ELEŞTİREL PEDAGOJİNİN DOĞUŞU VE GELİŞİMİ ÜZERİNE
Dr. Birol ALĞAN İLE SÖYLEŞİ
Eleştirel pedagoji son yıllarda Türkiye’de sıkça adı duyulan bir eğitim anlayışı oldu. Bun konuda araştırma yapan Dr. Birol Alğan ile Eleştirel pedagojinin doğuşu ve özelliklerine ilişkin yapmış olduğumuz söyleşiyi siz değerli okurlarımızla paylaşıyoruz.
Sayın Birol Alğan öncelikle bu söyleşi için teşekkür ederim.
Hasan Güneş: Eleştirel pedagojinindoğuş nedeni nedir?
Sanayi devrimi ve Fransız devrimi sonrası süreçte şekillendirilen modern eğitim sistemiyle bireyin sadece sanayi ve devlet için eğitilmesi eleştiriye uğramıştır. Diğer bir deyişle zorunlu eğitim sistemleriyle bireylerin sanayideki iş kurallarına göre yetiştirilmesi bireylerin kendi yaşam ihtiyaçlarına yabancılaşması ve sadece kendisi dışında belirlenen amaçlar doğrultusunda eğitilmesi itirazlara yol açmıştır. Günümüzdeki haliyle modern anlamda ilk zorunlu eğitim uygulamasının başlatıldığı 1819 yılında Prusya’da zorunlu eğitimin amaçları şöyle belirtilmiştir:
Orduya itaatkar askerler yetiştirmek, maden ocaklarında çalıştırılmak üzere itaatkar işçileri yetiştirmek, hükümetlere azami düzeyde tabii olacak sivil hizmetliler yetiştirmek, endüstriyel yapıların emrinde çalışacak memurlar yetiştirmek, kritik konu ve sorunlarda birbirine yakın düşünen vatandaşlar yetiştirmek(Gatto, 2008, s. 74).
Zorunlu eğitime geçilmesindeki amaçlar incelendiğinde hepsinin bireyleri dışsal zorlamayla hükümetlerin ya da şirketlerin istekleri doğrultusunda yönlendirme hedefi taşıdığı görülür. Bu bağlamda kapitalist sistemde bir üst yapı kurumu olan eğitim sistemleri verili sermaye sınıfı için ve egemen sınıfların kontrolündeki devlet mekanizması için itaatkar şekilde çalışan yeni nesiller üretmeyi amaçlamaktadır. Bu durum okullarda okutulan ders kitaplarında, açık ve örtük programlarda, disiplin, kıyafet, ritüeller gibi eğitim öğretimin pek çok boyutunda günümüzde de kendini göstermektedir. Öte yandan pozitivist bilimsel yaklaşımın sadece var olanla/verili olanla ilgilenmesi, olguları açığa çıkaran sebep ve süreçleri ortaya çıkarmaması bu sürecin yeniden üretimine neden olmuştur. Eğitim programlarının bu şekilde yapılandırılmasıyla toplumsal yapıda pek çok şekilde var olan eşitsizlikleri ve eşitsizliklere yol açan toplumsal ilişkileri göz ardı etmesi, yönetilen, ezilen ve/veya ayrımcılığa uğrayan toplumsal kesimlerin sorunlarını ve bu sorunların çözümüne ilişkin yönleri içermemesi yanısıra var olan eşitsizlikleri yeniden üretmesi nedeniyle bu süreçleri dikkate alan yeni bir eğitim anlayışı ortaya çıkmıştır. Frankfurt Okulu teorisyenlerinin özellikle kapitalizmin eşitsizliklere rağmen sürmesini sağlayan üst yapısal olgulara (iktidar ilişkileri, hegemonya, özneleşme vd.) ilişkin çözümlemeleri ile ortaya çıkan eleştirel teori eleştirel eğitim anlayışının da doğuşuna bir kaynak oluşturmuştur. Geuss (2013, s. 88) eleştirel teoriye ilişkin olarak, “Eleştirel teoriler özgürleşmeyi ve aydınlanmayı, faillerin gizli zorlamaların farkına varmasını sağlamayı ve böylece onları bu zorlamalardan kurtarıp, doğru çıkarlarının nerede olduğunu belirlemelerini sağlayacak bir yere getirmeyi hedefler” saptamasında bulunur. Bu bağlamda eleştirel teorinin eğitim alanına yansımasıyla ortaya çıkan Eleştirel Pedagoji’yi Ira Shor (Akt. Rikowski, 2011, 123) şöyle tanımlamaktadır:
Herhangi bir eylemin, olayın, nesnenin, sürecin, örgütün, deneyimin, metnin, konunun, politikanın, kitlesel medyanın ya da söylemin derin anlamını, kökteki nedenlerini, toplumsal koşullarını, ideolojisini ve kişisel durumlarını anlamak için yüzeysel anlamın, ilk izlenimin, hakim efsanelerin, resmi bildirilerin, geleneksel klişelerin, geçerli bilgelik ve saf fikrin altına giden düşünme, okuma, yazma ve konuşma alışkanlıkları .
