Yüreğim Üşüyor
Bugün ilk kez karanlık odamdan gün ağarırken ışığa çıktım desem yalan olmaz. O da kapıdan değil, pencereden. On üçüncü katın şehri ve denizi alabildiğine geniş gören açtığım penceremin pervazında öylece oturuyor şehri seyrediyorum; ancak seyretmeye gücüm var. İnsan içine çıkacak halim kalmadı; böcek gibi hissediyorum kendimi. Deniz sakin, gökyüzüyle birleşmiş, ellerimi uzatsam dokunsam mavi gökyüzüne beyaz bulutlara. Sakin yumuşaklık değse ellerime. Kollarımın gücü yok, gündüzüm gece, ihanetle savaşıyorum.
Güneşe bakıyorum. Henüz doğmamış, yarım portakal. Bu yaz sıcağı bunaltıyor beni. İnsanlar uykudalar. Kim bilir neler yaşanıyor her bir evde? Bu sessizlik soğuk hissettiriyor bana. Yaşayan bir şehir değil de sanki; terkedilmiş gibi in cin top oynuyor sokaklarda.
Cüssesi, tek gözümün önüne gelen, yüzünü seçemiyorum dahi. Elinde okuduğu mektubum. Mektubum ulaştı ona. Tekrar tekrar okuyor, anlamaya çalışıyor. Nihayet beni, yazdıklarımı anlayacak biliyorum, Düşünecek bir süre ama dönecek.
Yollar uzun, kalabalık ve gürültülü. Araçlar çokça, insan az. Ard arda çalan üç vapur düdüğüyle uzaklarda bir gemi görüyorum, güneşin doğduğu yerde. Uzaklardan gelen bir gemi belki getirir bana onu. O zaman yalnızlığım biter mi? Çoğalınca yalnız olmaz mı insan? Penceremin önünde kalacağım hep.
Valizini toplayıp çıkıp gidişini hatırlıyorum. Nasıl bir öfkeydi bu, bir anda her şeyi bırakıp gidecek kadar! Bende bıraktığı boşluğa alışamadım hala. Hayatın yolları her zaman düz gitmiyor. Tümsekleri aşacak gücümüz yoksa çare ihanet mi?
Başım dönüyor, günün karanlığında uçuyorum deniz üstünde. Gemideki o, elinde okuduğu; mektubum. Sesim titriyor ona seslenirken. Ağırlığımı taşıyamayan kollarım kırıldı. Geri dönmek istiyorum. Önümde bir duvar. O duvarı aşıp geçsem başka bir duvar… Geçemeden düştüm kör karanlık dipsiz bir kuyuya.
Sessiz çığlıklarımı duyan yok. Kuyu karanlık. Ben çıkmaya çalıştıkça her seferinde geri düşüyorum dipsiz dibe doğru.
Güçsüzlük bütün vücuduma yayılıyor. Bağırmak istiyor susuyorum, çıkmak istiyor düşüyorum yeniden dipsiz karanlık kuyuya. Bilerek evde bıraktın bunları, değil mi baba?» «Seni unutmak olmasın diye? Kendimi suçlu hissetmem için? Bir kez söylemediğin sevgini göstermek için mi? Verecek başka bir şeyin olmadığı için mi? Yoksa geri dönmek için bir nedenin olsun diye mi, bıraktın bunları? Söyle! »
Yaz sıcağında üşüyorum ben. Güçlükle girdiğim yatakta, yorganın altına gömdüm kafamı, geçsin zaman, doğsun güneş, içim ısınsın istiyorum. Yalnızlığım mı beni üşüten? Yooo, aslında ne kadar da kalabalığım. Bir ben masa başında yazıyor yazıyor, diğer ben başı omzuna çökmüş gibi odada olta atıyor düşünüyor, düşünüyor. Bir başka ben ….
Ayaklarım beni taşıyamayacak kadar güçsüz. Kalkamıyorum yatağımdan artık. Şehrin gürültüsünde beni duyan yok. Bahçede neşeli kuş sesleri. Bu sıcak neşeli sesler bile ısıtamadı odayı hala çok üşüyorum. Ellerimi sürterek ısınmaya çalışıyorum. Yorgan buz gibi değiyor tenime. Sanki donacağım. Derin bir uykuya dalmak istiyorum. Bir, iki, ……dokuz, bir, iki……. yedi, bir, iki…..bir, iki. Olmuyor, başladığım yere geri dönüyorum Yaşıyor muyum ölüyor mu yoksa? Nasıl bir ikilemdeyim? Onunla da ölüm, onsuz da… Onu bekleyişlerim omzumda bir yük beni aşağı doğru çeken. Diri diri gömseler beni, toprak ısıtsa yüreğimi.