MATRİX'İN FELSEFESİ

Fikir Yazıları - HATİCE ERDEM


MATRİX'İN FELSEFESİ

Gösterime giriş tarihi:3 Eylül 1999 (Türkiye)

Süre: 2 saat 16 dk

Yönetmenleri:Lana Wachowski,Lilly Wachowski

Senaryo:Lana Wachowski,Lilly Wachowskski

Yapımcı:Joel Silver

Türü: Bilim Kurgu/Aksiyon

Ülke: ABD

1999 yılında gösterime çıkan serinin ilk filmi Matrix, gerek sinema sektöründe bilim kurgu alanında dönüm noktası olması nedeniyle gerekse görsel şöleniyle solukları kesmeye yetmişti. Serinin ikinci ve üçüncü filmleri bilim kurgu sevenler tarafından büyük bir heyecanla karşılanmıştı. Uzun bir aradan sonra gösterime giren 4. Seri ise Matrix sevenleri tekrar silkeledi. Ancak film, onu dümdüz izleyenler ve de bazı çevreler tarafından ağır eleştiriler almıştı.

Sinema ve bilim kurguya damga vuran, üzerine kitaplar yazılan, analizler yapılan film, felsefe sevenlerin gözüyle ise bambaşka bir boyut kazandı. Her bir filim başlı başına bir analiz konusu. Ben burada sadece genel olarak Matrix serisinin felsefesine değineceğim.

İlk seride bir uyanış gözlemliyoruz, aynı zamanda insanlığın dünyayı getirdiği iğrenç son noktayı, ikinci seride ise gerçekleri içselleştiren ve de diğerlerini uyandırmayı ve uyananları korumayı kendine görev bilen bir kurtarıcı... Üçüncü seride ise insanlarla makinaların savaşını... Dördüncü seride ise insanın kim olduğunu arayışı...

Eğer ki filmi felsefi boyutuyla izlemediyseniz bir de buradan bakın...

Binlerce olumlu ve olumsuz eleştiri alan Matrix'in felsefesi, Antik Yunan'a kadar dayanır. Özellikle ismini tüm dünyaya duyuran Sokrates ve Platon felsefesine....

Sokrates "Sorgulanmamış hayat yaşanmamış hayattır" sloganıyla her birimizi hayatı sorgulamaya davet ediyor. Bizleri aydınlatmak uğruna canını bile hiçe sayan bu yüce gönüllü filozof, kullanmadığımız gözlerimizi ve zihnimizi karanlık kuyulardan çıkarmak adına sokak sokak dolaşıp bıkmadan usanmadan basit bir dille sorular soruyor. İnsanlığı derin uykusundan uyandırmak için verdiği çabanın meyvesini ise binlerce yıl sonra dahi olsa alıyor. Sokrates bu kutsal görevin meşalesinin ateşinde, ateşe aşık olan pervaneler gibi yanmamış olsaydı bu derece benimsenebilir miydi? Hiçbir yazılı eser bırakmamasına rağmen Platon sayesinde günümüze kadar gelen öğreti ve diyalogları ile birçok görmeyen göz gördü, derin uykuda olanlar ise uyandı.

Filmde çok az replik vardır ancak her biri altı çizilesi derecede derin anlamlar taşımaktadır. Filmde kullanılan isimlerin her birinin özellikle seçilmiş olması gibi...

Neo kırmızı hapı seçip gerçek dünyada gözlerini açtığında "Neden gözlerim acıyor?" diye soruyor. Morpheus ise "Çünkü daha önce onları hiç kullanmamıştın!" diyerek her birimize çok anlamlı bir mesaj veriyor. Bizler de hakkıyla gözlerimizi kullanabiliyor muyuz dersiniz...

Belki de her birimizin vücudu ya da beyni kavanozlarda yer alıyor ve başkalarının zihninin parmak uçlarındaki komutlara göre yalanlarla ya da gölgelerle avutuluyoruz. Sistemin kurtarılmaya hazır olmayan köleleriyiz belki de...

