SIR: HAYAL ETMEKTEN KORKMA FİLMİ VE AĞZIMIZDAN ÇIKANIN YAŞANTIMIZA YAPIŞMASI

Sinema - Hatice Erdem

SIR: HAYAL ETMEKTEN KORKMA FİLMİ VE AĞZIMIZDAN ÇIKANIN YAŞANTIMIZA YAPIŞMASI

Filmin Adı: Sır: Hayal Etmekten Korkma

Tür: Romantik/Dram

Süre: 1 s 47 dk

Gösterim Tarihi: Temmuz 2020

Yönetmen: Andy Tennant

Ülke: ABD

Temasını Rhonda Byrne'nin “The Secret” (SIR) kitabından alan film, eşini kaybettikten sonra 3 çocuğuyla hayat mücadelesi veren bir anneyi konu almaktadır. Bir mıknatıs gibi her türlü olumsuz olayı üzerine çeken ailenin hayatı, evlerine posta getiren bir kişinin dokunuşuyla bambaşka bir boyuta taşınır. O kişi sayesinde ne istediklerinin farkına varırlar ve bakış açılarını değiştirdiklerinde hayatlarındaki olumlu değişimler de kendini gösterir. Her ne kadar kitabın tamamını kapsayan çok kaliteli bir film olmasa da verdiği mesajlar yönünden izlenebilir bir film diyebilirim. Ama eğer okumadıysanız kitabı okumanızı tavsiye ederim.

Peki biz hayattan ve kendimizden gerçekten ne istediğimizi ve de ne istemediğimizi biliyor muyuz? Doğru soruları kendimize yöneltiyor muyuz? Olmasını istediğimiz şeyleri hayal ediyor muyuz? Bakış açımızı farklı yönlere çevirebiliyor muyuz? Büyük resmin anlatmak istediklerini görebiliyor muyuz yoksa küçük resme takılıp kalıyor muyuz? İmgelediğimiz görüntüler hep olumsuzluklardan mı ibaret? Değişimden, yenilenmeden, dışlanmaktan, kendimiz gibi olmaktan korkuyor muyuz? Peki mutluluğa giden yolları bilmemize rağmen konfor alanımızı kaybetme korkusuyla mutluluğa adım atamıyor muyuz?

Daha önce de evrendeki çekim yasasından bahsetmiştim. Neden bunlar benim başıma geliyor? sorusunu birçoğumuz kendine sormuştur. Yapılan araştırmalara göre maalesef beynimiz kurduğumuz cümlelerdeki olumsuz kelimeleri cımbızla çekmekte maharetlidir. Bu yüzden ağzımızdan çıkan her bir olumsuz cümlenin bumerang gibi dönüp dolaşıp bize ulaştığı bir gerçektir. Yani aslında olmasını istemediğimiz, olmasından korktuğumuz her bir durum, beynimize gönderdiğimiz olumsuz sinyaller nedeniyle gelip bizi buluyor. Hatta beynimiz, olmasını istemediğimiz durumlar için koşulları bir şekilde bir araya getiriyor. İster buna kader deyin isterseniz beyne verdiğimiz yanlış komut deyin tercih sizindir.

Kesin bu mülakatı geçemeyeceğim. Ya eve hırsız girerse! Ya partimde bir aksilik çıkarsa! O evde hayatta oturmam! Hayatta öyle birisiyle evlenmem! Ya yemekten kıl çıkarsa! Sınavım kötü geçerse! Kuaför saçımı berbat ederse! Çocuğum yaramaz olursa! Çocuğum başarısız olursa! Hasta olursam, iyileşemezsem! Bu tür felaket tellalı kılıklı olumsuz cümleler uzar gider...

Bu durum olumsuz yönüne odaklandığımız ya da olumsuz cümle barındıran her konu için geçerlidir. Evhamlı insanların bu tür durumlara daha çok maruz kaldığına şahit olduğumu söyleyebilirim. Çünkü olumsuz söylemlerini bir şekilde mıknatıs gibi üzerlerine çekiyorlar. Bu tür durumlarla sürekli karşılaşmak ise Anksiyete bozukluğuna kadar götürebilmektedir bizi.

Vücudumuz daima dengeyi sever. Doğuştan her türlü hormon, vitamin, mineral, kas, yağ vb her yönden dengesini korumak için programlanmıştır. Anksiyete de, ruh halini düzenleyici serotonin ve noadrenalin salgılarının dengeli halidir. Aslında bir kaygı, korku vb durumudur ama dengeli, sağlıklı bir duygu durumudur Anksiyete. Ve beynimizi tehlikeli durumlara karşı koruyan savaş ya da kaç mantığı ile çalışan son derece normal bir duygu yoğunluğudur. Ancak kontrolden çıktığında, aşırı tepkilere yol açtığında, günlük yaşamı zorlaştırdığında “Anksiyete Bozukluğu” ortaya çıkmaktadır. Yani her an kötü bir şey olacakmış gibi düşünme frekansımızın yaydığı sinyaller sonucu maalesef beynimiz çağırdığımız olumsuzlukları bize yöneltir ve bu durumda Anksiyete bozukluğunun ortaya çıkması da kaçınılmazdır.

Bu yüzden ruh ve beden dengemizin sağlanması için daima ağzımızdan çıkan kelimelere dikkat etmeliyiz. Atalarımız boş yere dememiş “Bir şeyi kırk kere söylersen gerçekleşir” diye. Beyin, dili yönlendirirken farkında olmadan dil ile ifade edilen her şey de beyni yönlendirir.

Keza kendimize ve çevremdekilere yönelik dille ifade ettiğimiz her olumlu ya da olumsuz eleştiri bir süre sonra zihnimizde de kalıplaşır kalır. Kendimize ve çevremizdekilere karşı bakış açımızı olumlu ya da olumsuz yönde genelleriz. Kendimizi daima başarısız, işe yaramaz, çirkin görebiliriz. Çevremizdekileri daima güvenilmez, riyakar, yalancı görebiliriz. Ya da tam tersi... Bir süre sonra bu durumu tersine çevirmek istesek de başarılı olmakta zorlanırız. Diyeceğim o ki güzel bakan güzel görür, güzel gören daima güzellikleri üzerine çekerek mutlu hisseder.

Ancak bu durum sadece olumlu düşün, olumluyu hayal et tüm güzellikler seni bulur demek değil. Sosyal medyada karşımıza çıkan ve de çevremizdekilerin dile getirdiği hap bilgiler bu konuda yanıltıcı olabilir. Olumlu düşünmek, olumlu dillendirmek, olumlu imgelemeler yapmak kadar bunları oluşturacak adımlar atmak, yatırımlar yapmak, emek vermek de bir o kadar gereklidir. Günlerce iyi bir iş bulma, harika bir evde oturma, iyi bir üniversite kazanma hayali kurayım, sürekli olumlama yapayım ama isteklerim konusunda emek vermezsem, bakış açımı değiştirmezsem, konfor alanımdan feragat etmezsem oturduğum yerden hangisi bana gelir dersiniz? Yine hayatımızın her alanında var olan “denge” burada da karşımıza çıkar.

Kısacası dilimizi daima olumlu kelime kullanma konusunda eğitmek, hedef koyduğumuz isteklerimizi hayal etmekten korkmadan ve bu konularda adım atıp tevekkülle hayatı akışına bırakmak en iyisi kanımca.

Dilimizi iyiliğe, güzelliklere, olumluya doğru eğitmek ve dengemizi bulmak dileğiyle...

Filmlerle, kitaplarla ve felsefeyle kalın...