ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ YENİDEN DÜŞÜNMEK

Siyaset Bilim - Doç. Dr. Armağan Öztürk

ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ YENİDEN DÜŞÜNMEK

Armağan Öztürk*

Milliyetçilik laiklikle birlikte Atatürkçü düşünce sisteminin iki kurucu ideolojik formundan biridir. Belki de bu başat konumu nedeniyle Atatürk Cumhuriyetine yönelik eleştirilerin çoğu yine bu iki noktadan geliyor. Kendisini liberal ve demokrat olarak tanımlayan kesimler laik Türk ulus devlet kimliğini tartışmaya açmakta. Yapılan eleştirilerin büyük bir kısmı Batıdaki aydınlanma karşıtı ve çokkültürcülük yanlısı geliş literatürün tercümesinden ibaret. İslamcı-muhafazakar kesim Batı modernliğinin aydınlanmacı köklerini reddeden burjuva nihilizmini ileri sürülen savları bağlamından kopararak Türkiye’ye uyarlıyor. Nietzsche, post-modernizm ve Frankfurt Okulu bu kesimlerde çok moda. Herkes aydınlanmaya, milliyetçiliğe ve oryantalizme karşı. Arkalarına Batılı literatürün bir kısmını alarak Atatürkçülüğü çağ dışı ilan eden bu kalabalık söylem alanının en büyük zaafı ise kullandıkları eleştirel dili geleneksel toplum, Osmanlı tarihi, İslamcılık ve muhafazakarlık gibi konular mevzu bahsi olduğunda tercih etmemeleri. “Atatürkçülük özgürlükçü değildir” diyenler İslamcılığın hangi koşullarda kimlere ne ölçüde özgürlük getirdiğini bir türlü kanıtlayamıyor.

Tam bu noktada Atatürkçülerin Türkiye’nin akut sorunlarına kendi ideolojik geçmişinden kopmadan ama Batılı sosyal bilimlerdeki alternatif okumalardan daha fazla atıf yaparak güçlü bir yanıt vermesi gerektiği tezini ileri sürmek istiyorum. Atatürk milliyetçiliğini yeniden düşünmeliyiz. Böylesi bir çaba biz cumhuriyetçilerin Kürt sorunu gibi zorlu sorun alanlarındaki söz söyleme kapasitesini arttırabilir.

Bilindiği üzere Kürt hareketi aslında bir etnik milliyetçilik hareketi. Etnik milliyetçi çekirdek eskiden sosyalizm üzerinden meşrulaştırılırdı. Şimdilerde ise daha Post-Marksist bir dil kullanılıyor. Çokkültürcülük, anarşist-ekolojist hassasiyet ve radikal demokrasi Kürt siyasetini belirleyen ideolojik ajandanın en bilinen enstrümanları.

Kürt hareketi ve o hareketin liberal destekçileri bize demokrasi adına cumhuriyetçi değerleri yadsıyan bir kimlikçi insan hakları doktrini dayatıyor. Bu noktada Atatürkçülere düşen görev Kürt hareketinin kimlikçi siyasetine karşı kamusallığı, yurttaş milliyetçiliğini ve cumhuriyetçi yurtseverliği ön plana çıkaran alternatif bir dilin entelektüel hayata egemen olması için uğraş vermektir.

Şu temel gerçeklere sıkı sıkıya sarılmalıyız: Demokrasiyi sadece insan haklarına, insan haklarını ise kimlik hareketine özgülediğimizde karşımıza parçalanmış bir kamusal alan çıkıyor. Oysa demokrasi yurttaş performansı üzerine kurulu. Daha doğrusu yurtseverlik, yurttaşlık, demokrasi ve cumhuriyet arasında kopmaz nitelikte bağlar var. Bu zincirinin bir halkası koparıldığında geriye kalan unsurlar işlevsiz hale geliyor. Sürekli olarak Atatürkçülüğe saldıran Kürtçü çizginin, liberal ve liberal sol kesimlerin anlamak istemediği temel mesele şu: Peşinden koştukları radikal demokrasi ideali popülizme yenildi. Kimlikçilik ise insanlığı felaketin eşiğine sürükledi. Herkes kendi kimliğine sıkı sıkıya sarılmış durumda. Bu nedenle bizi birbirimize bağlayan ortak siyaset ve ahlak ortamı paramparça oldu.

Sonuç olarak rahatlıkla diyebiliriz ki, Atatürk milliyetçiliği cumhuriyetçi bir yurtseverlik öğretisidir. Demokrasiyi cumhuriyetten, aklı aydınlanmadan ve bireyi yurttaşlık kültüründen koparmaya çalışan gerici ittifaka karşı daha güçlü bir söylem geliştirmek önümüzdeki en büyük mücadele alanı.

* Doç. Dr. Artvin Çoruh Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü.