Hasan Güneş: Prof. Dr. Şerife Işık kısaca kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
Prof. Dr. Şerife Işık: Ankara KızılcahamamlıyımJ 1996 yılında Gazi Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Anabilim Dalı’ndan mezun oldum. Kısa bir dönem Eskişehir Rehberlik ve Araştırma Merkezi ve Ankara Barmek İlköğretim Okulu’nda psikolojik danışman olarak çalıştıktan sonra Gazi Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışma anabilim dalında çalışmaya başladım. Çalışma alanlarım; pozitif psikoloji, okul rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri ve kapsamlı rehberlik ve psikolojik danışma programlarının hazırlanmasıdır. Bir çocuk annesiyim.
Hasan Güneş: Adler’e göre sosyal duygunun ruh sağlığı bakımından yeri ve önemini açıklar mısınız?
Prof. Dr Şerife Işık: Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Adler hayranıyımJ Bireysel psikoloji kuramın etkileri geleneksel ve yeni akımlarda görünmesine rağmen, bu etkiler alanyazında hep gözardı edilmiştir. Oysa Adler’in özellikle PDR alanında önleyici hizmetler, grup rehberliği, aile eğitimi, pozitif psikoloji alanına etkisi tartışmasızdır.
Sorunuza dönecek olursam, Adleryan kuramın en temel kavramlarından biri bireyin toplumdaki yerini ve topluma ve başkalarına yaptığı katkıyı ruh sağlığının merkezine koyan sosyal ilgi kavramıdır. Sosyal ilgi bireyin beraberlik duygularını aktif olarak başkalarına sunma duygusu anlamına gelir; yani başkalarının iyiliğine katkıda bulunmaktır. Sosyal ilgi yabancılaşmaya, anlamsızlığa ve strese karşı koruyucu bir faktör olarak işlev gördüğü gibi zorlu yaşam olaylarında kendimizi toparlama gücünü bulmamızı sağlar. Özgeci davranışlar sergilemek, diğerleri için gönüllü çalışmalara katılmak, şefkat göstermek, tüm canlılara duyarlı davranmak bireyin hem kendi sağlığını hem de diğerlerin sağlığına katkıda bulunur. Bu nedenle topluma ve insanlığa katkı sağlamak bizim temel yaşam amaçlarımızdan biri olmalıdır.
Hasan Güneş: Adler’ e göre ilk anıların yeri ve önemini açıklar mısınız?
Prof. Dr Şerife Işık: Geriye bakıncahatırlayabildiğiniz ilk anınız ne? Bu soruya verdiğiniz cevap Adler’e göre tüm yaşamınızı etkilemektedir. Çünkü İlk anılar bir kişinin “yaşam öyküsü”nü oluşturur; bir çocuğun cesaretinin kırılmış mı yoksa şımartılmış mı olduğu, en yakın ve güvenli ilişkiyi kimle kurduğu, ne gibi zorluklar yaşadığı ve zorluklarla nasıl başettiği ilk anılarda saklıdır. Adler İnsanların hayata karşı tutumlarını belirleyen yaşam tarzlarının oluşumunda ilk anıların bir çerçeve işlevi gördüğünü, ruh sağlığının en önemli belirleyicisi olduğunu ifade etmiştir. Öyle ki ilk anılar bizim dünyaya ilişkin algılarımızı, inançlarımızı, tutum ve davranışlarımızı belirlediği gibi meslek seçimimizi dahi etkiler. Örnek vereyim; benim çok yakın bir meslektaşımla yaptığımız sohbetler ilk anıların nasıl bir insanın hayata duruşunu etkilediğini görmemi sağlamıştır. Uzun yıllar okul psikolojik danışmanı olan meslektaşım ailenin ortanca çocuğu ve ilk çocukluk döneminde abisi ile yaşantıları çoğunlukla uğradığı haksızlıklarla mücadeleye yönelik. Meslektaşımın bu duruşu özellikle ilkokulda ve sonraki öğrenim hayatında hep zor durumda olan arkadaşlarına destek olma ile devam etmiş. Liseden sonra otomotiv sektöründe çalışırken ve aslında geleceği bu alanda çok parlakken yapmak istediği işin bu olmadığına karar vererek PDR alanına yöneliyor ve psikolojik danışman olmak için üniversite sınavına hazırlanıyor. Evet sınavı kazanıyor ve zor koşullar altında üniversiteyi bitiriyor ve yaklaşık 25 yıldır sahada psikolojik danışmanlık yapıyor. Bu meslektaşımın en temel özelliği ise hak savunuculuğu ve alan savunuculuğundan asla ödün vermemesidir. Gördüğünüz gibi ilk anılar, yaşam hedeflerinizi doğal olarak yaşam tarzını belirliyor.
Hasan Güneş: Adler’e göre kardeş sıralamasının kişilik yapısına etkisini açıklar mısınız?
