PROF. DR. BURHANETTİN DÖNMEZ İLE ÖĞRETMEN KARİYER PLANLAMASI ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Burhanettin Dönmez, kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
Prof. Dr. Burhanettin Dönmez: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Eğitim Yönetimi ve Plânlaması Bölümü mezunuyum. Yüksek lisansımı aynı üniversitede, Eğitim Yönetimi Teftişi Planlaması ve Ekonomisi alanında yaptım. Doktoramı İnönü üniversitesinde, yine aynı alanında yaptım. 10 yıl kadar MEB’de çeşitli görevlerde bulunduktan sonra İnönü Üniversitesine öğretim üyesi olarak atandım. 30 yılı aşkın bir süre bu üniversitede her düzeyde çok sayıda öğrenci yetiştirdim. Bölüm başkanlığı, dekan yardımcılığı, enstitü müdürlüğü, dekanlık gibi çeşitli idari görevler yaptım. YÖK Öğretmen Yetiştirme Çalışma Grubu üyesi olarak 8 yıl katkıda bulundum. Eğitim Fakültesi Dekanlar Konseyi’nde, gerek üye gerek başkan olarak öğretmen yetiştirme konusu ile yakından ilgilendim. Son olarak 2019-2021 yıllarında MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı olarak görev yaptım. Halen Başkent Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışıyorum.
Uğur Özeren: Öğretmen kariyer planlamasını ihtiyaç olarak ortaya çıkaran başlıca koşullar ve gelişmeler nelerdir?
Prof. Dr. Burhanettin Dönmez: Öğretmenliğin bir kariyer mesleği, ihtisas mesleği olarak görülmesi ve tanımlanması oldukça eskiye dayanır. 1973 yılında çıkarılan Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 43. Maddesi “Öğretmenlik Devletin eğitim öğretim ve bununla ilgili yönetim görevini üstlenen özel bir ihtisas mesleğidir” diyor. Aradan geçen 50 yıla yakın süre içinde Kanunun bu amir hükmüne uygun uygulamalar tam olarak gerçekleştirilememiştir. Kariyer basamakları düşünüldüğü gibi yeni ortaya çıkmamıştır. 6 Haziran 2004 tarihinde Hüseyin Çelik’in bakan olduğu dönemde yapılan bir düzenlemeyle öğretmenlik kariyer mesleği olarak tanımlanmış, alanlarında yüksek lisans yapanların uzman öğretmen, doktora yapanların başöğretmen olmaları planlanmıştır. Ayrıca ÖSYM tarafından başarı sınavı yapılması da öngörülüyordu. Konuyla ilgili Hüseyin Çelik’in anılarını paylaştığı “Milli Eğitimde Üç-Beş Nöbeti” adlı kitabında bu konuda ayrıntılı bilgi bulunmaktadır. Bizim yönetim sistemimizde her gelen miladı kendisinden başlattığı için adeta tarih tekerrür ediyor. O zaman da bazı sendikalar bu düzenlemenin iptali için yargı yoluna başvurmuşlardı. Gerekçe aynı işi yapanlara farklı ücret ödenmesiydi. Oysa Hüseyin Çelik’in dediği gibi başmühendise mühendisten ya da profesöre doçentten fazla ödeme yapılması gayet doğaldır ve kimseyi rahatsız etmemesi gerekir. Aksi takdirde sistemde bir yıllık öğretmenle 20 yıllık öğretmeni eşitlerseniz arada sevgi saygı kalmaz. Ancak bu sistem sadece kıdeme değil başarıya da bağlı olmalı ki, güdüleyici olsun. Yasa, bazı öğretmenlerin anlamak istediği gibi öğretmenler uzmandır demiyor. Öğretmenlik bir ihtisas mesleğidir diyor. İhtisasın nasıl yapılacağı bellidir. Bunun yolu lisansüstü eğitimdir. Bir sınava girip çıkmakla uzman olunmaz, hele Bakanlığın yaptığı gibi bir sınavla hiç olmaz. Bu uygulama ile yılların beklentisi ve birikimi heba edilmiş, sistem kaosa sürüklenmiş, MEB’in üniversitelerle ve bilimle bağı koparılmıştır. Fakat çok çeşitli gerekçeler öne sürseler de sınavın zor olacağını, kazanamayacaklarını düşünerek sınava karşı çıkan, sınavın iptali için büyük bir dayanışma örneği gösteren, yasal yollara başvuran öğretmenler, sonuçtan çok memnun olmuş ve konuyu kapatmışlardır. Üzücü olan şey, öğretmenlerin çeşitli nedenlerle bu uygulamadan yararlanamayan; sınava girmeyen ya da girme hakkı olmayan meslektaşları için çaba harcamaktan vazgeçmeleridir. “Gemisini kurtaran kaptandır” anlayışı ile gösterdikleri bu tutum öğretmenlerde mesleki dayanışma bilincinin olmadığının en somut kanıtıdır.
Uğur Özeren: Öğretmenlerin mesleki gelişimi için yapılacak çalışmalar öğretmenlerin mesleki kimlik, aidiyet, motivasyon, iş tatmini ve üretkenliklerinin artması yönünde nasıl faydalı olabilir?
Prof. Dr. Burhanettin Dönmez: Öncelikle öğretmenlik gerçekten bir sevgi mesleğidir, özveri mesleğidir. Öğretmenin olaya öğretmen gibi bakabilmesi, öğretmen gibi yaşayabilmesi gerekir. Başka hiçbir iş bulamadığı için öğretmen olmak isteyenlerin, mesleği sadece bir iş olarak görenlerin yapmaması gereken bir meslektir. Ayrıca insanın kişiliğinin ve yeteneklerinin de bu mesleğe uygun olması gerekir. Bu amaçla öğretmen adaylarının çok iyi seçilmesi ve uygulamanın içinde yetiştirilmesi gerekir. Bu açıdan bakıldığında hiç değilse öğretmen ihtiyacının eğitim fakülteleri tarafından karşılandığı alanlarda, başka fakültelerden mezun olanlar alınmamalıdır. Eğitim Fakültelerinde olmayan alanlar için öğretmen yetiştirme söz konusu olduğunda ise bu fakültelerin programlarını öğretmen yetiştirme amacına uygun olarak yeniden düzenlemeleri, gözden geçirmeleri gerekir. Bir programın birden fazla mesleğin yeterliklerini kazandırması mümkün değildir. Mesleklerin yeterlikleri biri birinden farklıdır. Bir öğretmen, öğretmen olmaktan dolayı gurur duymuyorsa; mühendisim ama öğretmenlik yapıyorum, ilahiyatçıyım ama öğretmenlik yapıyorum ya da ressamım ama öğretmenlik yapıyorum diyorsa, bu türünden ifadeler kişinin mesleğini özümseyemediğinin somut dışavurumudur. Öğretmenlik mesleğini seçen bir insan mesleğin statüsünü de kabul etmesi ve bu statünün yükseltilebilmesi için çalışması gerekir. Kendi mesleğine saygı ve bağlılık duymayan birinin başkalarından mesleğine saygı duymalarını bekleme hakkı olamaz. Son yıllarda haklı olarak öğretmenler gelirlerinden yakınmaktadırlar. Fakat yüksek gelirle nitelikli öğretmenlik arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Evet, öğretmenlerin maaşları mutlaka artırılmalı, fakat maaşı on katına çıksa da öğretmen iki kat daha iyi öğretmen olmayacaktır. Aynı maaşı aldığı halde, hiçbir bahane aramadan, gerçekten takdir edilecek başarılar gösteren çok sayıda öğretmenimizin olduğunu da biliyoruz. Öğretmenin motivasyonunun içten olması, ülkeyi ve çocukları sevmesi, idealist olması gerekir. Bir başka deyişle öğretmenin meslek ahlâkı olmalıdır. Bu değerler öğretmen adaylarına fakültelerinde hizmet öncesinde mutlaka kazandırılmalıdır. Maalesef öğretmen yetiştirmede ilk düğme yanlış iliklenmektedir. Bu ülkenin çocukları, öğretmenliği sadece para kazanabilecekleri bir iş olarak gören insanların vicdanına, insafına terk edilemez. 1.200.000 kişi içinde her türden insanın bulunma olasılığı vardır. Bu nedenle işin yasal çerçevesi ve kariyer sistemi hukuken tanımlanmalı, içi iyi doldurulmalı ve herkesin saygı duyacağı bir işleyişe kavuşturulmalıdır. Bu süreçte mutlaka demokratik katılımla yürütülmelidir. Aksi takdirde politik kaygılarla yapılan düzenlemeler ve uygulamalar kimseye bir yarar sağlamadığı gibi hem Bakanlığın hem de mesleğin saygınlığına telafisi mümkün olmayan zararlar vermektedir.
Uğur Özeren: Öğretmen gelişim basamakları için sivil toplum örgütleri ve sendikaların üstlenmesi gereken görevler nelerdir?