Shor’un belirttiği çerçevede eğitim bireyin içinde bulunduğu toplumsal yapıdaki pek çok durumu sadece öğretim programıyla sınırlandırıldığı kadarıyla değil bireyi hakikate eriştirecek ve özgürleştirecek nitelikte olmalıdır. Rikowski(2011, s. 127), Shor’un açıklamalarına ek olarak “fikirler mücadeleyle gelişir” katkısını yapmaktadır. Eleştirel pedagoji tam da bu sebeple ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte “eleştirel eğitim alanının dünyada yaygınlaşmasına ve bir disiplin haline gelmesine yol açan figür ise, Brezilyalı eğitimci Paulo Freire ve onun gerek işbirliği yaptığı gerekse etkilediği Kuzey Amerikalı eğitimcilerin oluşturduğu eleştirel eğitim hareketidir(Aksoy, 2017).” Paulo Freire’nin Ezilenlerin Pedagojisi(2013) adlı eseri eleştirel pedagojinin uygulanmasında önemli bir yol gösterici kaynak olarak durmaktadır. Freire eserinde hem genel olarak toplumsal yaşamda hem de resmi eğitim süreçlerinde yaşanan ezme ezilme ilişkileri sonucunda ortaya çıkan olumsuz etkileri gözler önüne sererek bunlara yönelik çözüm önerilerini sıralamıştır. Yine eleştirel pedagojinin gelişmesinde Antonio Gramsci, Louis Althusser, Ivan Illich, Ira Shor, Peter McLaren, Henry Giroux, bell hooks başta olmak üzere pek düşünürün rolü vardır.
Hasan Güneş: Mevcut eğitim sistemlerinin temel amacı özgürlük değil midir?
Günümüzde Dünya’da ve Türkiye’deki eğitim sistemleri incelendiğinde var olan hâkim ekonomik ve siyasal yapıya uygun insanlar yetiştirme amacı taşıdığı görülür. Bütün bu süreç yapılandırılması egemen üretim ve iktidar ilişkileri nedeniyle oluşturulmuş verili koşullara bireyleri uydurmaya çalışan diğer bir deyişle bireyleri nesneleştiren yanlar içermektedir. Buna karşılık eleştirel pedagoji bu nesneleştirme süreçlerine karşı eğitimin bireyi özneleştirmesi ve özgürleştirmesine katkı sunmayı amaçlayan bir eğitim anlayışıdır. Bu çerçevede eleştirel eğitimcilerin eğitim pratik ve süreçlerinde toplumsal koşulların bireyler üzerindeki etkilerinin farkında olmaları, eğitimin tarafsız olmadığını (ideolojik bir süreç olduğunu) bilmeleri, eleştirel tutum içinde bulunmaları, öğrencilerin özerk olmalarına saygı duymaları, eşitler arası diyaloğa açık olmaları, öğrencileri önemsemeleri, okulları ve sınıfları özgürleşme ortamları olarak öğrencilerle birlikte inşa etmeleri beklenmektedir. Diğer bir deyişle eleştirel pedagoji bireyleri içinde bulunduğu ve onu sınırlandıran koşullardan problem tanımlayıcı eğitim anlayışı ile “dünyayı okumalarını” (Freire, 2019) sağlamayı ve özneleştirici diğer yöntemleriyle özgürleştirmeyi amaçlar. Bu bağlamda Freire’nin ileri sürdüğü eleştirel pedagoji kavramları sessizlik kültürü, diyalog, problem tanımlayıcı eğitim anlayışı, eleştirel bilinç, bankacı eğitim, üretken konular, manipülasyon, gömülü bilinç, umut, özgürlük, özgürleşme ve diğer bazı kavramlardır.
