Prof. Dr. Metin Becermen ile ''İNSAN DOĞASINA İLİŞKİN DÜŞÜNCELER'' üzerine söyleşi

Eğitim Bilimleri - Hasan Güneş

İNSAN DOĞASINA İLİŞKİN DÜŞÜNCELER
Hasan Güneş: Sayın Prof. Dr. Metin Becermen, öncelikle Nirvana Sosyal Bilimler sitesi adına söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Prof. Dr. Metin Becermen: İlk ve orta öğrenimimi Bitlis’te, lise öğrenimini ise Bursa’da tamamladım. Çeşitli işyeri ve fabrikalarda işçi olarak çalıştıktan sonra Çankırı Meslek Yüksek Okulu’nda okudum. Kazandığım hayat deneyimiyle birlikte lisans eğitimini 1993-1997 yılları arasında Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde yaptım. Yüksek Lisans eğitimimi aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Anabilim Dalı’nda 1998-2001 yılları arasında tamamladım. Doktora eğitimini ise 2002-2009 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Anabilim Dalı’nda yaptım. 1999-2002 yılları arasında Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde, 2002-2009 yılları arasında ise doktora eğitimi için gittiğim Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak görev yaptıktan sonra tekrar Uludağ Üniversitesine döndüm ve 2012 yılı Nisan ayına kadar Doktoralı Araştırma Görevlisi olarak çalıştım. 2012 yılı Nisan ayında Yardımcı Doçent, Haziran ayında Doçent, Ocak 2020 tarihinde de Profesör unvanı aldım. Halen Bursa Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktayım. 2002-2017 yılları arasında Kaygı Dergisi’nin editörlüğünü yürüttüm. Kitaplarım: MKM Yayınları’ndan çıkan Felsefi Bir Serüven (2011) ile Sentez Yayıncılık’tan çıkan Felsefe Tarihi II (2013, Ali Taşkın ile birlikte), İzler ve Patikalar (2017), Foucauldian Perspectives(2021 E-Kitap) ve Philosophy Writings (2021 E-Kitap).

Hasan Güneş, insan doğasının oluşumunda kalıtımsal özellikler kadar çevresel koşulların etkisi önem arz etmektedir. Bu görüşü benimsediğinizde çağdaş insanın niteliklerini artırmak bakımından çevresel koşullar nasıl olmalıdır?
Prof. Dr. Metin Becermen:İnsan doğası derken biz insana ait olanakları anlıyorum. Bu çerçevede insani olanakların (elbette “olumlu” olanakların) geliştirilmesini önemli görüyorum. İnsanın doğası bir anlamda insanın olanaklarıdır. Bunlar da “olumlu” veya “olumsuz” olabilir. Bu şekilde baktığımızda insanın olanakları diğer canlılardan farklı olarak sadece insanda bulunan özellikler(i)dir. Bu özelliklerin taşıyıcısı her insan teki, yani kişi(ler)dir. İnsanın bu özelliklerinin/olanaklarının birçoğunu hayata geçirebilmesi, gerçekleştirilebilmesi için ona uygun koşulların olması gerekir. İnsandaki özelliklere/olanaklara kalıtımsal özellikler diyebilirsek eğer bunlara da “çevresel koşullar” diyebiliriz elbette. Özgür bir kişi olabilmesi, “yaratıcı” düşünceler ortaya koyabilmesi, her şeyden önce “düşünebilmesi”, eleştirel bakabilmesi için buna uygun bir eğitimin, buna uygun bir kültürel ortamın olması gerekir. Bu şekilde çağdaş insanın niteliklerini artırmak mümkün olabilir.

Hasan Güneş:insan doğasına ilişkin görüşlerimiz, başkasını/başkalarını nasıl, neden ve ne için ilgilendirmektedir?
Prof. Dr. Metin Becermen:İlk soruya verdiğim yanıtta konuyla ilgili bir değerlendirme yapmıştım. Eğer birlikte yaşamanın zeminini arıyorsak ve bu zemini oluşturmaya çalışıyorsak, öncelikle insana/insan doğasına dair bir belirleme yapmamız gerekmektedir. Eğer insandan sadece belli bir ideoloji çerçevesinde bir şey anlayacaksak o zaman birlikte yaşayabilmenin bir zemininin de oluşturamayız. İnsanı kendi ideolojimiz, kendi dünya görüşümüz çerçevesinde görüp sadece o yönde bir belirleme yapıp bunu da başkalarına dikte ettiğimizde orada özgürlüklerin, eleştirel bakışın yeşermesini/yerleşmesini beklemek doğru olmaz. Daha ziyade biat eden insanlardan oluşan bir kitle olur burada. Bu kitleye de her şey yapılabilir ve/veya yaptırılabilir. Başkasını/Başkalarını düşünmeden, onların varlığını yok sayarak yaşamak toplumu, yaşamı bir yere götürmez, götürmüyor. Bu yüzden (eleştirel) aklı, eleştirel düşünmeyi geliştirecek bir perspektif gerekiyor. Bunu yaparak başka bir yaşamın, başka bir yaşama biçiminin olabileceğini görebiliriz. Bu yaşam(a) biçimini hayata geçirdiğimizde dünya, şimdi olduğundan, daha farklı ve daha yaşanabilir olacaktır.