Prof. Dr. Burhanettin Dönmez: Öğretmenlik mesleğinin gelişmesi için sivil toplumdan bir beklenti içinde olmak beyhudedir. Çünkü bizim gibi az gelişmiş ülkelerde sivil toplum kuruluşları; dernekler, vakıflar cemaatler, sendikalar topluma hizmet etmeden öte bireysel çıkarlarını maksimize etmek için örgütlenen bireylerden oluşmaktadır. Bunların büyük bir kısmı ise kaynakları kontrol eden iktidarın yanında yer almakta ve onun politikalarını savunmaktadır. İktidarın yanında yer alamayanlar ise iktidarın değişmesi için çalışmakta ve değişmesini beklemektedirler. Sivil toplum kuruluşu olarak adlandırılan bu yapılar, genellikle toplumsal düzenin, adaletin, hakkaniyetin sağlanması için değil her hâlükârda kendi üyelerinin haklı ya da haksız çıkarlarını korumak ve üye sayılarını artırmak için çalışmaktadırlar. Kariyer basamakları konusunda görüldüğü gibi sendikalar selden kütük kapma yarışındadırlar. Hangi sendika bugüne kadar üyelerinin mesleki gelişimini sağlamak amacı ile ne tür bir etkinlikte bulunmuştur. Hangi sendika üyelerinin etik dışı davranışları nedeniyle üyeliğini sonlandırmıştır. Öğretmenlerin artık sadece maaş ve ücret artışı için değil, mesleklerinin saygınlığını korumak için de bir araya gelerek demokratik bir işleyişe sahip mesleki örgütler oluşturmaları gerekir. Unutmayalım ki, saygı hak edilir dilenilmez, özlük haklarını elde etmek için politikacıların peşinden koşan öğretmen ya da yöneticinin saygın olması mümkün değildir. Fakir Baykurt’un deyişi ile “öğretmen yalvarmaz, öğretmen boyun eğmez, öğretmen avuç açmaz, öğretmen ders verir.” Kendisine saygı duymayan insana başkaları hiç saygı duymaz. 1.200.000 kişilik bir öğretmen kitlesinin acınacak durumda olması en başta öğretmenlerin kusurudur. En az lisans mezunu olan bu insanların mesleklerinin saygınlığını korumak ve sürdürmek amacı ile örgütlü bir güç oluşturamamış olmaları, küçük şahsi çıkarlar için bölünmeleri ve birileri tarafından sömürülmeleri ancak mesleki bilinç düzeylerinin yetersizliği ile açıklanabilir.
Uğur Özeren: Öğretmen gelişim basamaklarında özel sektör çalışanları öğretmenlerin içinde bulunması gereken bir yapı olmalı mıdır? Özel okul öğretmenlerinin mesleki gelişimi neden önemlidir?
Prof. Dr. Burhanettin Dönmez: Öğretmen denildiğinde, özel okulu, sözleşmelisi, ücretlisi hepsi öğretmen kavramı tarafından ifade edilmektedir. Bu insanların hemen hepsi mevzuatta yer alan öğretmenlik koşullarını yerine getiren insanlardır. Bu nedenle bu insanların özlük haklarındaki farklılık sadece yönetimin yanlış uygulamalarından kaynaklanan sonuçlardır. Şöyle ki, ülkemizde zaten özel okul olarak adlandırılabilecek özgün bir okul sisteminden söz etmek mümkün değildir. Bizim ülkemizde özel okul yoktur. Özel sektör tarafından işletilen bazı okullar vardır. Okullar arasındaki fark bundan ibarettir. Çünkü bu okullar arasında öğretmen niteliği, uygulanan öğretim programları, okutulan kitaplar açısından bir fark yoktur. Netice itibarı ile adı özel olan bu okullara ya da kamuya ait okullara devam edenler bu ülkenin eşit haklara sahip çocuklarıdır. Öyleyse Devlet, kendi çalıştırdığı öğretmenlere sağladığı özlük haklarını özel okullarda çalışan öğretmenlere de mutlaka sağlamalı ve işletmecileri bu açıdan denetlemelidir.
Uğur Özeren: Mesleki gelişim ve kariyer planlaması olarak baktığımızda yaklaşık 1.200.000 çalışanı bulunan bir yapının planlaması için ayrı bir birim veya yapılandırılmış örgüt nasıl bir dinamik yapıda olmalıdır?
