BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ VE ÇOCUK

Fikir Yazıları - Hanife Duygulu

BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ VE ÇOCUK
Bilişim teknolojilerinin hayatımıza girme tarihi çok eski olmamakla birlikte hayatımızdaki yeri yadsınamaz bir gerçektir. Her gün bambaşka bir bilgiye, her gün bir önceki günün bir kat daha ilerisine uyanırken, çocukların hayatında bilişim teknolojilerinin yeri tam olarak nerededir?
Z kuşağı ve hatta artık Alfa kuşağı ile karşı karşıyayız, bu çocuklar böylesine bir çağın içinde doğduklarından çocukları dijital ortamlardan soyutlamak mümkün değildir. Marc Prensky’ye göre çocuklar “Dijital Yerli” bizler ise “Dijital Göçmen” olarak tanımlanmaktayız. (Marc Prensky “Dijital Yerli” ve “Dijital Göçmen” kavramlarını ilk kez kullanarak literatüre geçmiş bir eğitimcidir.)
Prensky kuşaklar arasındaki farkı şöyle tanımlamıştır: 20. yüzyıl sonlarından itibaren yeni bir nesil yetişmeye başladı. Özellikle 2000’den sonra doğan çocukların farklı bir dünyaya doğduğu ise su götürmez bir gerçektir. Bununla beraber yeni beklentiler oluşmaya başlamıştır. Bu beklentiler şu an karşımıza çıkan gerçeklerlerdir. Bu çağın içinde doğan çocukların erken yaşlardan itibaren telefon, tablet ve bilgisayarlar hayatlarında önemli bir yer edinmiştir. Bu teknolojik cihazlar özellikle okul çağındaki çocukların ve hatta daha küçük yaştaki çocukların yakın arkadaşı konumunu almıştır. Çocuklar kendilerini her şeyden soyutlayıp bu renkli ve hızlı akan hayatın içinde kendilerine bir yer yapmışlardır. Kızdıklarında sevindiklerinde ve hatta üzgün olduklarında burada kendilerini teselli etmektedirler. Birçok kaynakta çeşitli bilgiler yer almaktadır. Bir kesim iki yaşından itibaren çocuklar kontrollü olarak dijital materyalleri kullanabilir derken bazı kaynaklar da üç yaşın bile erken olduğunu belirtmektedir.
Küçük yaştan itibaren dijital dünyadaki ortamlara maruz kalan çocuklarda birçok olumsuzluk tespit edilmiştir. Bunlar sadece fiziksel boyutta değil farklı hastalıkların da habercisi olduğu konusunda ip uçları vermiştir. Küçük yaştan itibaren telefon tablet gibi cihazlara maruz kalan bireyler bu durumu devam ettirmekte, ardından da bu yönde kalıcı davranışlar kazanıp bağımı hale gelmektedir. Çevrenizden aşinasınızdır, bu durumu doğrulayan birkaç örnekle mutlaka karşılaşmışsınızdır. 5-6 aylık bir bebeğin hiç yabancılık çekmeden telefona dokunmasına, telefon ekranındaki renkli görüntülerin ilgisini çekmesine çoğu zaman şaşırır, “bu nasıl olabilir?” diye hayret ederiz. Gelişimin en kritik dönemi 0-6 yaş aralığıdır. Bu evre çocuklara davranış kazandırmanın ve yetişkinlik temellerinin en sağlıklı şekilde atılacağı dönemdir. Bu dönemdeki çocukların bilişim teknolojilerine erişiminde sınırsızlık ve kuralsızlık söz konusu olmamalıdır. Çocuklara tanınan sınırsız süre ve kuralsızlık ileride yaşanabilecek büyük tehlikelere zemin hazırlamaktadır. 6 yaş sonrası kazandırılacak davranış ya da kurallar 0-6 yaş evresindeki gibi etkili ve kalıcı olamayacaktır. Bunun içindir ki uzmanlar erken yaş eğitimine önem vermektedir.
