“Okuryazar Mısın(ız) - Okuryazarlık Kültürü”
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Ali Rıza Erdem, kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?
Prof. Dr. Ali Rıza Erdem: Babam sınıf öğretmeni olduğu için ben köyde dünyaya geldim. İlkokulu, köyde birleştirilmiş sınıf olarak okudum. İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Acıpayam’da okudum. 1984 yılında Denizli Eğitim Yüksekokulunu bitirdim. 1986 yılında Millî Eğitim Bakanlığı’nda Bingöl Karlıova Suçatı köyünde sınıf öğretmeni olarak göreve başladım. 1993 yılında Hacettepe Üniversitesinde lisans eğitimimi tamamladım. 1995 yılında araştırma görevlisi olarak Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesinde göreve başladım. 1996 yılında Gazi Üniversitesi’nde yüksek lisansımı, 2002 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi’nde doktoramı tamamladım. 2002 yılında yardımcı doçent, 2009 yılında doçent ve 2014 yılında profesör ünvanlarını aldım. Halen Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitim Yönetimi Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak çalışmaktayım.
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Ali Rıza Erdem; ‘’Okumak, hikayelere dahil olmak, oyun oynarken öğrenmek, sonsuz olasılıklarla yeni dünyalar yaratmaktır.’’ derler ve sizde “Okuryazar Mısın(ız) - Okuryazarlık Kültürü” çok önemli bir başlangıç noktasını işaret ediyorsunuz. Okullarımız açılışı yaklaşırken okuma ve önemini öğrencilerin tamamında başlangıç noktası olarak alırsak, iyi okuma nasıl olmalıdır?
Prof. Dr. Ali Rıza Erdem: Toplumumuzdaki bireylerden, okuma hakkında “okumak gerek”, “okumak insanı geliştirir”, “mümkün olduğu kadar okumaya gayret ediyorum”, “çocuğumun okuması için elimden geleni yapıyorum” gibi çok güzel ve olumlu söylemler duyarız. Ama bu ifadeleri kullanan bireylere “en son okuduğunuz kitabın adını ve ne anlattığını (veya ne anladığınızı) söyleyebilir misiniz?” dediğimizde inanın en son okuduğu kitabı hatırlamayacak birey sayısı o kadar çoktur ki, inanamazsınız. Çünkü en son okuduğu kitap çok büyük ihtimalle okulda eğitim alırken zorunlu olarak okuması gereken ders kitaplarıdır. Bu durum - eğer anne ve baba, öğretmen bilinçli etkinlilerle değiştirmeye çalışmazsa - doğal olarak yeni yetişen nesile de olumsuz bir biçimde yansımaktadır. Bir çok ailedeki kitap okuma durumunu şöyle özetleyebiliriz; “okumak gerektiğini diliyle ifade eden fakat okuma bilinci ve alışkanlığı edinmemiş birey(ler).” Tabi bunun en büyük sorumlusu başta ailede olmak üzere okul(lar)da verilen eğitimdir.
İyi bir okuma, isteyerek ve severek yapılan okumadır. Diğer bir deyişle bireyin kendi iradesi ve isteğiyle bilinçli bir biçimde okumak istediği kitap(lar)ı seçmesi ve okumasıdır. Diğer eylemlerde olduğu gibi zorla yada dıştan motivasyonla birey(ler)e ne kitap okutabilirsiniz ne de okuma alışkanlığı kazandırabilirsiniz. Bu tür etkinlikler “mış gibi” okumayı beraberinde getirmektedir. Zorlama/zorunluluk ve dıştan motivasyon varken kitap okuyor(muş) gibi bir durum söz konusu olur, zorlama/zorunluluk ve dıştan motivasyon ortadan kaldırıldığında kitap okuma olayı ortadan kalkar.
İyi bir okuma alışkanlığının -diğer bir deyişle bireyin kendi iradesi ve isteğiyle bilinçli bir biçimde okuma - kazandırılması okumanın bir öğrenme, eğlenme ve zevk olduğu birey(lar)e yaşattırılarak ve hissettirilerek kazandırılabilir. Bunda örnek alınan modelin etkisi çok büyüktür. Okuma alışkanlığına sahip bir anne ve babanın çocuğu/çocukları fark etmeden ve örnek alarak okuma alışkanlığını kazanacaktır. Aynı şekilde okuma alışkanlığına sahip öğretmenlerin öğrencileri de fark etmeden ve örnek alarak okuma alışkanlığını kazanacaktır. Belirtmekte yarar görüyorum; ders kitapları kaynak ve başvuru niteliğindedir, okuma alışkanlığı kazandırmak için etkisiz elemandır.
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Ali Rıza Erdem; “UNESCO'nun tanımına göre okuryazarlık; Değişik türdeki yazılı kaynakları, kayıtları kullanarak tanımlama, anlama, yorumlama, bir araya getirme, iletişim kurma ve hesap yapma yeteneğidir. Toplumun geniş bir kitlesine hitap edebilmek, bilgisini ve gücünü geliştirerek hedeflerine ulaşması için bireye olanak veren olgudur.” Okuryazar olabilme becerisi aslında şu an ki eğitim sistemimizin çok önemli bir zaaf noktasını işaret ediyor. Öğretmenlerimizin, Alfa kuşağı öğrencilerinin sözcük dağarcığını doğru ve anlamlı zenginleştirme çalışmaları, bu dönemde çok daha büyük önem kazanmaktadır. Öğrencimiz nasıl bir okuryazarlık kültürü kazanırlarsa bu onların geleceğini ve öğrenme ekosistemini olumlu etkiler.
Prof. Dr. Ali Rıza Erdem: Okuryazarlık, terim olarak okumadan çok farklı olmakla birlikte temeli ve kaynağı okumadır. Okuryazarlık özünde okumanın ötesine geçerek “satır aralarını okumak ve anlamak”, “eleştirel bakış açısıyla okuduğunu değerlendirmek”, “okuduğu üzerinde düşünme becerilerini etkili ve işlevsel bir biçimde işe koşmak”, “okumaya dayalı olarak diğer birey(ler)le doğru ve etkili iletişim kurabilmek”tir. Okuryazarlığı bu açıdan ele aldığımızda, okumanın etkili ve işlevsel bir araç olarak bireyin tüm hayatındaki etkinliklere sirayet etmesi söz konusudur.
Okuryazarlığın beraberinde getirdiği kültürün özünde “sorgulama” ve “sorgulattırma” bulunmaktadır. Sokrates’in “sorgulanmamış yaşam, yaşanmamış hayattır” sözü okuryazarlık kültürünün özü olan sorgulamanın önemini çok güzel vurgulamaktadır. Eğer “sorgulama” ve “sorgulattırma” yoksa okuryazarlık kültürü de yoktur. Okuryazarlık kültürü kazanmış bir birey “sorgulayan” ve “sorgulattıran”dır. Eğer birey(ler) okuyor ama olayları ve olguları “sorgulamıyor” ve etkileşimde bulunduğu bireyleri “sorgulattırmıyorsa” o birey(ler)de henüz okuryazarlık kültürü oluşmamıştır.
Okuryazarlık kültürü öğrencilerimize “sorgulama” ve “sorgulattırma” becerilerini kazandırmaktadır. Eğer kazandırmıyorsa ya okuryazarlık kültürü öğrenci(ler)de oluşmamıştır ya da okuryazarlık kültürünü kazandırma biçimi eksik veya yanlıştır. Okuryazarlık kültürü aracılığıyla “sorgulama” ve “sorgulattırma” becerilerini kazanan öğrenci(ler) hem kendi kendine öğrenme konusunda yeterli hale gelecek hem de potansiyelini sonuna kadar kullanarak kendini gerçekleştirmede önüne çıkan engelleri aşabilecektir.
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Ali Rıza Erdem ; “Teknoloji okuryazarlığı bazen, bilgi ve iletişim teknolojisi okuryazarlığı tanımı ile eşanlamlı olarak, teknolojiyi kullanarak bilgi toplama, organize etme, analiz etme ve raporlama becerisi şeklinde tanımlanmıştır (Leu ve Kinzer, 2000)’’ açıklanmıştır. Düşünme ve bilginin bilimsel olarak bireyin öğrenme ve yaşantı içerisinde zenginleştirilmesini nasıl çoğaltabiliriz.
Prof. Dr. Ali Rıza Erdem: Okuryazarlıklardan birisi de “teknoloji okuryazarlığı”dır. Günümüz, bilimin günlük hayatta kullanımı olan teknoloji çağı olduğu için teknoloji okuryazarlığı diğer okuryazarlıklara göre bir adım öne çıkmaktadır. Teknoloji okuryazarlığının temelinde bireyin potansiyelini geliştirerek kendini gerçekleştirmede teknolojiyi etkin ve işlevsel bir biçimde kullanması yatmaktadır. Bunu gerçekleştirebilmesi için bireyin günlük hayatında teknoloji kullanırken düşünme becerilerini (eleştirel düşünme, problem çözme vb.) etkin ve işlevsel bir biçimde kullanması gerekmektedir. Bunu gerçekleştirebilen birey hem öğrenme ve hem de günlük hayatındaki etkinliklerde etkili olabilecek, teknoloji aracılığıyla kendisini yönlendirmek veya kullanmak isteyenlere fırsat vermeyecektir.
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Ali Rıza Erdem; sınıf dışı öğrenme etkinlikleri ile okuryazarlık becerileri nasıl olumlu olarak çoğalır? Öğrenme için oluşturan öğrenme ekosistemi içerisinde neler olmalıdır?
Prof. Dr. Ali Rıza Erdem: Sınıf dışı etkinlikler en az sınıf içi etkinlikler kadar önemlidir (bazı görüşlere göre de sınıf içi etkinliklerden daha da önemlidir). Sınıf dışı etkinlikler, öncelikle sınıf içi etkinliklerle kazandırılamayan bilgi, tutum ve becerilerin kazandırılmasını sağladığı için çok önemlidir. Özellikle belirtmek gerekir ki sınıf dışı etkinliklerde birey sanal bir ortamda değil, gerçek bir dünyadadır. Bu durum oldukça önelidir. Çünkü sınıf içi etkinliklerde amaca uygun oluşturulmuş bir ortam(lar) varken, sınıf dışı etkinliklerde amaca uygun ortam(lar)ın seçilmesi ve oraya gidilmesi söz konusudur. Bu nedenle sınıf dışı etkinliklerde, okuryazarlık kültürünün özü olan “sorgulama” ve “sorgulattırma” becerilerini kazandırmaya yönelik etkinliklerin yapılabileceği ortamların seçilmesi gerekmektedir. Buna yönelik olamayan sınıf dışı etkinlikler okuryazarlık kültürünün birey(ler)e kazandırılmasında etkisiz kalacaktır.
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Ali Rıza Erdem ; “Öğrenme cehaletini aşmanın yolu, tüm alanları için okuryazarlık becerisi uygulama becerisidir.” diyerek öğrencilerimiz için yeni bir öğrenme alanı belirlesek, bu alanı neler yaparak zenginleştirebiliriz?
Prof. Dr. Ali Rıza Erdem: Okuryazarlık, aslında hayatın merkezindedir ve birey(ler)in okuma aracılığıyla potansiyelini sonuna kadar geliştirerek okumanın faydalarını en üst seviye çıkarabilmedir. Okuryazarlık, birey(ler)e sadece kendi kendine yeni öğrenmeleri gerçekleştirebilmesini değil, aynı zamanda öğrendiklerini potansiyelini geliştirmede ve günlük hayatındaki eylemlerde etkin ve işlevsel bir biçimde işe koşabilmesini sağlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında, okuryazarlık bireyi her açıdan sarıp sarmalamaktadır. Eğer birey(ler) okuryazarlık becerisini edinmemişse, hayatını ya rüzgârın önündeki yaprak misali bir o yana bir bu yana savrularak rasgele ya da başkalarının yönlendirmelerine – daha da kötüsü isteklerine ve emirlerine – göre yaşamaktadır.
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Ali Rıza Erdem, değerli görüşlerinizi bizimle paylaştığınız için hem Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi ailesi adına hem de okuyucularımız adına çok teşekkür ederiz.