Güneyden Kuzeye Bütün İtalya’yı Tanımak

Edebiyat - Doç. Dr. Muhammed ÖZDEMİR Yazdı

Avrupa ülkelerinin tamamı olmasa da özellikle Batı Avrupa ülkelerinin her birinin kendine has özellikleri olduğunu kabul etmek gerekir. Bu arada bazı modern filozof ve yazarların anlatımlarının aksine Avrupa’nın tamamı bir bütündür. Almanya, Fransa ve Hollanda ne kadar Avrupa’yı temsil ediyorsa Polonya, Bulgaristan ve Yunanistan da o kadar Avrupa’yı temsil etmektedir. İtalya söz konusu ülkelerin tamamı içerisinde özel bir konuma sahiptir. Çünkü modern Avrupa kültürünün nüvesi niteliğindeki hümanizm ve Rönesans burada başlamıştır. Ayrıca bu iki gelişmenin arka planında bulunan Kutsal Roma İmparatorluğu’nun merkezi İtalya idi. Dahası önce Roma İmparatorluğu’nun sonra Batı Roma İmparatorluğu’nun merkezi de İtalya’dır. Sıcaklıkları, sempatik ve bazen kavga ediyor izlenimi veren hızlı diyalogları ve yardımseverlikleri bakımından Türkiye ve diğer Akdeniz kıyısı insanlarını andıran İtalyalılar ve İtalya tanınmaya değer iki önemli dünya olgusudur. İlginç bir şekilde bütün dünyada ne kadar insan çeşitliliği varsa tamamını İtalya’da bulmak ve dünyanın birbirinden farklı doğal güzelliklerini bu coğrafyada yaşayabilmek mümkündür. Katolik Hıristiyanlığının merkezi konumundaki Roma kenti ve diğer büyük kentlerin her biri bir bölgenin başkenti konumundadır. Siyasi ve idari yapısı bakımından federatif sanılabilecek şekilde iç işlerinde bir kısmı özerk dış işlerinde merkeze bağımlı birbirinden farklı 20 bölgeye ayrılmış olan İtalya’nın üniter bir yapısı vardır. Buna bölgeli devlet modeliyle yönetilen bir ulus-devlet modeli denilebilir. Ben güneyden kuzeye Napoli, Roma, Floransa, Venedik ve Milano’yu en büyük şehirler niteliğinde fotoğraflarla kısaca tanıtarak İtalya’yı somutlaştırmak istiyorum. Bu arada çok az Pisa, Lucca, Verona ve Monte Cattini Terme gibi küçük şehir ve ilçe özellikleriyle de İtalya’dan söz edeceğim. Son olarak İtalya’nın en büyük gölü olan Garda gölünü tanıtacağım.

  • Napoli

Campania bölgesinin merkezi veya bir anlamda başkenti konumundaki Napoli, il merkezinde 1 milyon civarında, ilçe ve köyleriyle birlikte toplamda 3 milyondan fazla bir nüfusa sahiptir. “Güney İtalya ile kuzey İtalya bölgeleri ve insanları birbirinden farklıdır” yaklaşımında güneyi temsil eden en önemli merkez Napoli’dir. Her ne kadar teorinin sahiplerinden Robert Putnam’ın güneyden esas aldığı yer Basilicata bölgesinin küçük Potenza kentine bağlı Pietrapertosa ise de güneyin merkezi ve temsilcisi Napoli’dir. Napoli ile ilgili tüm dünyadaki deneyimlerden farklı bir detay arabaların park edildikleri yerlerden görülebilir. İtalya’daki rehberimizden öğrendiğimize ve bizzat gözlerimizle gördüğümüze göre, binek araçlar bir yere park edilirken diğer araçların tampon bölgelerine sürtülerek park için yer açılıyor. Bazı mahalleler hariç Napoli’nin tamamında bu genel bir teamül. Bu nedenle bazı araçların tamponları yok. Ayrıca şehirdeki otomobillerde tampon ve kapı bölgelerinde çizik ve hasar barındırmayanı neredeyse yok gibi. Bu veri Napoli insanı hakkında yeterince izlenim vermektedir. Napoli, yaz turizmi için gelişmiş kumsal ve doğal manzaralara sahip, kent planlaması dağınık, sanayisi fazla gelişmemiş, insanı günlük yaşayan ve uzun vadeli planlamaları az olan, genelde bireysel yaşayan insanlardan kurulu, bazı mahalleleri pek güvenli olmayan bir İtalya büyük şehridir.

