“EĞİTİMDE YENİ ARAYIŞLAR: MEB’İN YENİ EĞİTİM MÜFETTİŞLİĞİ YÖNETMELİĞİNE BAKIŞ ” RÖPORTAJI

Eğitim Bilimleri - Cemil KURT

“EĞİTİMDE YENİ ARAYIŞLAR: MEB’İN YENİ EĞİTİM MÜFETTİŞLİĞİ YÖNETMELİĞİNE BAKIŞ ” RÖPORTAJI

Cemil KURT: Sayın Prof. Dr. Burhanettin Dönmez, “Eğitimde Yeni Arayışlar: MEB’in Yeni Eğitim Müfettişliği Yönetmeliğine Bakış” röportajımızı kabul ettiğiniz için şahsım ve Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi adına çok teşekkür ediyorum.
Sayın Hocam, Millî Eğitim Bakanlığı Eğitim Müfettişleri Yönetmeliği 1 Mart 2022 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Yönetmeliğe baktığımızda müfettişlik uygulamalarına yeni süreçler getirdiği görülmektedir. Söyleşimizi bu sınırlılık üzerine tutarak sorularıma geçiyorum.
Cemil KURT: Sayın Hocam, Müfettişlik bir uzmanlık mesleği olarak tanımlanmaktadır. MEB yeni yönetmeliğinde Eğitim Müfettişliği çerçevesini kurumların rehberlik, denetim, araştırma, inceleme ve soruşturma hizmetlerini planlamak ve yürütmek olarak çizmektedir. Bu bakımdan ele aldığımızda yeni yönetmeliğin eğitim müfettişliği çerçevesini yeterince çizdiğini söyleyebilir misiniz? Yeni yönetmeliğin müfettişliğin sınırlarını tanımladığı noktada eksiklikleri var mıdır? Nelerdir? Siz eğitim müfettişliğini nasıl tanımlamak istersiniz?
Prof. Dr. Burhanettin DÖNMEZ: Evet, söz konusu yönetmelikte ve daha önceki yönetmeliklerde de müfettiş tanımı müfettiş rollerinden hareketle yapılmaktadır. Bu yönetmelikte de müfettiş rolleri ve görevleri aynı şekilde rehberlik, denetim, araştırma, inceleme ve soruşturma olarak belirtilmiştir. Ancak, yönetmeliğin lafzına bakıldığında önce rehberlikten söz edilmekle birlikte, hangi amaçla müfettiş alındığına, yazılı ve sözlü sınavların içeriğine bakıldığında soruşturmanın en önemli ve tek görev olarak algılandığı anlaşılmaktadır. Yönetmelik yeni olmakla birlikte, hazırlama sürecinde konuyla ilgili bilgi birikimi olan; konunun bilimsel ve felsefi arka planını bilen çevrelerden görüş alınmadığı için günümüz ihtiyaçlarına uygun olduğunu söylemek mümkün değildir. Kontrol amaçlı teftiş uygulamaları yüz yıl öncesinin Taylorist ve Weberyan bakış açılarının yansımasıdır. Müfredat ve mevzuat bağlamında yapılacak teftiş için işgören seçmeyi amaçlayan yönetmeliğin günümüzün ihtiyaçlarını karşılayamayacağı açıktır. Teftişin amacı kontrol değil, öğretimi ve öğretmeni geliştirmek olmalıdır. Tarihsel süreçte yönetimin insana bakış açısında meydana gelen değişme, yönetim ve denetim anlayışlarına da yansımış, öğretmen kontrol edilen, emir verilen, verilen emri yerine getiren, müfredatı uygulayan bir teknisyen olarak değil, yaratıcı, sorun çözücü, bireysel yeteneklerini işine yansıtan, işini sanatsal bir duyarlılıkla yapan bir profesyonel olarak görülmektedir. Dışardan yapılan kısa süreli gözlemle ve standart formlarla öğretmenin değerlendirilmesi, mesleğin profesyonelliğini yok sayan bir yaklaşımdır. Önce Bakanlığın ve bu yönetmeliği hazırlayanların çağın yüz yıl gerisinde kalmış olan bakış açılarını ve anlayışlarını değiştirmeleri gerekir. Geleneksel kamu yönetiminde egemen olan merkeziyetçi ve üstenci yaklaşımlarını terk etmeleri kendilerini geliştirmeleri gerekir. Unutmamak gerekir ki, eğitim sisteminin varlık nedeni öğrencidir. Öğrenci ile yoğun bir etkileşim içinde çalışan öğretmendir. Bu nedenle çağcıl bir toplumda rollerin yeniden tanımlanması ve özellikle kendilerini mutlak söz sahibi ve yetkili olarak görenlerin rol algılarını değiştirmeleri gerekir. Çünkü, Milli Eğitim Bakanı, Genel Müdürler, Milli Eğitim Müdürleri, Okul Müdürleri ve Müfettişler öğretmenin daha nitelikli bir ders yapabilmesi için destek hizmeti sağlayan görevlilerdir, Müfettişin görevi açık aramak, suçlamak değil daha deneyimli bir öğretmen olarak, birlikte çalışmak ve öğretmenin gelişimine katkıda bulunmaktır. Bu nedenle her müfettiş aynı zamanda iyi yetişmiş, deneyimli bir eğitimci olmalıdır. Günümüzde teftiş ise eğitimcilerin meslek etiğine uygun olarak dayanışma içinde, biri birlerinin mesleki gelişimlerine katkıda bulunmaya çalıştıkları bir grup etkinliği olarak görülmelidir.