Hasan Güneş: Bildiğiniz gibi eleştirel pedagojikonusunda çok farklı görüşler var. Ancak var olan eleştirelpedagojianlayışlarının ortakkonuları nelerdir?
Eleştirel pedagojinin en genel amacı bireyin onu sınırlayan toplumsal yapılardan ve süreçlerden özgürleşmesi olmakla birlikte bu alanda araştırma ve çalışma yapan düşünürlerin ileri sürdükleri konular bazı yönleriyle daha fazla ön plana çıkabilmektedir. Paulo Freire’de sorgulama pedagojisi, Henry Giroux’un direniş pedagojisi, Ira Shor’un güçlendirme pedagojisi, bell hooks’un eleştirel feminist pedagojisi, Peter McLaren’in sınıf mücadelesinin eleştirel pedagojisi bunlardan bazılarıdır.
Hasan Güneş: Mevcut eleştirelpedagojiyaklaşımlarının demokrasiye bakış açıları nelerdir?
Eleştirel pedagoji iktidar ilişkilerinin üretildiği toplumsal yapıda gerek sınıfsal bağlamda gerek diğer şekillerde ezme ezilmeye neden olan süreçleri analiz etme, bu süreçlere karşı direniş pratiklerini örerek ezme ezilmeyi ortadan kaldıracak süreçleri inşa etmeyi amaçlar. Bu çerçevede günümüz demokrasileri sanayi devrimi sonrasında ortaya çıkan sınıfsal yapıyı sürdürmektedir. Emek sermaye arasında ekonomik temelli olarak inşa edilmiş üretim ilişkileri üzerinde emekçi sınıf aleyhine sürdürülen kültürel, siyasal, sosyal üretim ilişkileri ile her türlü ayrımcılık hakkında farkındalık yaratma ve bunlara karşı praksis üreterek eşitlik ve özgürlüğü sürekli kılma süreci inşa etmenin eleştirel pedagojinin demokratik düzenlere yönelik yaklaşımının genel esasları olduğu söylenebilir.
Hasan Güneş: Mevcut eleştirelpedagojininhareket noktası sınıf diyebilir miyiz?
Eğitim alanının sınıf analizine tutulması eleştirel eğitim anlayışının alanlarından biridir. Samuel Bowles ve Herbert Gintis (1976) ile sınıfsal yeniden üretimin okulda kültürel olarak nasıl üretildiğini araştıran Paul Willis (1977) de bu alanda önemli bir yere sahiptir(Aksoy, 2017). Yine Peter McLaren eleştirel pedagojide sınıfsal analizin önemine vurgu yapmaktadır. Bununla birlikte eleştirel pedagoji toplumsal güç/iktidar ilişkileri nedeniyle resmi eğitim programlarında yer verilmeyen ezilen bütün toplumsal kesimlerin (sınıfsal bağlamıyla işçi sınıfının ya da ırkçılık, toplumsal cinsiyet veya herhangi bir nedenle ayrımcılığa maruz kalan kesimlerin, yaşantılarını, eylemlerini ve deneyimlerini öne çıkarmayı ve bu çerçevede ezilenlerin özgürleşmesi ve özneleşmesi sürecini inşa etmelerini sağlamaya çalışmaktadır.
Kaynakça
Aksoy, H. H. (2017). Eğitimin Tanımı Sorunsalı ve "Eleştirel Pedagojiler". Eleştirel Pedagoji(53-54).
Freire, P. (2013). Ezilenlerin Pedagojisi. (D. Hattatoğlu, Çev.) İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Freire, P. (2019). Özgürlüğün Pedagojisi. (G. K. Gevinç, Çev.) İstanbul: Yordam.
Gatto, J. T. (2008). Devlet Eğitimi Denen Kabus: Neden Bireysel Düşünceyi Yok Eden Bu Sistemi Düzeltmeliyiz? M. Hern içinde, Alternatif Eğitim (E. Ç. Babaoğlu, Çev., s. 71-81). İstanbul: Kalkedon.
Geuss, R. (2013). Eleştirel Teori. (F. Keskin, Çev.) İstanbul: Ayrıntı.
Rikowski, G. (2011). Marksist Eğitim Kuramı ve Radikal Pedagoji. (C. Atay, Çev.) İstanbul: Kalkedon.