Mizantropi: Herkesten Uzaklaşarak Bir Başına Yaşama Arzusu
Dünyanın en zor hissi; kendini ait hissetmediğin bir yerde bulunma zorunluluğudur der Dostoyevski. İstemediğimiz, ait olmadığımızı düşündüğümüz yerlerde kalmak zorunda olmanın insana yüklediği sıkılmış, kaygılı ve çekimser ruh hali ise biraz daha karmaşık etkileşimleri içeriyor. Bu yazımda insanlardan sıkılarak onlardan uzaklaşmanın belli biçimlerine ve bunların psikolojik kökenlerine değinmek istiyorum.
"Herkesin arasında yaşadım da ne oldu" dedirtmiştir hayat sana. Küçük bir dağ evine, balıkçı köyüne veya köyüne geri dönmenin hayalini kurarsın... Bundan sonra kafanın daha rahat olacağına inanırsın. Ağır darbeler, yılgınlıklar, yenilgiler usandırmıştır seni. Herkesin kendi çıkarını düşündüğü o kaos ortamından çıkmak istersin artık. Başta yalnızlık çekeceğinden endişe edersin ama zamanla aslında kimseye ihtiyacın olmadığını anlarsın. Çıkarsın sokaklara, alırsın bisikletini; yollar nereye götürürse oraya gidersin. Zaten herkesten uzakta olmak insanlarla bağını tamamen koparmak değildir. Yine insanların içinde olursun zaman zaman. Yeni insanlar tanımaya devam edersin. Tabii bu insanlar eskisi gibi seni yoran insanlar olmayacaktır, gelip geçici karakterlerdir. Belli bir çevreden kendini dışarı attığında aslında zincirlerinden kurtulduğunu fark edersin. O çevredeki herkesin kurallarının, üzerinde ne kadar baskı oluşturduğunu daha rahat görme fırsatın olur böylece. Seni daha olgun birine dönüştürür böyle bir yaşam, başkasının kararlarıyla değil kendi kararlarınla şekillendirirsin hayatını. Kaosun içindeyken vaktini ne kadar da boş şeylere harcadığını anlarsın, artık daha yararlı şeylere vaktin olur. Her şeyi erteleme hastalığı, sebepsiz gelen depresif haller gibi şehir hayatına özgü sıkıntıları başından defedersin. Tam aksine anlamsız bir huzur olur içinde. Ara sıra engin denizlere açılırsın yelkenine rüzgâr vurdukça. Böyle bir arzu herkeste vardır aslında, ama sende daha yoğundur.
İşte bütün bu uzaklaşma ihtiyacının temel nedeni, toplumla olan uyumsuzluğundur. Kendini geliştirdikçe böyle bir yaşam tercihi ihtiyaç haline gelir. Bazıları da vardır ki mesafe olarak uzaklara gidemez ama kendi içine çekilerek uzaklaşır insanlardan. İçindeki dünyada inzivaya çekilirler. Böyle bir yaşamın hayali bile bu kadar cazip gelirken bu hayalin gerçek olması kim bilir ne kadar mutlu ederdi?
Gerçekçi olmak gerekirse böyle bir hayatı gerçekleştirmek o kadar kolay olmaz, herkesten uzakta yaşasan bile bir girdap gibi çeker seni toplum. Zamanla insanlar bu ihtiyacın farkına daha geç vardıkları için yaşlandıklarında sakin bir sahil kasabasına çekilirler. Diğerlerinden ayrı durmak gerçekten de bir ihtiyaç mıdır? Yoksa insan diğerlerinin kendini sıkan, yoran ve artık anlamsız hale davranışlarından mı bıkmıştır…
Mizantropi kavramı insanlardan nefret etmek, insanları sevmemek ve onlara güvenmemek anlamına gelen bir durumdur. Mizantropi yaşayan kişi insanlara karşı negatif duygu ve davranışlara sahip olmasından ötürü etrafındakilerden uzak durur ve yalnız kalma isteği duyar. İnsanlarla iletişime girmemek için her türlü yolu dener. Negatif duygu ve düşüncelere sahip olduğundan dolayı mesafeli tutum sergiler ve asosyal birey haline gelir. Kalabalık ortamlara girmek istemez, adeta kaçarcasına uzaklaşır. İş yaşamında da sosyal olmayan, insanlarla az iletişim kurabilecekleri meslekleri tercih eder. Bu belirtilerin bir kısmı sadece mizantropi yaşayan kişilerde değil, psikolojik rahatsızlığı olan birçok bireyde görülebilir.
