Sinema ve Edebiyat Üzerine
Yıllar önce Taksim’in arka sokaklarının birinde şöyle bir duvar yazısı görmüştüm: “Zeki Demizkubuz > Nuri Bilge Ceylan” Bu, yönetmen sineması çağını yaşadığımız bir dönemin de işareti aslında. Sinemamız oldukça güçlü. Birçok önemli yönetmen var: Yeşim Ustaoğlu, Derviş Zaim, Semih Kaplanoğlu… Yazıyı yazan kişi yönetmenler arasından iki seçim yapmış ve bunları karşılaştırmıştı. İnsanın içini gıdıklayan bir yan da yok değildi burada. Karşılaştırma insanı içine çekiyordu.
Bir edebiyat eleştirmeninin sözlerini anımsıyorum: “Her eser biriciktir. Eserleri bir sıralamaya sokmak, yarıştırmak doğru olmaz,” diyordu. Kısmen katılıyorum bu düşünceye. Sanki, belli bir çıtanın üzerindeki eserler için söz konusu olabilir bu biriciklik durumu. Bu seviyedeki eser, ciddi bir birikimi ve anlatım gücünü arkasına almıştır, büyük emek taşır. Değerliler arasından bir değer biçmek zorlaşır. Belki de gereksizdir bu yarıştırma. Öyle ya, biriciktir eser.
Elbette bir eseri değerli kılan birtakım objektif kriterler vardır. Çıta yükseldiğinde değerlendirme kıstaslarının daha da ince ayar gerektirdiği de açık. Bu değerlendirme de herkesin harcı olmasa gerek. Eleştirmenlere çok iş düşüyor bu yönden. Benim gibi faniler şu yönden bu, bu yönden şu gibi değerlendirmeler yapabilir gerçi. En genel anlamda şu yönetmeni ya da yazarı daha yukarıda tutabiliriz; ancak bunlar öznel kalabilir. Herkesin kendi beğenisi, eğilimleri devreye girer.
Daha sık karşılaştığımız bir karşılaştırma ise şu: Dostoyevski mi? Tolstoy mu? Bu durum klasik eserlerin ağırlığını göstermesi anlamında önemli. Kalıcılık önemli bir değer. Klasikler içinde Rus Edebiyatı’nın ağırlığını göstermesi açısından da önemli bir veri bu. O dönem yaşamış, dünya edebiyatından ve Rus Edebiyatı’ndan birçok kalburüstü isim sayılabilir. Hatta o dönem sonrasında yaşamış birçok değerli isim de. Yalnız dönüp dolaşıp değerlendirmenin buraya sıkışması bu yazarların olağanüstü yeteneklerinin de bir yansıması olsa gerek. Edebiyat eleştirmenlerinin çoğunlukla Tolstoy’u Dostoyevski’nin önüne koyduklarını bilinir. Elbette roman sanatını esas alıp değerlendirmelerini yapmaya çalışıyorlar. Yine de insanın doğasını, karanlık yanlarını açık eden Dostoyevski birçok okur için vazgeçilmez.
Zeki Demirkubuz, filmlerindeki Dostoyevski etkisini açıkça ifade eder. Güçlü bir Dostoyevski etkisine karşın kendi dilini yarattığı da bilinir. Bu da çıtanın üzerinde bir yönetmen olmakla ilgili olsa gerek. Bu durum edebiyatın sinema üzerindeki etkisi bağlamında da okunabilir. Zeki Demizkubuz, edebiyat eserini sinemasına kopyalamaya çalışmamıştır. Doğrudan bir gönderme içeren, Dostoyevski’nin “Yeraltından Notlar” isimli kitabından esinlenerek çektiği, “Yeraltı” isimli filmde de bu görülebilir. Kendi dilini yaratabilen bir yönetmen olarak var olabilmiştir.
Birçok romanın sinema uyarlamasını görebiliyoruz. İlgili edebiyat eserini okuyanlar genelde uyarlamaları zayıf bulurlar. Haklılık payı da vardır. Roman, sinema dilinin zorunlulukları nedeniyle belirli bir zaman dilimine sıkıştırılmaya çalışılır. İster istemez ayrıntıların bir kısmı dışarı da bırakılır. Bu durum, filmde kuru bir anlatımla karşılaşmamıza da neden olabilir. Ya da roman sıkıştırılmıştır, ama filmde romanın canlılığı korunmaktadır. Burada Orhan Kemal’in “Bereketli Topraklar Üzerinde” romanının sinemaya aynı isimle yapılan uyarlaması geldi aklıma. 1979 yılında yapılan filmde yönetmen Erden Kıral oldukça başarılıdır. Romanın atmosferi korunabilmiştir. Romanı henüz okumayan izleyicileri romana yönlendiren bir yanı da vardır sanırım.
Edebiyat ve sinema birbirini sürekli beslemekte. Etkileşimler kaçınılmaz; bir yandan da bu önemli, değerli. Estetik beğenilerin, hazların buluştuğu havuzun genişlemesi anlamına geliyor bu. Okuyucu için, izleyici için türlü imkânlar, seçenekler doğuyor.
Çok değerli romanlar yazıldı, yazılıyor. Çok değerli filmler yapıldı, yapılıyor. Kendi meşrebimizce seçimlerde bulunarak hayatımızı anlamlandırmaya çalışıyoruz. Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz gibi yönetmenler; Tolstoy, Dostoyevski gibi yazarlar iyi ki varlar. Kaba yanlarımızı inceltiyorlar. Duyarlılıklarımızı keskinleştiriyorlar. Hayatımızı daha anlamlı kılıyor, biraz daha çekilebilir hale getiriyorlar.
Sahi, siz kimleri okursunuz, kimleri izlersiniz?
Barış Akkurt
b.akkurt@yahoo.com