Napoli’de kent merkezinde büyük bir kilise, Toledo caddesi ve alışveriş merkezi bulunmakta olup kentin kıyısında iki tane kale ve bir tane kraliyet sarayı vardır. Kentin banliyölerindeki herkes bu merkezlerde toplanmakta ve birbirleriyle sıcak bir etkileşime geçmektedir. İtalya’ya güneyden ayak basmış olanların ilk uğrak yeri Napoli’dir. Bu yönüyle Napoli İtalya’yı tanımak için karamsar bir görünüme sahipse de aslında ufuk açıcıdır. Kente fazla uzak olmayan Pompei dünyanın muhtemelen en eski ve yaşayan antik kenti olma özelliğini korumaktadır. Pompei’nin ilginç geçmişi ve yaşanmış yanardağ faciası birçok fantastik hikâye ve yorumun esin kaynağıdır. Napoli esas itibariyle yaz turizmine hitap eden bir kent olduğu için burada bolca yat limanı, büyük ve küçük adalar ve yüzme plajları vardır. Kent merkezi ve kıyısı güvenli olmakla birlikte merkezden uzaklaşıldığında gasp, hırsızlık ve şantaj olayları yaşanabilmektedir.

(Antik Pompei kentinden bir zengin evi iç bahçesi)

  • Roma

İtalya’nın ve muhtemelen bütün bir Avrupa’nın İlkçağ ve Ortaçağdaki başkenti olan Roma’yı bir kelimeyle ifade etmek gerektiğinde herhalde en uygun olanı “tarih” olacaktır. Mısır, Çin ve Mezopotamya uygarlıkları Avrupa uygarlıklarından eski olmakla birlikte bütün tarihsel çağların birlikte korunduğu en kapsamlı şehir Roma’dır. Şehrin tarihi merkezi oldukça geniş bir alana sahiptir ve adeta bir açık hava müzesi niteliğindedir. Sadece Panteon tapınağı, Vatikan, Kolezyum ve Forum değil neredeyse Tiber nehrinin hemen iki yakasında bulunan bütün kale, tapınak, bina, çeşme ve meydanlar tarihsel özelliklere ve hatıralara sahiptirler. Benim gezdiğim tarihsel merkezler içerisinde esnafı ve insanları en sıcak, sempatik ve yardımsever olanı Roma’ydı. Roma’nın tarihsel merkezi için yapılabilecek en önemli eleştiri her yerin bina ve taştan oluşmuş olmasıdır. Gerçekten de doğal güzellikleri de bulunan bir kent ancak bu kadar yoğun bir seviyede taşlara ve kayalara teslim edilebilirdi.

Roma İtalya’nın orta batısında yer alan ve güney ile kuzeyi birbirinden ayıran kenttir. Aynı zamanda Lazio bölgesinin de merkezi olan Roma güvenlik ve saldırı endişesi nedeniyle batı tarafından denize yaklaşık 20 kilometre içeride kurulmuştur. Tiber nehri ortalama 3-5 metre derinlikte ve 50-60 metre genişlikte bir nehir olup köprüler kent merkezinde su seviyesinden yaklaşık 10 metre kadar yüksekliktedir. Diğer Avrupa büyükşehirlerinde olduğu gibi burada da küçük çapta vapur ve sandal turları yapılabilmektedir. Aslında Avrupa kentleri genel itibariyle ya bir nehrin etrafında ya da deniz kıyısında kurulmuş kentlerdir. Roma hem bir Tiber nehrinin etrafına hem de az bir mesafede denize konuşlanmıştır. 4 milyondan fazla il nüfusuna sahip olan kent hala İtalya’nın en büyük şehridir. Onu sırayla Milano ve Napoli izlemektedir. Bu arada en fazla nüfusa sahip bölgenin Milano merkezli Lombardiya bölgesi olduğu belirtilmelidir. Lazio 5 milyondan biraz fazla bir nüfusa sahipken Lombardiya’nın toplam nüfusu 10 milyonu geçmektedir ki, bu durum bütünüyle ekonomik olanakların dağılımı ve kentin sosyal yaşam koşullarının gelişmişliğiyle ilişkilidir.

Napoli’de de gezilebilecek birçok yer var olmakla birlikte Roma deyince kesinlikle gezilip görülmesi gereken kocaman bir tarihsel bağlamdan söz edilebilir. Aşk çeşmesi, İspanyol merdiveni ve dünyada modayı yönlendiren markaların bulunduğu iki cadde tarihsel mekânlardan fazlasını her gezgine yaşatırken ayrıca birçok kilise, kale, antik yol, meydan ve su kemerlerinin görülmeden geçilemeyeceğini söyleyebilirim. Napoli için birkaç gün yeterliyken Roma’ya en az bir haftayı ayırmak gerekmektedir. Tüm dünyada Roma’nın önemli bir konumu bulunmakta olduğu için Türkiye’den giden her birey İstanbul ile bir kıyaslamada bulunmadan edememektedir. Bence her iki kent birbirinden farklı kategorilerde değerlendirilmelidir. Doğal güzellikler ve iklimsel olanaklar bakımından İstanbul Roma’nın çok önünde yer alırken tarihsel kalıntıların çeşitliliği ve mimari şaheserler bakımından Roma’nın İstanbul’un önünde yer aldığı söylenilebilir. İstanbul’da iki deniz, bir boğaz ve bir haliç (lagün) bir aradadır ve bu dünyada başka hiçbir kentte rastlanmayan bir özelliktir. Roma iklim ve bitki örtüsü itibariyle Türkiye’den İzmir’i andırmaktadır, ama Roma ve İzmir’in de birbirlerinden farklı oldukları söylenmelidir. Roma birçok açıdan İstanbul’u andırmaktadır. Bu arada dünyanın her şeyi aynı mekânda tüketiciye sunan ilk geniş alanlı alışveriş merkezinin (AVM) Roma’da olduğu ve yapının günümüzde ayakta olduğu söylenmelidir.

  • Floransa

Floransa deyince İtalya krallığının bir dönem başkenti olan ve içerisinde Medici ailesi, ünlü düşünür Dante Alighieri, kentin tarihini yazan büyük siyaset düşünürü Nicolò Machiavelli, ünlü ressam, heykeltıraş, mimar ve şair Michelangelo di Lodovico Buonarroti Simoni ve ünlü ressam ve mimar Raffaello Sanzio da Urbino akla gelmektedir. Bu aktörlerin tamamı Rönesans ve hümanizmle ilgilidir. Bu nedenle Floransa bir Rönesans ve hümanizm kentidir. Napoli ve Roma’ya kıyasla daha sessiz, sakin ve az nüfuslu olan Floransa, bir dönem Fatih Terim’in teknik direktörlüğünü başarıyla yaptığı Fiorentina futbol spor kulübünün de bulunduğu cezbedici bir şehirdir. Birçok imalatının yanı sıra puro üretimiyle ünlü Toscana bölgesinin merkezi olan Floransa’da Ortaçağ ve Yeniçağdan kalma tarihi merkez etkileyicidir. Büyük denilebilecek bir nehrin iki yakasına konuşlanmış olan bu tarihi merkezde saray, kiliseler, meydanlar ve alışveriş merkezlerini bir arada bulmak mümkündür. Napoli ve Roma’daki yaz sıcaklığı insanı yakarken Floransa’daki sıcaklık nemle birleşerek zaman zaman insanı bunaltabilmektedir. Her üç kentin kışı da görece sert geçmemektedir.

