İçimizdeki Çocuk ile İletişim Kurmak
Edip Cansever’in çok anlamlı bir dizesi ile başlayalım;
“Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk, hiçbir yere gitmiyor..”
Dünyanın neresine gidersek gidelim başımızı yukarı kaldırdığımızda aynı gökyüzünün altında olduğumuzu görürüz ve bu çok doğal gelir, “gökyüzü de benimle mi geldi” diye düşünüp sorgulamayız.
İşte ‘çocukluğumuz’ da böyledir.. Yaşamımız boyunca bizimle gelir, bizi terk etmez.. Ne kadar büyüdüğümüzü ve o yılların çok gerilerde kaldığını; hatta anımsamadığımızı söylesek de içimizde bizi yöneten bir çocuk vardır!. O çocukla iletişim kurmadan, onu anlamadan ve onun ihtiyaçlarını karşılamadan bu dünyada, gerçek anlamada, var olamayız!. Hep bir şeyler eksik kalır.. Bir yanılsama içinde kendimizi kandırmaya devam ederiz..
Bu yüzden “Geçmiş, geçmiştir.. biz şimdiye bakalım” demek kurtuluş değil, sadece kaçıştır! Çünkü artık tüm psikoloji ekolleri kabul etmektedir ki;
“Geçmiş-şimdi-gelecek bir bütündür, iç içedir”
O halde geçmişe bir sünger çekemeyiz, geçmişle yüzleşip hesaplaşmamız, barışmamız, içimizdeki çocuğu anlayıp kabul etmemiz gerekiyor (üzgünüm…).
Çocukluk…
İnsanın psikodinamik oluşumunu açıklamaya çalışan Derinlik kuramcılarına göre çocukluk; kişiliğin gelişiminde temel belirleyici olan yapıtaşlarının döşendiği dönemdir. Çocukluk; aynı zamanda henüz işlenmemiş, bazen yasaklı olan bilinçdışı alanıdır. Çocukluğa dönmek; bir yetişkin olarak sahip olduğumuz birçok tutumun neden ve nasıl oluştuğunu anlamamıza yardımcı olur ve gömülü olan bilinçsizliği, bilince doğru kaydırır. Böylece geçmişi inceleyerek, ‘şimdi’yi daha iyi anlarız ve ‘gelecek’ için yeni bakış açıları oluşturabiliriz.
Genellikle patolojilerimizin kaynağı, çocuklukta ebeveynlerimizle yaşadığımız sağlıksız ilişkilerdir. Ebeveynler ile ilişkilerimiz içinde onlar tarafından karşılanmayan ihtiyaçlarımız (sevgi, koşulsuz kabul, güven, ait olma vb.) yüzünden çocukken onlarla aramızda ‘dönüştürmek’ istediğimiz ama dönüştüremediğimiz bu ilişkiyi yetişkinlikte; partnerimizle (yakın arkadaş-sevgili-eş-patron vb.) sürdürür ve tamamlamak, dönüştürmek isteriz. İçimizde kalan açlığı doyurmak, dönüştüremediğimiz döngüyü tamamlamak için çabalar dururuz.
Genellikle bilinçli olarak farkında olmasa da kişi, ihtiyacı olan şeyi elde etmek için nafile bir uğraş içindedir yaşam boyu.. Eğer çocukluktaki o açlık ile /örseleyici yaşantılar ile temas kuramazsa ömür boyu bu açlık doymaz. Ne kadar çok şeye ‘sahip olsa’ da yetmez.. ne kadar başarılı olsa da tatmin olmaz!..
Bu durum, bize çocuklukta yüklenmiş ağır bir duygu yüküdür, bilinçdışına atıp içimizde/bedenimizde taşırız.. Bunlarla temas edip anlayıp taşıdığımız bu ağır duygusal yükleri bırakmak ve yaşamımıza devam etmek ‘psikoterapi’ ile mümkündür.
İnsanların enerji potansiyeli çocukluktan beslenir. Çocukluk anılarını anımsayıp o dönemdeki ‘kendimiz’ ile iletişim kurmak, o parçamıza temas etmek; bilincin kontrol mekanizmasını zayıflatır ve sosyal yazılımın oluşturduğu baskıdan kaynaklanan kaygıyı azaltır. Çocukluğa dönmek; ‘çocuk ben’ ile ‘yetişkin ben’in iletişime geçmesi demektir. Böylece çocuk ben, yetişkin ben’e ihtiyaç duyduğu kaynağı aktarır.
Psikoterapi Süreci
Bu süreçte ilerlerken önceden bilinçsizce yaptığımız ve farkında olmadığımız ya da savunma mekanizmaları ardına sakladığımız bazı masum suçlarımızı fark eder ve yaşadığımız çatışmada kilit ismin ‘kendimiz’ olduğunu itiraf etmek durumunda kalırız. Böyle itiraflar ve farkındalıklar, kişisel gelişimin ve bütünleşmenin başlangıcı için birer kaynaktır.
Bu süreçte ebeveynlerimizi yargılamaktan çıkıp anlamaya ve kabul etmeye geçebilmek gerekir.. Onları suçlamak / sorumluluğu onlara yüklemek bir çare değildir! Sorunu yaşayan biziz, bu artık bize mal olmuş bir sorundur. Ebeveynlerimizle hesaplaşmak yerine kendimizi nasıl iyileştirebiliriz diye yaklaşmak gerekir. Artık hesaplaşma dışımızdaki anne-baba ile değil, içimizdeki temas kişileri ile olacaktır..
Çocukluktaki olumsuz yaşantılara ulaşıp bastırılan duyguları ifade ederek şimdiye getirir ve onlar üzerinde çalışırsak; bedendeki baskı/ duygu yaşanıp bitirilir ve rahatlayıp kabul edilir. Bu süreç zihinsel, duygusal ve bedensel bir süreçtir. Sosyal medyada çok moda olduğu gibi; sadece bilişsel olarak ‘seni af ediyorum/herkesi af ediyorum ’ diyerek yüze yerleştirilen yapay bir gülümseme ile barışçıl pozlar vermek yetmez.. Bu iş oldukça zor ve meşakkatli bir yolculuğa çıkmayı gerektirir; üzerinizde gökyüzü ve içinizdeki çocukla birlikte..
O yolculuğun sonunda; gökyüzü aynı gökyüzü, içinizdeki çocuk aynı çocuk olacaktır yine.. Ama göreceksiniz ki; gökyüzü daha mavi ve parlak, içinizdeki çocuk daha mutlu ve huzurlu..
…
01 Eylül 2023, Hasanoğlan