Prof. Dr. Burhanettin Dönmez: Özellikle son 20-25 yılda çalışanları salt sayısal açıdan ele alan personel yönetimi anlayışı, insan kaynakları yönetimi anlayışına evrilmiştir. MEB Personel Genel Müdürlüğü’nün sadece adı değil, anlayışı da çağdaş anlayışın çok gerisinde kalmıştır. Personel Genel Müdürlüğü öğretmenlerin atama, yer değiştirme gibi özlük hakları dışında kalan ihtiyaçları ile yeterince ilgilenmemektedir. Mesleki gelişim açısından bakıldığında ise Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel Müdürlüğü’nün yetersiz kaldığı görülmektedir. Öğretmenin çok yönlü yetiştirilmesi için Üniversitelerle işbirliği çok zayıftır. Bakanlık her geçen gün biraz daha içine kapanmakta, işbirliği için üniversiteler ve öğretim üyeleri arasında ayrım yapmaktadır. Öğretmenlerin mesleki gelişimi ve kariyer planlaması adına yaptıkları ortadadır. 2004 yılında gündeme gelen ve esasları belirlenen uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik konusunda 18 yıl hiçbir şey yapmamış, bunca zamandan sonra içini boşalttığı kariyer sistemi ile ilgili öğretmenlerin yeterlik düzeyini ilkokul seviyesi olarak görerek yaptığı sınavla 516.974 kişi uzman öğretmen, 66.422 kişi başöğretmen yapılmıştır. Buna rağmen başarılı olamayan çok sayıda öğretmen bulunmaktadır. Bakanlığın bu öğretmenler için ne yapacağı bugünlerde en çok merak edilen konulardan biridir. Kısaca sorun yeni bir birim oluşturmak değil, mevcut yapının işletilmesi ile ilgilidir. Milli Eğitimi yönetmek, merkez örgütünü yönetmek ya da yöneticileri değiştirmek değildir. Milli Eğitimi yönetmek, okulu, öğretmeni geliştirmek ve öğretmenin kendisini işine verebilmesi için sorunlarını çözebilmek, öğretmene uygun çalışma ortamları ve kaynakları sağlayabilmektir. Kısaca çözüm, yeni bir birim oluşturmak değil, mevcut yapıyı asıl amaca uygun olarak işler hale getirmektir. Unutmamak gerekir ki, öğretmenin yanında bütün yöneticiler kenar süsünden ibarettir. Eğitim hizmetini üreten öğretmendir. Yöneticiler öğretmene yardımcı olmak için vardır, görevleri destek hizmeti üretmektir. Öğretmeni yok sayan bir yönetimin başarılı olma şansı yoktur. Ham maddesi ve ürünü insan olan örgütler emir komuta ile yönetilemezler. Okullar gevşek yapılı örgütlerdir. Okulu, öğretmeni gerçekten tanımadan ve anlamadan eğitim sistemi yönetilemez. Kısaca söylemek gerekirse yönetim eğitilmeden, eğitim yönetilemez!
Uğur Özeren: Öğretmenlerimizin ve eğitim yöneticilerimizin ülkemizin farklı bölge ve farklı birimlerde görev yapması kariyer planlaması ve gelişim açısında olumlu olabilir mi? Rotasyon öğretmenlikte kariyer planlamasında bir ölçüt olabilir mi?
Prof. Dr. Burhanettin Dönmez: Tabii ki, öğretmenin ya da yöneticinin farklı bölgelerde okullarda çalışmaları anlayışlarında bakış açılarında önemli değişmelere yol açacak ve gelişimine katkıda bulunacaktır. Buradan hareketle söylemek gerekirse bölgelere göre okullarımızın sahip olduğu olanaklar açısından önemli farklılıklar vardır. Şehir merkezindeki bir okulla mezradaki bir okuldan ve öğretmenden aynı başarıyı beklemek tabii ki haksızlıktır. Daha zor şartlarda çalışan öğretmenleri her yönden desteklemek gerekir. Daha önce söylediğimiz gibi olaya insan kaynağı olarak bakmak ve her bir öğretmeni kendi koşullarında değerlendirmek zorundayız. Kalacak yeri olmadığı için her gün ilçeden köye 50-60 km gidip gelen ya da sıradan bir evin kirasının 10. 000 lirayı geçtiği İstanbul’da öğretmene 9000 lira maaş vermenin ve öğretmenin statüsünü, saygınlığını korumasını istemenin anlaşılabilir bir açıklaması olamaz. Eğer uygulayabiliyorsanız bütün bölgelerde görev yapmak bir kriter olabilir fakat uygulayamıyorsanız zor koşullarda görev yapan öğretmenlerin en azından ekonomik koşullarını iyileştirmeniz ve çeşitli amaçlarla kullanılmak üzere artı puan vermeniz gerekir. Eğer ekonomik koşullarda iyileşmeyle kariyer sitemini biri birine karıştırıp, kariyer sistemini maaş artışının aracı haline getirirseniz öğretmenlerin bir kısmını örneğin 10 yılını doldurmamış ya da emekliliği gelmiş binlerce öğretmeni mağdur edersiniz. Nitekim öyle de oldu. Uzmanlık beklemekle değil, çalışmakla olmalı ve süre koşulu yerine ölçülebilir başarı koşulu getirilebilmelidir. Süreç değerlendirmesi yapılmalıdır. Pekâlâ, beş yıllık bir öğretmen, yirmi beş yıllık bir öğretmenden daha fazla kendisini geliştirmiş olabilir. Bakanlık bu toptancı ve yüzeysel bakış açısından vazgeçmelidir.