Roma’da metro ağları yaygınken Floransa’da tramvay ağları yaygındır. Kentin yeni yerleşim yerleri modern ve bireyselci mimarisiyle dikkat çekerken Floransa’da en yoğun fark edilen olgu her yerin çok temiz olmasıdır. İnsanları Roma insanı kadar yardımsever değildir, ama zarif ve kibardır. Kentin tarihi merkezinde bulunan Floransa Katedrali büyüleyicidir. Duomo veya Santa Maria del Fiore olarak da bilinen Katedralin dış tasarımı Ortaçağ mimarisine aitse de renkler Doğulu bir dünya yorumunu çağrıştırmaktadır. 1296-1436 yılları arasında yapılmış olan katedralin etrafına konuşlanmış tarihi merkezde birçok kilise ve kültür şaheseri bulunmaktadır. Muhtemelen en önemlisi hemen katedralin ana kapısının karşısında bulunan, bütünüyle altından imal edilmiş ve Hz. Adem ile Hz. Havva’dan itibaren insanlığın bütün öyküsünü kabartmayla anlatan büyük kapıdır. Kentin sokakları ve caddeleri İtalya’nın genel mimari özelliklerini sürdürmektedir. Bugün gezginlerin ve turistlerin kenti gezerken genellikle Machiavelli’den haberdar olmamaları ilginçtir.

  • Venedik

İtalya deyince çoğu insanın aklına sadece iki kent gelmektedir. Gençlik ve yetişkinlik döneminde bulunmaya göre değişebilecek şekilde bu iki kentten bazen Roma bazen de Venedik öne çıkabilmektedir. Lagün veya Türkçe deyimiyle bir haliçler kenti olarak Venedik her yerde bulunamayan bazı estetik özelliklere, ama aynı zamanda suyun yükselmesi ve alçalmasından kaynaklanan bazı dezavantajlara sahiptir. Kentin tarihi merkezinde toplam 170 kanal ve 400 köprü bulunmakta olup; bu köprülerden her birinin farklı ve özel bir adı bulunmaktadır. Yukarıdaki fotoğraf Büyük Kanal olarak bilinen kanalın üzerindeki üçüncü köprü olan Santiago Calatrava’dan çekilmiş bir fotoğraftır. Büyük Kanal etrafındaki rengarenk binalarla birlikte mükemmel bir görünüme sahip olup tarihi adayı ortadan ve genişçe bölmektedir. Büyük Kanal orta büyüklükte bir deniz nehri olarak da hayal edilebilir.

Venedik’in İtalya’nın en pahalı kenti olduğunu ve burada dünyanın dört bir yanından insana denk gelinebileceğini söylemek gerekmektedir. Venedik insanı artık gelen yoğun gezgin ve turist sayısından rahatsız olduğu için bir kota konulması yönünde irade belirtmektedir. Roma ve Floransa gibi Venedik de Ortaçağ ve Yeniçağda çok önemli bir arka plana sahiptir. Venedik’te bulunan San Marco meydanındaki buluşma binasının üzerinde tüm dünya insanlarının ve elbette Osmanlı insanının resimleri bulunmaktadır. Tarih, kültür ve tatlı eğlenceler Venedik’te bir araya gelmekte ve adına kısaca romantizm denilebilmektedir. Çünkü gerçekten de aileler ve çiftler için Gondol gezileri ve fotoğrafları özel bir hatıra niteliği taşımaktadır. Bu arada Venedik sokaklarının bir kısmının çok dar olduğunu ve insan trafiğinden gezmenin zorlaştığını söylemek lazımdır.

Veneto bölgesinin merkezi olan Venedik denilince akla en çok gelen lagünler ve kanallardır. Kanalların derinliği yer yer 3 metre ile 10 metre arasında değişmekte olup su temiz ve sağlıklı değildir. Binaların suyun içerisinde ve kanallara bitişik konuşlanmış olması Venedik’in en önemli ayrıcalığını oluşturmaktadır. Bazen kötü kokan su yükselmekte bazen de alçalabilmektedir. Su yükseldiğinde meydanlar bir metreye yakın bir seviyede su altında kalmaktadırlar. Açıkçası kanallar ve suya bitişik haldeki binaların mimarileri ve konuşlanma tarzları etkileyicidir. Burada pek çok kilise ve tarihi bina yer almaktadır. Venedik ve Roma gezilmeksizin tarihi İtalya gezilmiş olmamaktadır.

  • Milano

İtalya’nın en büyük ikinci kenti olan Milano aynı zamanda ülkenin en fazla nüfuslu bölgesi olan Lombardiya bölgesinin de merkezidir. Bu kent dünyadaki üç büyük moda merkezinden birisi olarak bilinmektedir. New York ve Paris ile birlikte dünyada modayı yönlendiren üç kentten biri olan Milano, merkezdeki bazilika içeceklerin bulunduğu merkezleri ve elbette Avrupa ve dünyanın en önde gelen futbol kulüplerinden Associazione Calcio Milan (Milan) ve Football Club Internazionale Milano (İnter) bilinmektedir. Bu kentin merkez dışındaki mahalleleri bile seçkindir ve tasarımıyla etkileyicidir. 3 milyondan fazla insanın yaşadığı Milano İtalya’nın olan Duomo di Milano, büyük alışveriş merkezi, en ünlü markaların olduğu caddeleri, en ünlü en cazibeli şehridir.

Kent merkezinde bulunan Dante Alighieri heykelinden Milano’nun vizyonunu kestirmek mümkündür. Tarih, felsefe ve kültür kitaplarında az yer verilen bir kent olarak Milano’nun İtalya’da paranın en yoğun bulunup döndüğü şehir olduğu söylenmelidir. İnsanları Floransa gibi Roma’ya kıyasla biraz daha bireysel yaşamaktadır. Ama İtalya’nın bütün kentlerinde var olan sempatiklik ve sıcaklık burada da korunmaktadır. Kuzeydoğu ile kuzeybatı arasında bir uğrak noktası olan Milano her bakımdan İtalya’nın en modern, şaşalı ve vitrini olan bir büyük kenttir. Paranın sevdiği bir kent olması bakımından İstanbul’u andıran kent nüfus ve yaşam alışkanlıkları bakımından yer yer İzmir’i andırmaktadır.

  • Pisa

İtalya denilince akla gelen tarihi binalardan bir tanesi olan Pisa Kulesi Pisa’da yer almaktadır. İstanbul’daki Galata Kulesi ile aynı standartlara sahip bu kulenin eğriliği onu meşhur etmiştir. Her yıl çok sayıda insanın ziyaret ettiği kulenin bulunduğu yerde yan yana iki adet kilise vardır. Pisa, İtalya’nın ünlü Toscana bölgesine bağlı küçük bir ildir ve modern tasarımının yanı sıra sakin kent hayatıyla gezenlerde hayranlık yaratmaktadır. Pisa Kulesi’nin bulunduğu tarihsel merkezin girişinde bulunan alışveriş mekânlarında genellikle Senegalli göçmenler çalışmaktadır ve Türklerle karşılaştıklarında pazarlığı kabul ederek indirim yapmaktadırlar.

  • Lucca

Ortaçağ ve Yeniçağdaki kent merkezini koruyan dünyanın önemli şehirlerinden birisi olan Lucca orta büyüklükte bir il merkezi olup Toscana bölgesine bağlıdır. Şehir duvarlarıyla ünlü olan bu kentin tarihsel merkezinde bulunan kilisenin içerisinde 13. yüzyıldan beri cesedi bozulmamış olan bir Hıristiyan misyonerin bedeni sergilenmektedir. Yukarıdaki kilise içerisinde sergilenen ve aşağıda fotoğrafı bulunan bu bedenin hikâyesi konusunda birçok rivayete denk gelmek mümkündür. Genel kabule göre, bir kadın cesedi olan bozulmamış bedenin sahibi daha sonra 1696 yılında azize ilan edilmiş olan Betina Zita’ya (1212-1272) aittir. Lucca’nın tarihsel merkezi ayrı bir şehir büyüklüğündedir ve içerisinde birçok yapı vardır. Bol yağmur alan Lucca’nın iklimi ve doğal bitki örtüsü Türkiye’nin kuzey bölgelerini ve örneğin Gürcistan’ın Batum gibi bazı kentlerini andırmaktadır. Lucca Türkiye’deki Karadeniz kentlerini iklim ve bit örtüsü bakımından andıran özelliklere sahiptir.

(Azize Betina Zita’nın Çürümemiş Bedeni)

  • Verona

Verona, Lucca gibi orta seviyede bir il merkezi olup Venedik merkezli Veneto bölgesine bağlıdır. Verona’nın tarihsel merkezi ve özellikle pahalı mermerlerden yapılmış sokakları ünlüdür. Kenti daha da önemli hale getiren ünlü Romeo ve Jüliet aşkının bu kentte yaşanmış olması ve iki aşk insanının birbirine düşman ailelerinin evlerinin burada oluşudur. Her yıl kente gelen gezginlerin ve ziyaretçilerin en önemli ziyaret merkezleri Jüliet’in evidir. Kentte büyük denilebilecek bir nehir ve tarihi bir kale bulunmaktadır. Kaleye giden tarihi köprü oldukça göz alıcıdır. Bu arada Roma’daki Kolezyum kadar büyük olmasa da neredeyse bütünüyle kendini korumuş bir antik stadyumun Verona’da bulunduğu, burada da gladyatörlerin vaktiyle kıyasıya dövüşmüş olduklarını her gezginin hissettiği söylenmelidir.

  • Monte Cattini Terme

Monte Cattini Terme, İtalya’daki etkileyici ilçelerden biridir ve gelişmiş bir ilçe modeli olması bakımından onu çok az tanıtmak istedim. Toscana bölgesine bağlı Pistoia iline bağlı bir ilçe olan Monte Cattini Terme çok fazla yağmur alan, tarihsel bir kalenin ve tepenin bulunduğu, sakinlerinin genelde zengin ve para sahibi olduğu, bir kısmının banker olduğu, oldukça lüks araçların koleksiyonlarına kolaylıkla rastlanabilen ve aynı zamanda rengârenk butik otelleriyle tatlı bir gezme zevki veren bir ilçedir. Burada özellikle Arnavutluk ve civardaki başka ülkelerden gelen insanlara rastlamak mümkündür. Bu ilçenin havasında ünlü Godfather filmini anımsatan bir sıradışılığın bulunduğunu söyleyen göçmenlerle konuştuğumu söyleyebilirim.

  • Garda Gölü

İtalya’nın en büyük gölü olan Garda gölü, Venedik ile Milano arasında bulunan Sirmione kasabasının kıyısında yer almaktadır. Bu göl bir buzul gölü olup birçok açıdan etkileyici bir göldür. Göl, büyük bir göl olmanın yanı sıra Alplerin hemen yanı başında sahip olduğu manzara ve bitki örtüsü çeşitliliğiyle gezginleri büyülemektedir. Kasabanın farklı sahillerinden içine girilerek aynı zamanda yüzülebilen gölün özellikle beyaz renkli kayalıklardan oluşan özel bir güneşlenme ve yüzme kıyısı vardır. Denizlerde ve kumsallarda yapılan bütün faaliyetlerin yapılabildiği bu gölün çevresi hem gezginler açısından hem de yaz turizmi açısından yoğun bir ilgi görmektedir. Doğal güzelliklere meraklı gezginler için bu gölün mutlaka görülmesi gerektiğini söyleyebilirim.