette bazı şeylerin hayata geçmesi pratik bazı müdahaleleri gerektirir. Bu iş de siyaset kurumunun bu konuda yapacağı düzenlemelerle olabilir. Herhangi bir katkı sunmak için yapılacak bu düzenlemeler, zeminin katkı yapmaya uygun hale getirilmesi sine qua non’dur, yani “olmazsa olmaz”dır.
- G: Ülkemizde insan haklarını erozyona uğratan etkenlere kısaca değinir misiniz?
- B: Ülkemizde insan haklarını erozyona uğratan en önemli etken bilgisizliktir. Haklar/Hukuk konusunda bilgisizlik, adalet konusunda bilgisizlik, eğitim konusunda bilgisizlik, siyaset konusunda bilgisizlik ve en önemlisi bütün bunların öneminin farkına varılması konusunda bilgisizliktir. Siyaset, bir kurum ya da kurumsal bir yapı olarak bir ülkenin insanlarının onurlu, refahtan adil bir şekilde pay alarak yaşamasının zemini olarak vardır her zaman. Adaletli bir yönetim, insanların mutlu bir şekilde yaşamasının koşulunu oluşturmak siyasetin görevidir. Aksi halde bu kurum veya bu kurumsal yapı neden var? Bütün bunların yeterince anlaşılmadığını düşünüyorum. Bunun da felsefi bir art alanı var elbette. Siyaseti etikten kopardığınızda, yani siyasetin etik temellerini ihmal ettiğinizde maalesef bütün bunlar yaşanıyor. Bu sadece ülkemizin değil, bütün dünyanın sorunu. İnsan haklarının karşılığının olduğu bazı “demokratik” yönetimler ve ülkeler dışarıda bırakılırsa –ki onlarda da bazı sorunların olduğunu görebiliriz- bunun dünyanın her yerinde yaşandığını görebiliriz. Bütün bu sorunlarla hesaplaşabilmek için bilgiye, bilgiyle ilişkisinde felsefi bir bakışa “acil” ihtiyaç var!