MEB'in Açığı Açık Liseler
Okul müdürlüğüm sırasında bir süre, eş zamanlı olarak millî eğitim bakanlığının çoğu Unesco destekli ilköğretim kurumları standartları, okula ve eğitime erişim ve devam, eğitimde teftiş sistemi, engelsiz okul modeli, yılmaz öğretmenlik, yetişkin eğitimi gibi projelerinde katılımcı, eğitim kiti oluşturucusu, eğitim görevlisi olarak komisyon, kurul, seminer ve çalıştaylarında görev yapmıştım.
Öncelikle o günkü ekip içinde yer almaktan her zaman onur duydum, keyif aldım.
Neden?
Süreç benim için öğretici olmakla kalmamış, alanın sorunlarını yukarı taşıma imkan ve fırsatı vermişti. Üstelik nitelikli dostluklar oluşmuş, çocuk kaygısı taşıyan eğitimcilerin hala var olduğunu görmek ve yaşamak büyük keyif vermişti.
Bu çalışmalardan özellikle eğitime erişim ve devam gündemimi daha fazla meşgul eder oldu.
Çünkü, "kimin hangi üstün yeteneklere sahip çocuğu olursa olsun öğrenci mazaretsiz olarak üst üste üç gün okula gelmiyor ve bu durum izlenmiyorsa o çocukta sürekli devamsızlık veya okul terki ihtimali yüzde yetmiş beşe kadar çıkar", diye bir tezi tartışmıştık.
Tez başlangıçta hemen hepimize biraz uçuk gelmişti. Söz konusu olan altı üstü, üst üste üç gün özürsüz devamsızlık, arkasından yüzde yetmiş beşe varan sürekli devamsızlık veya okul terki idi.
Çalışmanın bir aşamasında önümüze ülke çapında eğitim kademelerinde yaşanan genel manada devamsızlık oranları geldi. Aslında durum hiç de iddia edildiği gibi oranının yüksek olmadığını gösteriyordu.
Okula döner dönmez konu ile ilgili Ankara'nın varoş semtlerinde alan taraması yapmaya karar verip okul ziyaretlerine başladım.
Samimi olduğum okul müdürlerine konuyu açtım. Okul ismi vermeyeceğimi çok iyi bildikleri için yoklama fişleri ile birlikte e-okul sistemini incelememe müsade ettiler.
Manzara açıktı.
Devamsızlıkların günlük girilmediğini görünce hayıflandım. Yoklama fişleri ile sisteme girilen devamsızlıkları karşılaştırınca dudaklarım uçukladı.
Sonucu etkili sandığım yetkililerle paylaştım. İnanmak istemediler. Kanıtları ortaya dökünce Ankara pilot olmak üzere öğrenci devamsızlığı izlenmeye başlandı. Buna rağmen sistem sağlıklı işlemedi. Üç beş soruşturma açıldı, kapatıldı. Görüldü ki minareyi çalan kılıfı çoktan hazırlamış.
Bakanlık karar vermek zorunda kaldı.
Soru(n): "Zorunlu ve kesintisiz eğitim 12 yıl olduğuna göre devamsızlık çok çok çok daha büyüdü. Okul öncesi ve ilk okulda bile önü alınmaz hale geldi. O halde öğrenci devamsızlığını nasıl en aza indiririz?"
Sayın bakanlığın aklı mükemmel çalıştığı için AÇIK LİSE pat diye konuşulmaya başlandı.
Zira açık lise örgütlüydü, Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü sistemi işletiyordu. Her halk merkezi bünyesinde açık ortaokul ve açık lise büroları açıldı. Bu aynı zamanda binin üzerinde gayri resmi açık okul anlamına geliyordu.
Başlangıçta açık liseye öğrenim çağı dışına çıkmış bireyler ile içinde okuma isteği olduğu halde çeşitli nedenlerle okuma imkanı bulamayan veya okuma imkanı elinden alınan bireyler devam ediyordu. Bir de devlet memuru olduğu halde ilkokul mezunu olduğu için derece kademe alanayanlar açık lisenin kapısını çalıyordu. Önce akşam okulları sonra dışarıdan ortaokul ve lise bitirme kaldırılınca açık lise adeta panzehir oldu.
Zira devlette el altından açık liseyi teşvik etmeye başladı.
Niçin?
Çünkü, bir yandan okul devamsızlığının üstü örtüldü öte yandan Avrupa Birliği'ne girmek için "İşte bizim şu kadar lise mezunumuz var denilerek." rakamlar şişirildi.
Ayrıca lise son sınıfa geçen öğrenciler üniversite sınavına daha iyi hazırlanmak, dersane ve okul çatışmasını önlemek için"Nasıl olsa okulda hiç bir şey öğrenemiyorum. Hem not ortalamam yükselirse ki açık lise sınavları cepte keklik, sınav sonucuma katkı yapar." anlayışı açık lise öğrencilerinde patlamaya neden oldu. Pandemiyle birlikte açık lise sınavlarının uzaktan yapılması işin suyunu çıkardı. Artık açık ortaokulda da öğrenci patlaması yaşanmaya başladı.
Oysa okul öğrencilere sadece bilgi depolamakla kalmaz / kalmamalı, onlara iyi insan, iyi yurttaş olmanın kapılarını da açmalıdır.
Bütün bu tarihi gerçekler sonucu öyle bir noktaya geldik ki, açık ortaokul ve açık liseler örgün eğitimin içini tamamen boşaltmaya, yüz yüze eğitimin yerini almaya başladı.
Bir nevi açık ortaokul ve açık liselerin önünü açan mevcut milli eğitim bakanı göreve gelir gelmez bu gidişata el atarak açık liselere geçişin önüne Çin Seddi inşa etti.
Hani vur deyince öldürürüz ya karar başka başka büyük sorunlar ve mağduriyetler ortaya çıkardı. İmtiyazlı grupların oluşmasına zemin hazırladı.
Örneğin babası bakıma muhtaç, yatalak kanser hastası, annesi ağır depresyon ilaçları kullanan bir lise son sınıf öğrencisi açık liseye geçiş yapamazken hafızlık eğitimi alan bir öğrenci kayıtsız şartsız geçiş hakkına kavuştu.
Yıllardır yazıp çiziyorum. Eleştiri, öneri ve görüşlerimi açık açık kamuoyu ile paylaşıyorum. Bir Allah'ın kulu da çıkıp demiyor ki, "Yahu biz ne yapıyoruz, nereye gidiyoruz, alan ne durumda, sonumuz ne olacak?".
Evet Sayın Bakan, kariyeriniz doçentti ve MEB müsteşarıydınız. Özel yasa ile profesör oldunuz. Daha özel bir yasa ile rektör yapıldınız.
Şimdi soruyorum ve yanıtlıyorum: "MEB'in sonu ne olacak?", "Yurttaş saçını başını yolacak."
Acı mı?
Bence de, bence de...