Küçük yaştan itibaren dijital ortamlarda geçirilen zamanın kontrol edilmemesi ve kurallar geliştirilememesi çocukları teknoloji bağımlılığına itmektedir. Peki nedir bu bağımlılık? “Bağımlılık; kişinin kullandığı bir madde, alkol, nesne veya yaptığı bir davranış (eylem) üzerinde kontrolünü kaybetmesidir. Kontrolsüzce kullanılan her madde ya da gerçekleştirilen her davranış bağımlılık oluşturma riski taşır. Kişiler hayatta birçok şeye karşı bağımlı olabilir. Alkol, sigara, kumar, teknoloji, herhangi bir eşya veya davranış örnek olarak sayılabilir.
Çocukların bağımlılık sayılabilecek davranışları çocuklar dikkatle gözlemlenerek anlaşılabilir. Bu konuda ebeveynlere önemli görevler düşmektedir.
Yapılan araştırmalar ışığında dijital araçları sıklıkla ve uzun süreli kullanan anne ve babaların çocuklarında oluşabilecek bağımlılık riskinin dijital araçları kontrollü kullanan ailelere göre iki kat daha fazla olduğu söyleyebiliriz. Uzmanlar bu durumun çocukların ilk aylardan itibaren çevreyi gözlemlemeleriyle birlikte, rol model olarak anne babayı örnek almasından kaynaklandığını ifade etmektedirler.
Yapılan araştırmalar teknolojinin aşırı kullanımının birçok olumsuzluğa neden olduğunu ve bunun faturasını da çocuklar ve gençlerin ödediğini bize göstermektedir.
Telefon-tablet sahibi çocukların %75’i yatak odalarında da telefon ve tabletlerini kullanmaktadır. Bu durumdaki çocuklar uykusuz kalmakla birlikte, ebeveyn denetiminden uzakta erişim sağladıkları içerikler nedeniyle risk altına girmektedirler. Zihinsel gelişimini tamamlamayan çocuklar daha gerçek dünya ile tanışamadan sanal dünya ile tanışmakta; haliyle de bu durum çocukların gerçek ile sanal dünya arasında bağ kuramamasına neden olmaktadır. Çocuklar gerçek hayattan soyutlanmakta ve insanlarla iletişim kurmakta zorlanmaktadır. Bu durumdaki çocuklarda dil ve konuşma becerilerinde gerilik meydana gelebilir; uykusuzluk, göz hastalıkları, duruş bozuklukları, zihinsel yorgunluk, radyasyona maruz kalma gibi durumlar gözlenebilir. En önemlisi de teknoloji bağımlılığı ortaya çıkabilir. Çocuklukta oluşan teknoloji bağımlılığı ise ergenlik döneminde içe kapanmaya, etkinliklere katılmak istememeye, aile ve arkadaş ilişkilerinde bozulmaya neden olmaktadır.
Çocukların isteklerini yerine getirirken bazen kararsız kalınan zamanlar olabilir, bu durumlarda dikkatle düşünmeli doğru çözümleri üretmeliyiz. Çocukları ödüllendirmek davranış açısından olumlu etkiler yaratırken çocukların her istediğini almak ya da söylediğini yapmak çocukları doyumsuzluğa, süresizliğe ve kuralsızlığa itmektedir. Tüm bu teknolojik araçlar süreli, amaçlı ve kurallı kullanıldığında iletişimi hızlandırmak yanında her türlü bilgiye erişimi de sağlar, hayatımızı kolaylaştırır.
Çocukların ve gençlerin teknoloji takip edip uyum sağlama becerisi yetişkinlere oranla daha fazladır. Dijital araçları kullanmak üst düzeyi beceri gerektirmemektir. Çocukların ve gençlerin kullandığı araçları kullanmak ya da uygulamalara aşina olmak çocukları ve gençleri takip etmek açısından çok önemlidir. Çocuklarla birlikte yapılan bir sözleşme de faydalı olacaktır. Teknoloji kullanımında en önemli husus ise; süre gözetmeden, kuralsız ve amaçsız bir şekilde bilişim teknolojilerine erişimin nasıl bir sonuç doğuracağını göz önünde bulundurmak ana noktadır.
Bu konularda uzman olmak değil, çoğu zaman temelde düzeyde öğrenmek-araştırmak bile yeterli olacaktır. Çocukların da bu ortamda birer uzman değil kullanıcı olduğunu bilmek, bunu unutmamak gerekir.