Matrix'in Varlık Felsefesi (Ontoloji), Varoluşçuluk (Egzistansiyalizm) ve Bilgi Felsefesi (Epistemoloji) açısından bizlere katkıları çok büyük. Hayatı, hayatın anlamını sorgulamak, yaşam amacımızı, hayat felsefemizi, misyonumuzu, vizyonumuzu belirlemek adına birçok alt mesajla dolu...

Filme Platon'un öğretisi açısından bakacak olursak: Platon'un "Mağara Benzetmesi"ni bilmeyen yoktur. Ömrü boyunca bir mağaranın duvarına dönük bir şekilde zincirlenmiş insanlar, hayatları boyunca çıkış kapısından duvara yansıyan gölgelerin gerçekliğine inanırlar. Ancak içlerinden biri zincirlerini kırarak gerçek dünyayı görür ve şimdiye kadar gördüklerinin birer yalan olduğunu öğrenir. Bir kurtarıcı olarak mağaraya döner ve diğerlerini de uyudukları uykudan uyandırmaya çalışır... Platon'un mağara alegorisi üzerine birçok film yapılmıştır. Truman Show, Seçilmiş, Matrix ve diğerleri, liste baya uzun...

Neo'da bu kurtarıcıyı temsil etmektedir. Kim bilir her birimiz bir kurtarıcı bekliyoruzdur bu hayatta. Nietzsche'in "üst insanı"dır belki de beklediğimiz...

Her ne olursa olsun artık derin uykumuzdan uyanmaya ve hayatın anlamına dair bir adım atmaya ve de onu anlamlandırmaya başlamak gerekiyor. Birçok kisve altında kavanozlara hapsolan beyinlerimizi bu esaretten kurtarmak bizlerin elinde. Gerçekler acıdır, gerçekler sancılıdır ama "Cehalet mutluluktur" demektense Gerçekler acıdır deyip onlarla yüzleşmeyi yeğleyenlerdenim...

Bunun yanında kirli ellerimize ve zihinlerimize dur demezsek, doğa sömürgeciliğinden vazgeçmezsek dünyamızın gelecekteki hali Matrix'tekinden farklı olmayacak. Bilinçsizce tüketim ve makineleşme, bizleri doğanın intikamıyla soluksuz kalmaya ve kendi ellerimizle yaptığımız makinelerle savaşmaya sürükleyecek. Aldığımız mavi haplarla popüler sistemin her şeye sahip ama mutlu olmayan insanları arasında olmaya devam edersek Matrix 4 de anlatılmak istenen gibi içimizde bizi biz yapan mevcut güce rağmen zihnimizi ele geçiren şüpheler bizi biz olmaktan alıkoyacak. Böylelikle her şeye olan inancımızı kaybetmeye başlayacağız.Bu inancı tekrar kazanmak ise kolay değildir. Bu şüphe tohumlarını ise popüler sistemin yardımıyla kendi ellerimizle bizler zihnimize birer birer ekmekteyiz. Ne zaman ki başkalarının piyonu olmaktan kurtulup ve de parayla elde edilen birçok şeyin bizleri gerçekten mutlu etmediğini anlarsak o zaman belki özümüze dönüp kim olduğumuzu da hatırlarız. Kim olduğumuzu hatırladığımızda ise hayatın tadını çıkarmamızı engelleyen gönüllü kölelik etiketinden sıyrılabiliriz. Bir ormanda ya da deniz kıyısında yaptığımız gezintiler, ailecek yaptığımız sohbetler, okuduğumuz bir film ya da kitaptan aldığımız notları bir arkadaşımızla tartışmamız, bir türlü vakit ayıramadığımız hobilerimizle baş başa kalmamız bile bize kim olduğumuzu hatırlatacak küçük görünümlü büyük dokunuşlar olacaktır.

Kısacası her bakımdan hayatı sorgulamaya, biz olmaya ve aydınlanmaya muhtacız...

Filmleri dümdüz izleyenler ve acımasızca eleştirenler için ise söyleyebileceğim pek bir şey yok...

Filmlerle, kitaplarla ve de felsefeyle kalın...