Mizantropi kavramı tek başına bir ruhsal hastalık değildir. Bu nedenle, bazı kişilik bozuklukları mizantropik belirtiler gösterebilir ve tedavisinde kişilik bozukluklarıyla birlikte değerlendirme yapılır. Özellikle çocukluk döneminde psikososyal ve psikoseksüel gelişim evrelerinde meydana gelen bazı psikolojik etkilerin kişi üzerinde bıraktığı bozukluklardan biri olarak ortaya çıkar. Tamamlanamayan ve problemli bir geçiş süreci yaşanan gelişim evrelerinde meydana gelen psikolojik etkiler, kişilik gelişiminde bazı problemlere yol açar. Çocukluk döneminde özellikle 0-6 yaş arasında yeterince ebeveyn sevgisi görememiş çocuklarda, yani aile sıcaklığını yeterince alamamış kişilerde bazı duygu gelişimi yüzeyde kalmıştır. Bunun sonucunda, yeterince giderilemeyen duygular ergenlik döneminden başlayarak yetişkinlik döneminde de süregelen birtakım psikolojik rahatsızlıklara yol açar. Kıskançlık, nefret , empatiden yoksunluk, kimsenin duygularını umursamama ya da kendini üstün görme gibi belirtilerle ortaya çıkar. Mizantropi yaşayan kişiler depresyon, kaygı, yalnızlık ve asosyal yaşam sorunları da yaşamaktadır. “İnsanları sevmiyorum çünkü hayvanları seviyorum”, ”Sadece hayvanları seviyorum, çünkü insanları sevmiyorum” gibi cümleler mizantropi yaşayan kişilerden sık duyulan cümlelerdir. Asıl sorunları insanlara güvenemedikleri için insanları sevememeleridir.
Mizantropiye Yol Açan Nedenler Nelerdir?
Travmamalarımız, özellikle çocukluk dönemi travmaları yetişkinlik döneminde mizantropi gibi gözlenebilen tepkileri de içeren bazı ruhsal hastalıklara yol açabiliyor. Ancak yetişkinlikte yaşadığımız olumsuzluklar da yıkıcı travmatik etkileşimleri barındırabiliryor. İş yerleri, evlilik yaşantısı, sorunlu ebeveynlik gibi durumlar kalıcı travmalara dönüşebiliyor. Travmanın ne denli yıkıcı etkileri olduğu bilinse de belki de en gözlenebilir travma deneyimi, kişinin kendini insanlardan uzak tutma eğilimidir. Bu açıdan mizantropi durumlarının çoğu bir travmayla eşleştirilir. Bir kişide gözlenen ani ruh değişimi, insanlardan birden uzaklaşma ve içine kapanma durumu çoğu kez aşılamayan bir çöküntünün habercisidir. Bu açıdan travmalar, tedavi edilmesi gereken olgular olarak belirmektedir.
Yaşadığımız değersizleştirilme deneyimleri de insanlardan uzaklaşarak kendi içimize kapanmamamızda etkili olabilmektedir. Toplum içinde yaşadığımız değersizlik hissi, bireyin kendini beğenmeme ve suçlama eğiliminde olmasına neden olabiliyor. Yaşadığımız olumsuzluklarda tüm suçu üstlenmek, diğerlerine karşı pasif davranarak olaylar karşısında geri çekilmek veya her durumda aşağıdan alan taraf olmak, zamanla insanda bir incinmişlik hali yaratıyor. Aynı zamanda hayata karşı güvensizlik, negatif düşünceler, özgüven eksikliği, sevgisizlik ve yetersizlik duyguları da bu tür insanlarda yoğun… Bu nedenle insanlardan uzak durma eğiliminde olanlar, onları sevmeme, güvenmeme ve insanlara karşı negatif duygular gelişmeye de yatkınlaşıyorlar.
