Kısacık bir Film Room 8, Bize Neler Anlatıyor, Neden Beyin Yakıyor?

Sinema - Hatice ERDEM Yazdı

Senaryosu Oscar ödüllü senarist Geoffrey Fletcher'a ait olan veJames Griffiths’in yönetmenliğini üstlendiği 2013 yapımı kısa film, dikkatleri üzerine çekerek 2014 yılında başarısını taçlandırdı ve BAFTA ödülü kazandı. Kalitesini geçebilecek yeni bir kısa film ortaya çıkana kadar hafızalardaki izi silinmeyecek olan Room 8, beyin yakan filmler arasında ilk sıralardaki varlığını koruyacak gibi görünüyor...

Aydın çevrelerin masaya geçip saatlerce yorumladıkları ancak herkesin kabul edebileceği ortak bir sonuca varamadıkları bu felsefi film, neden beyinleri yakmaya devam ediyor?

Bu 6-7 dakikalık kısacık film uzun matrajlı birçok filmi geride bırakarak bizlere neler anlatıyor diyorsanız bir de buradan bakın...

Ancak yazıyı okumadan önce filmi izlemenizi tavsiye ederim.

8 sayısının sırrı 7'den sonra gelmesinde mi saklı?

Bilindiği üzere 7 sayısının hayatın birçok alanında önemli bir yeri vardır ve birçok inanışta da kutsal sayılmaktadır. 7 rakamının önemini gözler önüne seren örneklerin bazılarını sıralayalım:

*Gökkuşağı 7 renklidir,

*Dünyanın 7 harikası vardır,

*Dünyada varsayılır 7 kapı vardır,

*Büyük ayı 7 yıldız'lıdır,

*İnsan 7 çakralıdır,

*Nota sayısı 7'dir,

*Manevi bilgeliğin rakamı 7’dir.

*Katoliklerde 7 sakrament esastır.

*Yahudilerde kutsal şamdan 7 mumludur,

*Mısır'da Güneş tanrısı Ra 7 ruhludur,

*Tibet'te 7 Buda vardır,

*Sema 7 kat, arz 7 kat, cennet ve cehennem 7 tabaka ve kattır,

*Kabe’de tavaf 7, şeytana atılan taş sayısı 7'dir,

*Rio, Roma ve İstanbul, 7 tepe üzerine kurulmuştur.

*Haftanın günleri 7'dir.

Örnekler o kadar fazla ki bu konuya ayrı bir başlıkla değinmek gerekiyor.

8.Oda Yaratıcının Divanı mı?

Kimisine göre filmdeki 8. Oda, 7 kat olan Cennet ve Cehennemin üstündeki 8. katı, yani Yaratıcının mekanını temsil ediyor. 8. Oda bir yargılanma mercisi mi dersiniz? Ya da seçimlerimize göre akıbetimizin belli olacağı bir denenme yeri... Kim bilir belki de... Filmin gidişatında merakına yenilerek kutuyu açan mahkum, kaçma fırsatını elde ettiğini sanarak bunu deneyimliyor ve odadaki mahkum mu, yargıç mı olduğu belli olmayan kişi tarafından yakalanıp kibrit kutusuna hapsediliyor. Zor bir paradoksal soruyla baş başa kalıyoruz burada: Hayatı merak edip kafamızda bir şeyler belirip çıkış noktasını bulduğumuz noktada, her ne kadar seçim şansı bize ait diye düşünsek de, seçimlerimiz de özgür değil miyiz dersiniz? Ya ruhumuz, o da bedenimiz gibi bir hapishanede mahkumiyet mi yaşıyor? Kaderin ipleri elimizde değil gibi görünüyor bu bakış açısına göre...

Şu var ki insanın evrendeki her şeyi merak etmesi ve bilmediklerini öğrenmeye çalışması ona verilen en kıymetli hazineyi yani aklını kullanması anlamına gelir. Bu istekten bizi hiçbir şey alıkoyamaz. Ancak bilinmeyene karşı duyduğumuz bu öğrenme isteği, çevre baskısı ya da kurumların baskısı yüzünden sekteye uğratıldığında, evreni ve kendimizi keşfetme serüvenimizi de tamamlayamamış oluruz. Bu yarım kalmışlık hissi ise arafta kalmakla eş değer olsa gerek. Arafta kalan bireylerin ise huzurlu ve verimli olabileceğinden şüpheliyim.