Prof. Dr. Şerife Işık: Adler kişilik özellikleri ile doğum sırası arasındaki ilişkinin önemine çok sık vurgu yapmıştır; her çocuğun gelişimi kardeşler arasındaki konumundan dolayı farklılık göstermektedir. Şöyle ki çocukların dünyaya geliş sıralarından dolayı her bireyin aile içinde kendilerine yükledikleri anlam farklıdır. Ayrıca kardeşler arasındaki yaş farkları, cinsiyet farklılıkları, boşanma ya da kayıp gibi nedenlerden dolayı aile yapısında meydana gelen değişiklikler, anne babaların çocuk yetiştirme tarzları gibi birçok sosyal ve kültürel olgular önemli rol oynar.
Bu açıdan bakıldığında en büyük çocuk ailenin ilk çocuğu olduğu için ilgi odağıdır, ancak ikinci çocuk dünyaya geldiğinde özel olma durumunu korumak için çok fazla çalışabilir, yardımcı ebeveyn rolünü üstlenebilir, kardeşlerine tavsiyelerde bulunur, fedakarca davranışlar sergiler ve bu davranışlarından dolayı takdir görmeyi bekler. Muhafazakar olma eğilimi gösterebilen büyük çocuk için otoriteye saygı duymak ve kurallara önem vermek çok değerlidir. Ben ailemin büyük çocuğuyum ve Adler’in vurguladığı az önce söylediklerimin çoğu benim için de geçerlidirJ
Ailede en büyük çocuk ile en küçük çocuk arasında kendini sıkışmış hisseden ortanca çocuk anne babasının ilgisini çekecek ve onayını alacak bir kişilik özelliğine sahip olmadığını düşünebilirler. Bu nedenle kardeşleri ile girdiği yarış başarı için daha çok güdülenmesine neden olur. Öte yandan kardeşleri gibi yetenekli olmadığına dair inanç geliştirdiğinde yaşamın adaletsiz olduğuna inanabilir ve eşitlik konusunda çok duyarlı olmasına, bulundukları ortamlarda adaleti sağlamakta fazlasıyla hassas davranabilmelerine neden olmaktadır.
Ailenin her zaman bebeği olan ve en çok şımartılan en küçük çocuk hiçbir zaman anne babasının ilgisini birileriyle paylaşmak zorunda kalmaz. Bu da en küçük çocuğun benmerkezci olmasına neden olabilir. Eğlenceli, popüler, cana yakın olarak tanımlanan en küçük çocuk, Adler’e göre kendisinden daha güçlü gördüğü kardeşlerinin varlığından kaynaklanan yetersizlik duygusu yaşayabilmekte ve bu durum en küçük çocuğun başkalarının onun hayatını şekillendirmesini mümkün kılacak özellikler geliştirme eğiliminde olmasına neden olabilmektedir.
Adler’e göre tek çocuk en büyük kardeş ile benzer özellikler taşır; tek çocuk her zaman ailesinin ilgi odağı olmak ister, evde tek çocuk olarak büyüdükleri için toplumsal davranışların gelişmesi için gerekli olan ortamdan yoksun olabilir. Paylaşmayı ve diğer çocuklarla işbirliği yapmayı öğrenmekte zorluk yaşarlar ama yetişkinlerle iyi geçinmeyi öğrenirler.
Hasan Güneş: Adler açısından yaşam biçiminin oluşmasında etkili olan öğeleri açıklar mısınız?
Prof. Dr. Şerife Işık: Adler herkesin kendine özgü bir yaşam stili/yaşam biçimi/yaşam tarzı olduğunu vurgular. Yaşam tarzı bireyin yaşam yönelimini ve hayatına anlam katan konuları kapsar. Başka bir ifadeyle kişisel tarihimizi yazdığımız yaşam tarzı öncelikle aile içi deneyimlerimiz, ilk anılarımız ve kardeşlerimizle olan ilişkilerden etkilenir. Örneğin yaşam tarzı fazlaca fedakarlık davranışları sergilemek olan bir kişi; en büyük çocuk olmanın etkisiyle başkaları tarafından sürekli onaylanma ve takdir görme ihtiyacını karşılıyor olabilir. Yaşam amaçlarına ulaşmak için tercih edilen yolu içeren yaşam tarzımız, kim olduğumu ifade eden benlik kavramından, kim olmak istediğimi içeren ideal benlikten, dünyanın benden ne beklediği konusundaki görüşlerinden, değer yargılarımdan etkilenir. Örneğin adil bir dünya inancım varsa bulunduğum ortamlarda, yaptığım işlerde, başkalarıyla olan ilişkilerimde adil olmaya ilişkin atıflarda bulunurum, adil davranmaya özen gösteririm.
Sayın hocam nirvanasosyal.com sitesi adına yürüttüğümüz adler psikiyatrisi adlı söyleşiye katkı sunduğunuz için teşekkür eder, saygılar sunarım.