Gençliğe mektup

Fikir Yazıları -   Yusuf İPEKLİ   Emekli öğretmen

Gençliğe mektup

"Bütün ümidim gençliktedir!" diyen Atatürk'ün çok güvendiği sevgili gençler bu mektup size.

Neden?

Çünkü siz, cumhuriyetin yılmaz bekçilerisiniz.

Göreviniz sadece cumhuriyeti beklemek mi?

Asla, o kadar basit değil...

Siz, öncelikle cumhuriyeti koruyacak tarihi ve dinamik birikime sahipsiniz. Birinci göreviniz cumhuriyeti korumak.

Siz, tüm dünyaya örnek olan Atatürkçü Düşünce Sistemini, cumhuriyeti, cumhuriyet devrimlerini geliştirecek yapıya sahipsiniz. İkinci göreviniz cumhuriyeti geliştirerek çağdaş uygarlıkları kıskandıracak hamleleri yapmak ikinci göreviniz.

Bu hamleleri yapmak için çalışmanız değil çok çalışmanız gerekiyor. Bu üçüncü göreviniz.

Geleceğe damga vurmak için entelektüel birikime, bilgiye, bilgiyi kullanmaya, bilgiyi kullanmak için donanımlı olmaya, donanım için okumaya, incelemeye, gözlem yapmaya, yazmaya, dinlemeye, dinlemeye, nasıl olacaksa iyi beslenmeye ihtiyacınız var. Entelektüel, bilgili, donanımlı olmak için çaba harcamak dördüncü göreviniz.

Mutlu bir ortamda yaşamak, mutlu bir aile kurmak, mutlu çocuklar yetiştirmek için sorgulamak ama kırıp dökmeden gelişmek en önemli ilkeniz olmalı. Bu gerçeği bilerek hareket etmek bir diğer göreviniz.

O zaman sormak lazım sevgili gençler:

"Niçin koptu, neden azdı?
Canım gençlik elde sazdı
Tarihler hep seni yazdı
Anlı şanlı gençlik nerde?

Tek tutkunuz makyaj ya maç
Yaka açık, boyalı saç
Gönlü küskün, umudu aç
Baba sanlı gençlik nerde?

İleriyi doğru gören
Tabiata ilham veren
Kötülüğe göğüs geren
İnsan yanlı gençlik nerde?
"

Şairin sorusu doğru mu? Bilmiyorum!

Yanıt peki... Sizin adınıza süslü püslü gençlik buluşmaları düzenleyip, sizin adınıza karar verenler yanıt veremiyor ki siz veresiniz.

Ancak duydum, "yanıt yok ki, sorgulayalım" dedi biriniz. Ötekiniz, "onlar bizim adımıza düşünüyor, çorba hazır" diye mırıldandı. Bir diğeriniz, "öyle de anlamıyorlar, böyle de; ipin ucu kaçtı" cümlesine hapsetti kendisini. Bazılarınız, "dindar ve kindar diyorlar, hakkımızı yiyorlar" diye slogan attı. Diğeriniz, "eksi netle istediğim bölüme girdim, Allah'tan belamı mı isteseydim" dedi, belli belirsiz.

Ah gençler, ah gençlik! "Dağ başını duman aldı, gümüş dere durmaz ağlar..."

Savruldunuz gençler, savrulduk. En güçlü kaslarınızı kestiler, susturdular, sustuk. Özgürce yürüyeceğin yollara mayınlar döşediler, korktuk. Konuşamıyor, yazamıyor, yürüyemiyorsunuz. Konseri bile yasakladılar, festivalleri yasakladılar, tiyatroyu gereksiz zaman israfı gördüler, türküden korkuyorlar türküden...

Şimdi her biriniz yurt dışına gitme hayali kuruyorsunuz.

Gönlüm gitmeyin diyor, dilim varmıyor ama, gerçekler gidin... Yüreğim ağlasa da hayatın acı gerçeği baldıran zehiri gibi karşımızda çünkü.

Neden peki? Bu noktaya nasıl geldik?

Bir anlatıyla özetleyelim.

"Bir prens ata binmeye meraklıdır. Bu merakıyla birlikte ava, o ara ok atmaya da heveslenir. Şatonun bahçesine çıkan bu prens habire ok atar ve attığı her oktan sonra okun dediği yeri işaretleyip çığlık atar, "Oh be gene vurdum!" Bunu gören kardeşi, "Önce işaretleyip sonra atış yapsana." diyecek olur ama prens atılıp, "Onu ben de biliyorum da, ya attığımı vuramazsam..."

Sevgili gençler; sizi yok sayarak sizin adınıza büyük büyük laf edenler, sizi çok çok çok sevdiğini söyleyenler, zaman zaman bir kısım önceden tespit edilmiş güya sizin temsilcilerinizle bir araya gelip ahkam kesenler ne yapıyor biliyor musunuz?

Bizim prens gibi önce karar alıyorlar sonra sizi o kararlara uydurmaya çalışıyorlar, uymaya zorluyorlar, olmadı dövüyorlar, okuldan / yurttan atıyorlar, yine olmadı hapsediyorlar. Gizli ajandalarında yazılı hedeflerine ulaşmak için ta ilkokuldayken seni aç bırakıyorlar; bir el yazısı, bir düz yazı; bir altmışıncı ayda okul bir yetmiş ikinci ayında. Bir yanda içi boşaltılmış robotik kodlama, diğer yanda öğretileneyen Türkçe, yabancı dil, matematik. Bir yanda gereksiz görülen müzik, resim iş, beden eğitimi öte yanda alet edavatsız tasarım ve beceri atölyeleri, bir diğer yanda dur, sus, otur anlayışı ve baskısı. Ortaokulda tarikat ve cemaatların kucağına atılırken, lisede rencide oluyorsun.

İşte size temel sorun, işte size tarihi bir gerçek.

Farkındasınız değil mi sevgili gençler ya da farkında mısınız, bilmiyorum ama, ben düşünüyorum düşündükçe dudaklarım uçukluyor.

Düşünüyorum, düşündükçe şapkadan tavşan çıktığını, çıkan tavşanın elsiz, ayaksız, kolsuz, kalpsiz, havuçtan bile nefret edecek kadar kırgın olduğunu üzüntüyle görüyorum.

Ancak, korkunun ecele faydası yok. Şimdi "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" demenin zamanı değil. Paniklemek, ürkmek, sinmek sana hiç yakışmaz. Çareyi uyuşturucu gibi sinsi alışkanlıklarda araman önce kendine ihanettir, sonra ailene eziyettir ve yurdun / ulusun açısından felakettir.

Sevgili gençler, şimdi ayağa kalkma zamanı biliyor musunuz? Şimdi özgürlük, parasız ve nitelikli eğitim, yaşasın emek demenin zamanı.

Çünkü sen, sadece benim göz bebeğim değil; ulusumun ve güzel yurdumun temel direğisin!

Bak, seninle benzer hayalleri kuran gençler şeriatçı İran'da bile ilkel bir uygulama olan ahlak polisi (İrşad Devriyeleri) uygulaması kaldırttı.

Umudunu kaybetme. Adım gibi eminim ki, sen ağlaya ağlaya gülecek, güle güle başaracaksın!

Yusuf İPEKLİ
Emekli öğretmen
ipekli65@gmail.com