MASALLAR VE GERÇEKLER: BEYAZ ATLI PRENSİ BEKLERKEN

Psikoloji-Sosyal Psikoloji - PROF. DR. BİNNUR YEŞİLYAPRAK YAZDI

Küçük bir çocukken bize okunan masallar, bizi alır bir hayal dünyasına götürür ve ömür boyu o hayal dünyasında ‘tutsak’ eder!.”

Nasıl? Ağır mı geldi bu cümle?

Haklısınız.. Çok kesin ve keskin bir iddia oldu..

Başa dönüp tekrar okuyun lütfen ve sonra ben size anlatayım.. Ama baştan söyleyeyim; ben bir masal anlatıcısı değilim.. Ben sadece kendi gerçekliğinde ‘insan’ı anlamaya çalışan ve anladıklarını, kendi gerçekliğini araştırmaya ilgi duyanlarla paylaşmayı seven biriyim. Bunu da psikoloji biliminin ışığında ve yetişkin yaşımın sağladığı yaşam deneyimlerinin birikiminde yapmayı deniyorum..

O halde… sakin.. Şöyle arkanıza yaslanıp rahatlayınız..

Şimdi, çocukluğunuza bir yolculuk yapacağız sizlerle. Çocukluğunuzdaki masalları anımsayacağız.. Kendinizi rahat bırakın, gevşeyin.. Gözleriniz kapalı.. Çocukluğunuzu düşünüyorsunuz. Sıcak, güvenli bir ortamda küçük bir çocuksunuz. Hani size anlatılan masallar vardı. Masala ben başlayacağım siz devam edeceksiniz…

Gerçi anlatmama gerek yok, zaten hepimiz biliyoruz bu masalı:Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler..

Kaç kuşak bu masalla büyüdü?. Hangimizin hayalini süslemedi ki; uyuyan, güzeller güzeli-iyi kalpli-becerikli- pamuk prenses ile onu öpüp uyandıran, yakışıklı-centilmen-romantik- beyaz atlı prens!.

Hadi canım.. itiraf edelim ya da etmeyelim; sonuç değişmez.. Farkında olmadan, masal ile verilen mesajlar bilinçdışına kaydedilmiştir zaten ve işlevini yüklenmiştir.. Bunu ben değil A. Adler söylüyor!. Hepsini anlatacağım çünkü henüz Adler ile görülecek hesabım var!.

Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler

Pek çok kültürde çok anlatılan bu masal; Grimm masalları olarak bilinen, soyadlarıyla anılan Wilhem ve Jakob kardeşler tarafından 1812 ve 1815 yıllarında iki cilt olarak basılan masal külliyatı içinde yer alır.

Bu masalı dinlemeye başladığımızda henüz küçük bir çocuktuk.. Belki 3-5 yaşlarındaydık.. Yatağımızda yatıyorduk ve başımızda oturan anne veya babamız bize bu masalı okuyordu.. Ve biz, henüz dünyayı tanımayan ve yaşamı öğrenmemiş masum çocuklar olarak bize anlatılan hayal dünyasını ‘gerçek’ sanıyorduk.. Çünkü henüz hayal ve gerçeği ayırt edecek düzeyde kavrayışımız yoktu. Zaten anlatılanları sorgulamayı düşünmezdik çünkü onu bize okuyan/anlatan kişi bizim ilk ilişki kurduğumuz-temel bir bağ oluşturduğumuz- kişilerden biriydi.. Üstelik uykuya dalmak üzereydik o sırada.. hayalimizde canlanan prens ve prensesi rüyamızda görmeye devam ettik.. Masalı tekrar tekrar dinledikçe o masalın içindeki açık ya da örtük mesajlar, zihnimize kazınarak büyüdük..

İşte böyle, ebeveynlerin sahip olduğu kültürel kodlar; biz çocuklarına, aile ortamı içinde, hiç farkında olmadan işlenir..

Analitik Psikoloji Ekolünün kurucusu Psikanalist Carl Gustav Jung (1875-1961); kültürel mirasın masallar yoluyla aktarıldığına dikkat çekmiştir.

Jung’un, ‘Toplumsal bilinçaltı’ kavramıyla; kültürel miras, ‘arketipler’ (imgesel motif ve semboller) olarak masal ve öykü gibi söylencelerle nesilden nesile aktarılır ve bu arketiplerin silinmesi altı-yedi nesil alır!

Alfred Adler (1870-1937)

Yaşam Tarzı

Şimdi bu girişten sonra elimize Bireysel Psikoloji Kuramını geliştiren Alfred Adler’in (1870-1937) merceğini alalım:

Adler, bireyin ilk 3-5 yaşında aile ortamında oluşan algıları ile kendini ve yaşamı anlamlandırdığını savunur. Diğer bir ifade ile o masum çocuk, çevresinde gördüklerini, duyduklarını, yaşadığı olayları kendine özgü bir tarzda algılar ve anlamlandırarak; kendine, dünyaya ve yaşama ilişkin bir inanç yapısı geliştirir..