Ve tek bir mahkumla sınırlı kalmıyor senaryo, filmin başındaki kibrit kutusundaki çırpınma sesleri, çekmecedeki kibrit kutuları ve filmin sonunda gücü elinde bulunduran kişinin gardiyana "sıradaki" diye seslenişi...

Şurası da var ki; tüm paradokslara bir yanıt olarak, mahkum kutuya uzattığı parmağıyla kendi parmağına dokunarak, biz Yaratıcının bir yansımasıyız, enel-hakkız yani Yaratıcı bizim içimizde, kıvılcımını da gösteriyor gibi.

Michelangelo'nun ünlü "Adem'in Yaratılışı' tablosundan esinlenilen sahnede bu bakış açısını destekler nitelikte... Ya da bazı çevrelerin bakış açısına göre aslında Michelangelo, yüzyıllar öncesinden bize bu tabloyla, beynimizi kandırıp inanmak istediklerimize inandığımızı dile getiriyor. Bu iki düşünce yapısından hangisinin doğru olduğu kişiye göre değişir elbet.

Pandora'nın kutusu hikâyesiyle tanınan Pandora bu film ile aklanıyor mu?

Antik Yunan'a dayanan Pandora mitini duymuşunuzdur. Prometheus’un Zeus’a karşı çıkıp ateşi insanlığa armağan etmesi sonucu, Zeus, ben dünyaya öyle bir bela göndereceğim ki deyip bir kadını (Pandora’yı) dünyaya gönderir. Ve ona bir kutu ya da kavanoz verir. Zeus'un açılmaması kaydıyla hediye ettiği kutuyu Pandora, merakına yenik düşerek açar. Kutunun ya da kavonozun açılmasıyla birlikte dünyaya tüm kötülükler yayılır. Böylelikle dünyadaki tüm kötülüklerin suçlusu olarak Pandora gösterilir.

Gerek dini inanışlarda olsun gerek mitolojide olsun kadınlar, birçok hatanın odak noktası olarak gösterilir. Ancak dikkatinizi çekerim ki Room 8'de kutuyu açan bir erkektir! Film bir yandan Pandora'ya gönderme yaparken diğer yandan ise merakın kadını erkeği olmaz kardeşim, merak tüm insanlığın ortak güdüsü mü demek istiyor?Ya da yasak elma, burada da kutuyu açmayı mı temsil ediyor? Bunların hepsi birer tez tabii.

Farklı kaynaklarda birçok versiyonu olan Pandora'nın en sevdiğim hikâyesinin sonunda; kutuda "Umut'u" temsil eden bir kelebeğin var olmasıdır. Diğer yazımda da belirttiğim gibi bu dünyadaki birçok sıkıntıya göğüs gerebilmek ancak ‘Umut’ sayesinde gerçekleşebilir.

Filmde de koğuşa giren mahkum merakına yeniliyor, şaşırıyor ama özgür olma yolunda umudunu yitirmeyerek kaçma eyleminde bulunuyor, kibrit kutusuna hapsolurken bile umutla çırpınıyor...

Hikâyenin başka bir versiyonunda ise umut, kutudan çıkamayan tek kötülüktür. Nietzsche’in deyişiyle “Umut en büyük kötülüktür, çünkü işkenceyi uzatır” Bu fikir desteklenmektedir.

Filmdeki 8 sonsuzluğa mı işaret ediyor?

8 rakamını yana çevirdiğimiz zaman sonsuzluk simgesini elde ettiğimize göre film de bize sonsuz bir döngü içerisinde olduğumuzu mu anımsatmaya çalışıyor dersiniz... Belki de... Ya da mahkum olduğu odadan daha beteri, cehennem azabı gibi olan kibrit kutusunda sonsuza kadar hapsolmak var...

Başyapıt değerindeki filmeneresinden bakarsanız bakın beyin yakmayı başarıyor. Oda numarası seçiminde, yatağın üzerindeki kitapta, kutuda, kaçma eyleminde vb.

Senarist her bir mesajı ince ince dantel gibi örüp bizlere sunmuş. Birçok alegoriyi ve paradoksu içeren bu kısacık felsefi filmi her öğrencime izletip yorumlatırım. Sizler de izleyip daha farklı bakış açılarını görüp paylaşırsanız sevinirim. Kim bilir belki hayata bambaşka gözlerle bakmaya başlarsınız...

Filmlerle, kitaplarla ve felsefeyle kalın...