Hasan Güneş:Bu günümüzü önemli ölçüde sosyal ilgiye borçluyuz. Gelecek toplumlarda da sosyal ilgiye gereksinme olacağı ve baskın, belirleyici olacağını düşünüyor musunuz? Kısaca açıklar mısınız?
Prof. Dr. Metin Becermen:Elbette belirleyici olacaktır. İnsanların biribirleriyle ilişkilerinin niteliğini belirleyecek olan da budur. İçinde bulunduğumuz şu dönemde dayanışmanın, birlikte iş yapmanın yerine “bireysel çıkarlar”ın ön plana çıkarıldığı bir gerçek. İnsanlara boş umutlar ile mutluluk elde edebilecekleri çeşitli vesilelerle söyleniyor. Buna göre her bireyin “kendini kurtarmanın” yolunu bulmak için çaba sarf ederse mutlu olacağı dile getirilmektedir. Medyada, sosyal medyada ön plana çıkanlara baktığımızda bunu görebiliriz. Erdemli olmak yerine “bencil” olmak, sadece kendini, kendi çıkarını düşünmek günümüzü ifade eden bir yaşam(a) biçimi. Oysa insanlar başkalarının mutlu olmadığı bir dünyada kendilerinin de mutlu olamayacağını eninde sonunda anlayacaklar diye düşünüyorum. Bu belki hemen olmayacak, ama kendileriyle er veya geç bir hesaplaşmaya girdiklerinde bunu görebileceklerdir. Buradan başkalarının sorunlarına, acılarına duyarlı bir yaşam pratiği ortaya koyabilmek ve başkalarıyla dayanışmanın zeminini oluşturmak mümkün hale gelebilir. Her şey başkalarını ve onların hayat ile kurdukları bağı anlamaya çalışmakla başlar. Anlamak diyalog kurmaya götürür bizi. Bu şekilde bir dayanışma ruhuyla başka bir yaşam(a) biçimi hayata geçirilebilir. Başkalarıyla birlikte yaşayabileceğimiz, her bir yaşamın değerinin farkında olarak eyleyeceğimiz bir dünya mümkün!

Hasan Güneş:Uygarlık tarihinde gelişimin bir parçası olarak akıl mı? Yoksa duygu mu ön planda olmuştur? Nedenlerini açıklar mısınız?
Prof. Dr. Metin Becermen:Genelde düşünce tarihinde akıl ile duygu çatışması olduğu yollu bir dile getiriş bulunmaktadır. Ancak böyle bir çatışmanın olduğu söyleminin pek doğru olmadığını söylemek gerekiyor. Öncelikle akıldan benim anladığım şey “akıl yürütmek”tir. Yani bir ilke koyup düşünmektir. Bu ilke de bir “logos”tur. Burada önemli olan ilkenin/logosun bilgisel değeridir. Bu işi yaparken de “akıl” mı yoksa “duygu” mu iş başında orasını bilemiyorum; doğrusu bu çok da önemli görünmüyor. Önemli olan ilkeye/logosa uygun bir dile getirişte bulunmaktır. Yani nesne alanını iyi belirlemek ve buna uygun bir konuşma yapmak, bir dile getiriştir. Elbette bu sadece dile getirişte kalmamalı eylem alanına ilişkin değerlendirmeleri de kuşatmalı ve eylemeye de dönüşebilmelidir. Uygarlık kavramını da buradan hareketle düşünmek gerekir. Bilgiye, birbirini anlamaya, diyaloga, eleştirel bakışa, çokluğa dayanan, bu temelde oluşan, oluşturulan bir yaşam.

Not: Logos’tan akılla giden bir konuşmayı, bir dile getirmeyi anlıyorum. Logos’un söz anlamını bu çerçevede düşünüyorum. Logos’un farklı anlamları da olduğunu belirtmek gerekiyor: düşünme, yasa gibi.

Hasan Güneş:İnsan doğasına dair hangi düşünme yöntemini çağdaş toplumları yaratacağı ve gelecekte kullanılacak düşünme yöntemlerinin neler olacağına dair görüşleriniz nedir?
Prof. Dr. Metin Becermen:İnsanı, her şeyden önce, bir olanaklar varlığı olarak gören ve bu olanaklarını (elbette “olumlu” olanaklarını) hayata geçirebilmesinin zeminini sağlayacak bir eğitim ve kültür modelini ortaya koyan bir düşünme ve eylem yöntemi yeni ve çağdaş bir toplumu yaratabilir. Bu da eleştirel bir düşünme geleneğinin hakim olması demektir. Eleştirel bir ortam, eleştirel düşünme olmadan özgür kişiler yetişemez. Özgür kişilerin yetişmediği, özgür kişilerin olmadığı yerde “çağdaş toplum” nasıl mümkün olabilir? Bu nedenle eleştirel düşünme, eleştirel bir toplum modeli ile farklı bir kültür, farklı bir yaşam inşa edilebilir.

Hasan Güneş:Sayın hocam nirvanasosyal.com adına yaptığımız insan doğasına dair söyleşide aydınlatıcı bilgiler sunduğunuz için teşekkür ederim.