Yeni Sağ VE İnsan Hakları

Siyaset Bilim - Doç. Dr. Armağan Öztürk

YENİ SAĞ VE İNSAN HAKLARI*

Dünya siyaseti yeni sağ ve sağ popülizmin tesiri altında. Bu birleşik ideolojik form birçok açıdan çağın faşizmine karşılık gelmektedir. Yeni sağcılar ırkçı, cinsiyetçi, otoriter ve kabalar. Ancak tıpkı ideolojik atası faşizm de olduğu üzere bugünün yeni sağcılarının halkla kurdukları güçlü temas bir hayli sahici. Dünyanın gittikçe çılgınlaşan düzeni karşısında demosun tepkisini dile getiriyor sağ popülist akımlar. Bir kez bu yola girildiğinde ise demokrasi-insan hakları çatışması kaçınılmaz hale gelmektedir. Yeni sağın kurucu özne olduğu tüm tartışmalarda demokrasinin sınırları bir kez daha sorgulanmaktadır.

Sağ popülist anlayış müzakere karşıtı bir noktada siyaset yapar. Bu katı tutum nedeniyle ideolojik hasımları olarak gördükleri soldan ve liberal kesimlerden gelen her öneriyi en baştan reddetmeye eğilimlidirler. Müzakere ve makullüğün yerini ise komplocu düşünme tarzı almıştır. Büyük resmi çözen, oyunu bozan, gizli planları açığa çıkaran, derin yapıları deşifre eden çokbilmiş söylem sağ popülist propagandanın temel dayanağıdır.

Yeni sağcı popülist söylemin insan haklarıyla çeliştiği ilk alan iklim krizi çevresindeki tartışmalarda somut bir içeriğe bürünür. Sağ popülizm iklim krizini reddeder. Onlara göre dünyada sıcaklığının yükseldiği ve düştüğü dönemler olmuştur. Bu bağlamda iklim krizi argümanı aslında bilimsel bir gerçeğin ifadesinden çok, kapitalist-liberal dünyanın popüler bir yalanıdır. Dünyayı kendi yok oluşuna inandırmaya çalışan kapitalist sistem bu yolla kömür, HES, nükleer enerji ve petrolü tasfiye etmeye çalışmaktadır. Bu seçeneklerin karşısına konulan temiz enerji ise pek çok ülke için daha fazla borçlanmayı ve dışa bağımlılığı beraberinde getirmiştir. Her şeyden önce temiz enerji teknolojilerinin ağırlıklı kısmı Batıda üretilmektedir. Dahası gelişmekte olan ülkeler ve küçük-orta ölçekteki firmaların doğayla daha barışık oldukları iddia edilen bu enerji biçimini yoğun kullanması belli bir dönüşüm maliyetine katlanmalarını gerektirmektedir. Enerji üzerinden kapitalist üretimin örgütlenme biçiminde bir yenilenme talep etmektedir sistem. Sonuç itibariyle, iklim krizi yalanı firmaları ve ülkeleri daha çok borçlandırmak için ortaya atılmış bir kurgudur. Kısaca özetlenen bu sağ popülist söylemin doğal yaşam ve çevre hakkına saygı göstermediği açıktır. Çevreye verilen zararın maliyetine katlanmak istemeyen yüz milyonlarca insan da yeni sağcılar gibi düşünmekte, ekolojik çevreyi yok etmeyi ulusal kalkınma adına onaylamaktadır.

Aşı karşıtlığı meselesi de yeni sağla insan hakları arasındaki gerilimde önemli bir sorun alanı olarak karşımıza çıkmaktadır. COVİD 19 tedbirlerinin katı bir şekilde uygulandığı dönemde bu mesele çok daha çoğun bir içerikle tartışıldı. Ama her halükarda sağ popülizm içinde ciddi bir aşı karşıtı çizgi vardır. Devletin zorunlu aşı prosedürleriyle bireylerin özel alanına müdahale ettiği temel teze karşılık gelir. Devletler neden böyle yapıyor sorununun yanıtı yine kapitalizmle ilgilidir. Kapitalist ilaç endüstrisi aynı anda hastalık, tedavi ve ilaç üreterek insanları borçlandırmıştır. Hastaneler çok pahalı hale geldi. Pek çok tanı ve tedavi aslında gereksiz. Ama devletçe desteklenen tıbbı zorunluluklar bizi bu sisteme mahkum ediyor. Bu söylemdeki temel sorun ise modern sağlık sisteminin tarihsel başarısını görmezden gelmesinde yatıyor. İlaç ve tedavi süreçlerinin pahalı hale geldiği ve bireylerin masrafları karşılamada zorlandığı açıkça ortada. Peki, bu seçeneğin alternatifi gerçekten de aşıyı ve kamu sağlık sistemini zorunlu olmaktan çıkarmak mı? Yani her şey özele devredilip tüm kararlar bireyler tarafından alındığında daha sağlıklı bir toplum mu kurulacak?

Yeni sağcı popülizmin insan haklarını en çok zorladığı alan şüphesiz ki mülteci hakları meselesidir. Anlaşılabilir nedenlerle pek çok yurttaş göçmen ve mültecilere karşı çıkmaktadır. Mültecilerin geldikleri ülkenin toplumsal yapısını bozduğu sıklıkla dile getirilen bir yakınmayı ifade eder. Bu sorun karşısında yeni sağın önerisi mültecilerin zorla ülkelerine geri gönderilmesi ve katı tedbirlerle sınırların korunması şeklinde özetlenebilir. Ancak dünyadaki küresel adaletsizlikler ve pek çok ülkeyi kasıp kavuran iç savaş koşulları dikkate alındığında fakir ülkelerden zengin coğrafyalara yönelmiş göçü güvenlikçi tedbirlerle durdurmanın imkansız olduğu söylenebilir. Ayrıca mülteciler de insandır. Onlara yönelik ayrımcı söylem insan hakları hukukunu işlemez hale getirmekte ve insanlığın kardeşliği ülküsünü paramparça etmektedir.

Sonuç olarak şu yargıyı dile getirebiliriz: Yeni sağcı popülizm geniş toplumsal kesimlerden destek görmektedir. Çünkü küresel demokrasi krizdedir. Halktan kopan, fazlasıyla elitist ve prosedürel bir içeriğe bürünen demokratik pratiğin tekrar halka açılması gerekir. Ama bu ihtiyacı karşılamanın yolu yeni sağcıların yaptığı üzere temel insan haklarını çiğnemek midir? Ya da daha açık bir şekilde formüle edersek, içinde insan haklarının olmadığı bir demokrasi insanlara gerçekten de özgürlük ve mutluluk getirebilir mi?

* Armağan Öztürk, Doç. Dr. Artvin Çoruh Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü.