Yeniden Başlamak…

Siyaset Bilim - Doç. Dr. Ali Baltacı

Yeniden Başlamak…

Bir şeylere yeniden başlamak mümkün müdür? İnsan her şeyi bırakıp yeni bir hayata başlayabilir mi? Yaşadıklarımızın ne kadarını hatırlar ve ne kadarını unuturuz? Anılardan sıyrılmak mümkün müdür?

İnsanlık asırlardır yukarıdaki soruların yanıtını arıyor. Çünkü bir yerlerde bir şeyleri hep eksik ya da fazla yapıyoruz. İnsanları kırıyor, üzüyor veya üzülüyoruz. Yapmak istemediğimiz şeylerle dolu belleklerimiz… Peki tüm bunları unutmak ne derece mümkün?

Freud, Roma, Londra ve İstanbul gibi bin yıllardır var olan şehirlerin yıkılarak yenilendiğini, toprağın altında yıkık binalardan oluşan bir mezarlık yattığını söyler ve bu şehirleri insana benzetir. Gerçekten de insanın her geçen gün çoğalan bir anı koleksiyonu var ve giderek yeni anılara yer açabilmek için önemsiz bulduklarımızdan vaz geçiyoruz. Elbette her anımız değerli ancak bazılarına daha çok değer veriyoruz… Mesela kırılmışlıklarımızı, yaralanmışlıklarımızı veya bize yapılan kötülükleri unutmaya daha az meyilliz. İyi şeyler ise daha sıcak bir etki bıraksa da çabuk unutuluyor; çünkü iyi hatıraların verdiği hazzı sürekli yaşamak istiyoruz. Oysa hazza ulaşmak için vazgeçtiğimiz şeyler iyi anılarımız…

İnsanların kötü olayları gerilerinde bırakması oldukça zor. Bunun için unutma terapileri yapılıyor. Zamana bırakılıyor çoğunlukla ya da mantıklı açıklamalar arayarak kötülüğü başka şeylere bağlamayı tercih ediyoruz. Ancak çok azımız geçmişini ardında bırakıp yeni bir hayat kurmayı başarıyor. Çünkü bir yerlerde geçmişle olan bağımızı korumak ve bizi yeni bir hayat kurmaya iten motivasyon kaynaklarını canlı tutmak istiyoruz. Buna ise dar anlamıyla “kin” diyelim. Elbette çok sert bir kavram kin. Ancak anılarımızı canlı tutmak için başvurduğumuz temel mekanizmalardan birisi, belki en güçlüsü…

Kin, elbette beraberinde intikam duygusunu da getiriyor. Bize kötülük yapan veya canımızı yakan kişiye beslediğimiz kin er ya da geç bir çeşit intikam arayışına eviriliyor. Çünkü intikam alınca o kötülüğü ortadan kaldırmış oluyoruz; belki bize yapılan kötülüğün başkasına da yapılmasını engellediğimizi düşünüyoruz.

Ne şekilde olursa olsun içimizdeki kötü anıları baskıladığımızda somatik tepkilerle karşılaşmamız da mümkün… Uykusuzluk, iştahsızlık ya da vücutta çıkan çeşitli yaralar; hatta ülser ve kanser gibi daha zor durumların bu kötü duygularla ilişkisi olduğu düşünülüyor. Elbette her kötü olay sizi kanser yapar demiyorum ama yaşam kalitenizi düşüreceğinden kuşkum yok.

Çalışan, üreten ve diğerlerinden farklı şekillerde kendini ifade eden, deyim yerindeyse başarılı ve parlak insanların düşman kazanması kadar normal bir şey yok. Bu düşmanlar her şekilde sizi bulunduğunuz yerden düşürmek ve size zarar vermek için uğraşıyorlar. Kötülük tam da bu noktada ortaya çıkıyor; hatta bunların çoğu yüzünüze gülerken aslında arkanızdan işler çeviriyor. İş yaşamında karşılaştığınız sorunları düşünün, kaç tanesi gerçekten sizinle ilgili… Hakkınızda yapılan dedikoduların ne kadarı gerçekten haklı gerekçelere dayanıyor… Kıskanıldığınızı bilmek ve zamanı gelince birilerinin size misilleme yapacağından emin olmak sizi nasıl hissettiriyor… İşte bu ve benzeri durumlar bizde kötü yaşantılar oluşmasına neden oluyor. Tam da burada “savaş ya da kaç” refleksi devreye giriyor.

Savaşmak zor; çünkü kötü anıları bellekten silmekten öte, bunlara sebep olanlarla aynı ortamda kalıp onların kötülüklerine her gün maruz kalmak yoruyor insanı… Ayrıca bir süre sonra kötülük artarak sizin baş edemeyeceğiniz noktaya tırmanabiliyor. Bu durumda ise kaçmak mantıklı bir seçim oluyor. Kaçmaktan kastım: yeniden başlamak…

Elbette her şeye yeniden başlayamazsınız. Biten bir evlilik, bitmiştir ve “ex’ten next olmaz” diye bir tabir vardır. Yani geçmişte deneyip sonuç alamadığınız şeylere ikinci, üçüncü şans vermek zaman kaybıdır. Hem ilişki hem iş hem arkadaşlık ya da sadece daha önceki bir deneyiminiz olsun, bir kez deneyip beğenmediğiniz bir şeyi yeniden denemek yerine yeni bir başlangıç yapmak akıllıcadır. Diyelim X marka bir araçla kötü bir kullanım deneyiminiz oldu, her ay sanayiden çıkmadınız ve bu sizi yordu; aynı arabanın bir üst modelini almayı düşünmezsiniz bile… Aynı şeyi ilişkilerde de yaşarız. İmaj duygumuz o seviyede gelişmiştir ki deneyimlerimize ve hatta diğerlerinin deneyimlerine göre hareket ederiz. Bu da bize olumlu veya olumsuz bir yaşam olarak döner.

Yeniden başlamayı başarabilenler de var elbette… İsimleriniz, yüzlerini, cinsiyetlerini, dinlerini veya ait oldukları grupları veya mesleklerini değiştirenler her zaman olacak. Bunlar toplumdan dışlanma riskini bildiklerinden sosyal çevrelerini de değiştirirler. Mekân değişimi, ruh haline yansır ve bir süre kendilerini iyi hissederler. Ancak zamanla aynı hataları yapmaya devam ederler; çünkü yer değiştirseler de zihniyetleri aynı kalmıştır. Birkaç yıl önce bir lisede görev yapan oldukça toksik bir okul yöneticisi tanımıştım, daha doğrusu ben müfettiştim ve o da soruşturduğum kişi idi. Yöneticiliği o denli içselleştirmişti ki çevresindeki herkesi kölesi sanıyor ve o ne derse herkesin ona itaat etmesini istiyordu (müdürün bile). Zamanla önce öğretmenler, sonra okuldaki diğer idareciler ve hizmetlilerde dahil olmak üzere herkesle sorun yaşadı, soruşturmalık oldu. Çevresinde kendisi gibi dışlanmış birkaç öğretmenle birlikte herkese saldırmaya, hakaretler etmeye ve çeşitli gariplikler yapmaya başladılar (öğrencilerle okulda sigara ve içki içmek, erkek öğretmenlerle kadınlar tuvaletinde cinsel ilişki yaşamak veya okulun ses sisteminden cinsel içerikli fıkralar anlatmak gibi…) Onlarca soruşturma ve dava açıldı hakkında, ancak her seferinde belki yeni okulunda bu yaşadıklarını unutur ve yeniden başlar denilerek yer değiştirme cezası ya da ödülü uygulanıyordu. Pek tabi ki siyasi bir figür tarafından korunuyordu ve bu durum kendisine ceza vermeye yeltenen herkeste tedirginlik uyandırıyordu. Bu şahıs zamanla gittiği tüm okullarda benzer bir kaderi yaşadı… Kendisine şunu telkin etmiştim: “düşüncelerini değiştirirsen yaşamın değişir”. Elbette beni anlamadı ve bana da hakaret etti ama olsun, bu sözümü bir gün anlayacağını umdum hep. Bu soruşturma kanallı yeniden başlatma merasimleri o kadar çoktu ki zamanla bende bir insan kaç kez yaşama yeniden başalar diye düşündüm. Bir, iki ya da onlarca kez tayin isteyip yeni bir okula gidebilecek öğretmenlerin bu deneyime ne kadar katlanabilecekleri ya da kendilerini her seferinden yeniden tanıtmanın, birileriyle yeniden arkadaşlık kurmanın bir bedeli olacaktı elbette… Bu sebeple uzun bir zaman bu okul yöneticisini takip ettim; aklımda hep şu soru vardı: “acaba düzelebilir mi?” … Ama düzelmedi, hatta daha da radikalleşti (okulu yumurta yağmuruna tutarak tüm pencere camlarını kırmak, velilerle cinsel ilişki yaşamak, öğrencileri öğretmenler aleyhinde kışkırtmak gibi…).

Yukarıda anlattığım öykü aslında yeniden başlama isteğimizin mümkün ama zor bir iş olduğunu kanıtlar nitelikte. İş yerinde veya özel yaşantımızda başımıza ne gelirse gelsin her zaman bir şeyleri telafi etmek mümkün. Her zaman bir çıkış yolu var ve bu yol aslında sanıldığı kadar karmaşık değil. Sadece kendiniz olun ve iyi şeyler düşünün. Bu noktada evrene mesaj gönderin vs. metafizik şeylerden bahsetmiyorum elbette. Ama pozitif olmak, iyi düşünmek ve dürüst davranmak aslında yaşadığımız onlarca sorunun bir daha tekrar etmesini önleyecektir.

Her şey geride bırakılabilir mi?

Evet bırakılabilir. Ama bunun için anlık bir karar vermek yerine, yani her şeyi bir anda terk etmek yerine, sizi üzen veya kıran anılarla yüzleşmeniz gereklidir. Bu yüzleşmede şunu sorun kendinize, bu kişi bana bunu neden yapmış olabilir? Ya da bu yaptığıyla bana nasıl bir ders vermek istiyor olabilir? Size kötülük yapanla yüz yüze gelmeden, kendi içinizde başınıza gelen kötülükle yüzleşmeniz işinizi kolaylaştıracaktır. Çünkü doğrudan yüzleşmek, meydan okuma anlamına gelir ve düşmanınız olan kişiyi size daha fazla kötülük yapması için kırbaçlar. Bir örnekle ifade edeyim. Diyelim bir okuldaki yönetici sizin ona söylediğiniz ve gizli kalmasını istediğiniz bir şeyi diğer öğretmenlere söyleyerek hakkınızda dedikodu yaptı. Bunu öğrendiniz ve yanına giderek durumu sordunuz. Muhtemelen yaptığını reddedecektir veya tüm cesaretini toplayarak sizinle yüzleşecek ve yaptığını haklı çıkarmaya çalışacaktır. İkinci ihtimal çok nadir görülür, çünkü kimse diğerini alenen düşman edinmek istemez. Bunun yerine kaçamak cevaplarla durumdan sıyrılmaya çalışır.

Yakın zamanda bir arkadaşımın başına gelen kötü bir olayda karşı taraf o denli kötü niyetli ve aleni bir yıpratma politikası izledi ki bu arkadaşa yeniden başlama fırsatı dahi vermediler. Ondan aldıkları itiraflarla yaşam alanını ve stratejik hareket imkanını, başka bir deyişle iş değiştirmesini, engellediler. Bu kötücül yaklaşımın tek bir açıklaması olabilir: “sana yaşam hakkı vermeyeceğiz ne burada ne başka bir yerde”. Böylesi davranışlarla çokça karşılaşırız. Trafikte, okulda, iş yerinde veya ilişkilerimizde yaşadığımız şiddetin gerisinde de bu zihniyet vardır. “Ya benimsin ya toprağın” veya “ya sev ya terk et” gibi iki kutuplu seçeneklerle sınırlanmış zihniyetlerin size yeniden başlama fırsatı vermeyeceği açıktır. Oysa gerçekten dürüst olup karşıdakini de dürüstçe mücadeleye çağırdığınızda aslında ortada bir savaş veya terk edecek bir neden olmadığını görürsünüz. Birileri size ikinci bir yaşam şansı vermedi diye sizin onlardan intikam alma girişiminize ise değinmiyorum bile… Kısasa kısas…

Anılardan sıyrılıp yeniden başlamak yerine onları yazarak unutmak da mümkün. Günlük tutmak, acıları azaltarak başa çıkma ihtimalimizi artırır. Ayrıca gelecekte yazdıklarımızı okuyarak o dönemde yaşadıklarımızı diri de tutabiliriz. Yaralar kapanmaz ama en azından kanamasına engel olup bu yaranın bizi daha kötü bir noktaya çekmesine engel olabiliriz. Son dönemde üzerinde çalıştığım bibliyoterapi aslında tam da bu. Acıları okuyarak ve yazarak unutup yeni bir hayata başlamak… Elbette sıradan kitaplar veya şiirler değil, her bir kitap sizin ruh halinize göre seçiliyor ve siz okudukça yeni bir kitap listesi önünüze geliyor. Bu öyle sosyal medyadan yayın yapan edebiyat gurularının önerdiği okuma listelerinden çok farklı ve çok özel bir terapi. Elbette okumayı ve yazmayı sevenler için tam bir kaçış imkânı sunuyor; ancak bizim ülkemiz gibi kitabın az okunduğu, kitapların pahalı olduğu veya sadece sınav kitaplarının satış rekorları kırdığı bir ortamda bibliyoterapiyle bir şeyleri düzeltmenin zorluğu ortada…

Yeniden başlamak için her şeyi yeniden başlatmanız gerektiğini unutmayın. Eşiniz, işiniz, aileniz ve tüm sevdiklerinizden uzaklaşmak zor geliyorsa yeniden başlama ihtimaliniz de o derece zordur. Bu elbette Spinoza veya Schopenhauer ya da Nietzsche tarzı bir münzevilik değil. Diğerlerinden mümkün olduğunca uzaklaşıp onların toksik etkilerinden olabildiğince sıyrılmak…

Ben defalarca yeniden başladım… Siz de yapabilirsiniz, sadece anılara odaklanıp değişmeye cesaret edin yeter…