Uğur Özeren: Devlet ve özel sektör öğretmenlerimizin ücret, istihdam güvencesi, çalışma ortamı, statü kazanma, işinde ve mesleğinde gelişim, iş tatmini gibi konular da farklı sıkıntılar yaşadığını bilmekteyiz. Öğretmenlerimizin yaşam standardını kariyer planlamasına bağlamak eğitim-öğretimi nasıl etkiler?
Prof. Dr. Burhanettin Dönmez: Aslında bu sorunuza cevap verdik tekrar altını çizmek gerekirse evet, sizin de ifade ettiğiniz gibi öğretmenlerimizin tümünün maaş ve ücretlerinde artış yapmak yerine, öğretmenlerin bir kısmını hiçbir yeterlik ve başarı koşulu aramadan adet yerini bulsun diye yapılan bir sınavla uzman öğretmen ya da başöğretmen yapmanın amacının eğitim-öğretimi iyileştirmek olmadığı çok açıktır. Fakat kariyer basamaklarında yükselme salt bir test sınavı yerine süreç içinde yapılan eğitime, sözgelimi içeriği Bakanlıkla üniversitelerin birlikte belirleyeceği ihtiyaca dönük, uygulama ağırlıklı, yüksek lisans yapmaya, doktora yapmaya bağlı olsaydı, öğretmenleri güdüleyebilir, geliştirebilir, eğitim-öğretimi de olumlu olarak etkileyebilirdi. Maalesef son uygulaması ile Bakanlık bu yolu kapatmış, bilime arkasını dönmüş, kendi içine kapanmıştır.
Uğur Özeren: Değerli hocam, son olarak eklemek istedikleriniz neler olabilir?
Prof. Dr. Burhanettin Dönmez: Bu eleştirilerden sonra son söz olarak sanırım önerilerden de söz etmek gerekir. Amacımız yardımcı olmak yol göstermektir. İktidarlar gelir giderler, önemli olan bir sistem kurmaktır. Amaç günü kurtarmak değil nesli kurtarmak olmalıdır. Bu da her halükârda öğretmenin nitelikli yetiştirilmesine bağlıdır. Bu nedenle amaç üniversitelerde boş kalan kontenjanları öğretmenlik vadi ile doldurmak olmamalı, öğretmen hizmet öncesinde nitelikli olarak yetiştirilmeli, bu iş asıl amacı öğretmen yetiştirmek olan fakültelerde yapılmalıdır. Amaç çok sayıda niteliksiz aday yerine az sayıda nitelikli öğretmen adayı yetiştirmek olmalıdır. Bu nedenle pedagojik formasyon programları bir an önce kapatılmalı ve kendilerini atanamayan öğretmen olarak adlandıran, her yıl sayıları artan ve politik baskı gücü oluşturan bu birikimi azaltacak acil önlemler alınmalıdır. Öğretmen daha nitelikli programlarla, lisansüstü düzeyde uygulama ağırlıklı yetiştirilmeli, beceri temelli ölçmeye dayalı olarak seçilmelidir. Mevcut öğretmenler Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği içinde eğitim bilimleri alanında ya da alan eğitiminde lisansüstü düzeyde yetiştirilmeli, süre şartı aranmaksızın bunlardan yüksek lisans yapanlar uzman, doktora yapanlar başöğretmen olarak atanmalıdır. Bunun dışında mevcut öğretmenlerin hizmet içi eğitimi eğitim kademesi, sınıf düzeyi ve branşları dikkate alınarak ihtiyaç analizine dayalı olarak hazırlanan programlarla, üniversitelerle yoğun bir işbirliği içinde sürdürülmelidir. Bu eğitim zamana yayılmalı, öğretmenler lisansüstü eğitime özendirilmeli ve bu amaçla yaptıkları harcamalar mutlaka Bakanlık tarafından karşılanmalıdır.