İşte buna “Yaşam tarzı/yaşam stili”demiştir Adler. Bu kavramı; “kişiliğin dinamik yapısını vurgulayan, bireyin, daha çok bilinç dışında oluşan, kendine özgü, kendini tekrarlayan örüntülerden oluşan bilişsel şemalar”olarak tanımlamıştır. Bu yapı; çocukluktaki ilk deneyimler, aile içi ilişkiler, psikolojik doğum sırası gibi faktörlerden etkilenerek gelişir.

Yaşam tarzı; bireyin düşünme, hissetme, davranma biçimlerini, benlik algısını, benlik ideallerini, temel hedefleri yansıtır ve bireyin kendine, başkalarına ve dünyaya olan tutumlarını ifade eder. Öyle ki bu yapı bir bakıma bireyin yaşam hedeflerine ulaşmak için tercih ettiği yolları ve yaşama uyum biçimini de belirler.

İşte bu nedenle; Derinlik Psikolojisinin üç önemli ismi olan S. Freud, A. Adler ve C.G. Jung’ın da birleştiği bir varsayımdır: Peri masalları ve mitoslar, bize açık bir HARİTA bırakmışlardır; onunla geçmişin bilgilerini ve uygulamalarını kavrayarak bugün üstünde yürüdüğümüz yolları ve yöntemleri belirleriz!. Böylece ‘geçmiş ile şimdi’ arasında ‘bilinçdışı ile bilinç’ arasında bir köprü oluşturulur. Bireyin davranışlarını açıklamakta bu köprü bize yol gösterir.

Hazin olan şudur ki; bu köprü kurulurken bizler, henüz hayal ile gerçeği ayırt edemeyen, ebeveynlerini sorgusuz sualsiz dinleyip onlara inanan pasif alıcılar durumundayız. İşte Adler’e göre Yaşam Tarzı, erken yaşlarda oluşur ve ilerleyen yıllarda değişime karşı direnç gösterir. Elbette ki farklı çizgiler çizilmektedir fakat temel aynı kalmaktadır. Kişi hatalarını fark edip de temel noktayı değiştirmeye çalışmadığı sürece; kendini ve çevresindeki olayları algılama ve ona göre tepkide bulunmaya neden olan zihinsel yapı tarzı aynı kalmaktadır.

Uykudan Uyanmak: Hayalden Gerçeğe Geçiş

Böylece, kaçınılmaz olarak, kabul etsek de karşı çıksak da, hepimiz ‘prenses olup, yakışıklı-centilmen-romantik- beyaz atlı prensin gelip bizi öpeceği; ya da prens olup-güzeller güzeli-iyi kalpli-becerikli-uyuyan bir prenses bulacağımız hayali ile büyüdük!. Daha doğrusu bu masallar ile büyütüldük!..

Ya ömür boyu prensimizi/prensesimizi bekledik… bulamadık. Ya da bulduğumuzu; hayalimizdeki prense/prensese benzetmeye çalıştık.. olmadı!. Gerçek dünyada, hayal kırıklıkları ile hayatı sürdürmeye çalıştık.. mutlu olmadık, olamadık bir türlü!

Biz mi yanılmıştık? Çocukluğumuzdaki dünya mı değişmişti?. Anlayamadık..

Neyse.. masal bu ya.. bir gün gözlerim açıldı!. Beni öpen ‘beyaz atlı prens’ değil A. Adler idi!. Üstelik pek tipim de değildi.. Tekrar gözlerimi kapatmaya çalıştım ama Adler rahat vermedi; yüzünde ince tel gözlükler, elini yanağına bastırmış pozuyla konuşmaya başladı:

  • Haydi artık. .numara yapmayı bırak.. ikimiz de biliyoruz bu alanı niye seçtiğini.. Eğer, sen çaba harcamazsan hayallerinin gerçek olmayacağının farkındasın..

Evet.. farkındaydım. Ancak, hayal kurmak yerine kendinle ve yaşamla yüzleşmenin ne zor bir uğraş olduğunun da farkındaydım.. Bunu göze almanın, yola çıkmanın hiç kolay olmadığını biliyordum zaten.

Kendinle yüzleşmek.. kendi patolojilerinle çalışmak.. önce kendine sonra başkalarına yardım etmeye niyet etmek .. Doğrusu bu iş çok meşakkatli, tuzaklarla dolu, engebeli bir yolda cesaretle ve azimle yürümeyi gerektiriyor ve ilerlemek çok zaman alıyor.. Bazen durup arkama bakıyorum; bir arpa boyu yol gitmişim!

Zaten Adler de söylemişti;

“İnsanlar için en güç şey; kendini tanımak ve değiştirmektir”

Evet, katılıyorum Adler’e; İnsanı ve kendini anlamaya çalışmakla geçen uzun bir kariyer yolculuğundan ve deneyimlediğim zorlu bir süreçten sonra.. Anladım ki; önce kendinle helalleşmeden başkaları ile helalleşmeye çalışmanın hiç bir anlamı yok.. Kendini kandırmaktan başka!..

Eee.. bu yüzden bence siz hiç açmayın gözlerinizi.. masallara inanmayı sürdürün..

İyi uykular..

….

B.Y. 07 Haziran 2023, Gazipaşa