Küçük Düşürülme, özellikle toplum içinde aşağılanma gibi durumlar, insanlardan kaçıp yalnızlaşmanın başat nedenleri arasındadır. Küçük düşürülmek bir kişinin duygusal ve sosyal gelişiminde negatif etkilere yol açabilir. Özellikle sosyalleşmenin gerçekleşebilmesi için duygular en temel rolü üstlenir yani yaşama uyum sağlayabilmemizde küçük düşürülmek, bireyin yetişkinlikte asosyal bir yaşama sahip olmasına ya da insanlarla iletişim konusunda kendisini yetersiz hissetmesine yol açabiliyor. Mizantrop kişiler insanlardan uzak kalmayı tercih ederek asosyal bir yaşam biçimini benimserken, zaman içinde küçük düşürülme deneyimlerini zihinlerinde canlandırarak uzak kalma durumu için kendilerini güdüleyebiliyor. Yani küçük düşürülme, uzun süreli ve unutulma refleksi oldukça az olan bir durum olarak karşımıza çıkıyor.
Yaşanılan olumsuz deneyimler, özellikle her işin ters gitmesi ya da bir türlü istediği başarıyı elde edememe, evlenememe, uzun süreli arkadaşlık kuramama gibi durumlar da insanlardan uzaklaşıp mizantropik tepkiler sergilenmesinin nedenleri arasındadır. İnsanın psikososyal bir bütün olduğu ve içinde yaşadığı toplumdan, çevresel faktörlerden ve toplumsal olaylardan bağımsız düşünülemeyeceği kabul edildiğinde, olumsuz deneyimler olaylar dolaylı ya da dolaysız bir şekilde insan psikolojisini yıpratabiliyor. Diğerlerinin kendinde bıraktığı olumsuz imajı silme arzusu veya onlardan uzaklaşarak dertlerimizden uzaklaşacağımız düşüncesiyle mizantropik tepkiler verebiliyoruz. Oysa zamanla insanlardan veya sorunlardan tamamen kaçmanın ne denli zor bir uğraş olduğunu anlıyoruz.
Empati eksikliği veya yeterince duygu sağaltımı yapamama veya aleksitimi gibi duygu ifadesinde yaşanan güçlükler ile utangaçlık da insanlardan uzaklaşmamızda etkili olabiliyor. Buna karşın özellikle çocukluk döneminde sevgi ve saygıdan uzak bir ortamda büyütülmüş çocuğun sonraki yaşamında insanlardan kaçma tepkileri vermeye yatkın olduğu da biliniyor. Dolayısıyla olumlu ilişkiler içinde sosyalleşen bir çocuk, diğerleriyle uyumlu yaşamaya daha meyilli olabiliyor.
Psikolojik rahatsızlıkların birçoğunda mizantropi belirtileri görülse de Mizantropi bulguları tek başına bir hastalığı belirlemiyor. Çünkü asosyal davranış, bipolar bozukluk ya da diğer ruhsal çöküntü hallerinde diğerlerinden uzak durma eğilimimiz artar. Ancak mizantropi durumunda uzaklaşma eğilimi oldukça uzun zaman boyu süren, giderek gelişen ve kendini yenileme ihtimali oldukça güçlü olan öncülleri içeriyor. Yaşantımızın herhangi bir döneminde yeterince sevgi alamamak, değersizleştirilmek, küçük düşürülmek, travmaya maruz kalmak ve yaşanılan olumsuz olaylar mizantropiye zemin hazırlarken Mizantropik belirtileri olan kişilerin psikolojik destek alması gerekiyor. İnsanlardan nefret etmesine neden olan yaşantılar psikoterapiyle ele alınarak beraberce anlamlandırılır, yeniden düzenlenir ve mizantropi sorunlarının çözümlenmesi sağlanırsa bireyin topluma yeniden uyumlu hale getirilmesi söz konusu olabilir.