Cemil KURT: MEB yaklaşık 20 yıllık bir süre üzerine eğitim müfettişliği kadrosu açmıştır. 2014 yılında yapılan müfettişlerin tek çatı altında toplanması yönetmelik değişikliği ve akabinde 2016 da Taşrada bulunan yaklaşık 2500 müfettişten 500’ünü Bakanlık Maarif Müfettişi kadrosuna çekerek bir süreç oluşturulmuştur. Bakıldığında 20 yıldır Milli Eğitim Bakanlığı Taşra Teşkilatına eğitim müfettişi almamaktadır. Yönetmelik bu anlamda önemli kriterler getirmiştir. Bu kapsamda Yönetmelik değişikliğinde önemli kriterlerden birisinin “yaş” olduğu söylenebilir. Bunun yanında “en az sekiz yıl öğretmenlik yapma zorunluluğu” diğer önemli kriter olarak durmaktadır. Eğitim Müfettişliğinin başvuru şartlarından olan en fazla 35 yaş kriteri ile birlikte 8 yıl öğretmenlik zorunluluğunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Açıklar mısınız?
Prof. Dr. Burhanettin DÖNMEZ: Bu yönetmelik Bakanlığın eğitim denetimi konusundaki anlayışını ve bakış açısını açıkça ortaya koymakta ve müfettişi sadece soruşturma yapmak amacı ile istihdam ettiği anlaşılmaktadır. Aksi taktirde asıl amaç olması gereken eğitim- öğretimin ve öğretmenin gelişimini amaçlayan bir yaklaşım için merkezdeki müfettişlerin sayısının artırılması, illerdeki müfettişlerin yetkilerinin sınırlandırılması, ders denetimi yetkilerinin alınması, şahsa bağlı kadro uygulaması gibi yaklaşımlar anlamsız olurdu. Yeni yönetmelikle illerde görev yapan müfettişlerin uzun süredir devam eden yakınmaları ve politik baskıları nedeni ile daha önce sahip oldukları bazı hakların ve yetkilerin tekrar verilmesi bir gelişme olarak değerlendirilemez. Zaten bu durum uygulamayla da tutarlı değildir. İllerde öğretmenlerle yakın bir işbirliği içinde çalışacak daha çok sayıda müfettiş istihdam edilmesi gerekirken, 18 milyon öğrencisi olan bir sistemde ders denetimi yapacak olan müfettişlerin değil, merkezdeki müfettişlerin sayısını artırmanın anlaşılır bir açıklaması olamaz. Ortaöğretim kademesinde denetimin bakanlık müfettişleri tarafından yapıldığını bilmediğimizden değil, bu anlayışın da yanlış olduğunu söylemek istiyorum. Amaç öğretmenin gelişimine katkıda bulunmaksa müfettiş öğretmene en yakın konumda ve ulaşılabilir durumda olmalıdır. Merkezden gelen bir müfettişin ortaöğretimde ders denetimi yapması tamamen göstermelik bir uygulamadır. Bilindiği gibi ortaöğretimde emekli oluncaya kadar hiç ders denetimi geçirmeyen çok sayıda öğretmen vardır.
Sorunuzun yaş kriteri ile ilgili kısmına gelecek olursak, 35 yaş sınırı öğretmenler tarafından en çok eleştirilen konulardan biridir. Bir öğretmenin başvuruda bulunabilmesi için 8 yıl öğretmenlik deneyimi aranıyor fakat 35 yaşını geçmemiş olması isteniyor. Peki, öğretmenler zaten devlet memuru, bir öğretmen sekiz yıl değil de 18 yıllık bir deneyime sahip olması neden olumsuz bir durum olarak kabul edilsin. Ayrıca her yıl alım yapılmadığına göre bu bir eşitsizlik kaynağı olacaktır. Bir öğretmenin 24 yaşında göreve başladığını düşünürsek, 8 yıl sonra 32 yaşında olacaktır. Bu sadece 33,34,35 yaşında olanların başvurabileceği anlamına gelmektedir. İşin trajikomik tarafı ise hukuk, siyasal, iktisat ve dengi fakültelerden mezun olanlarda öğretmenlik deneyimi aranmadığı için söz konusu fakültelerden ve dengi fakültelerden mezun olanlar mezun olur olmaz müfettiş yardımcılığı sınavına başvurabileceklerdir. Düşünebiliyor musunuz, Bakanlık eğitim müfettişliğine başvuruda 8 yıl deneyimi olan öğretmenle diğer fakültelerden yeni mezun olanları eşit sayıyor. Bu açıkça öğretmeni ve öğretmenlik mesleğini aşağılamaktır. Ne yazık ki bunu yapan Milli Eğitim Bakanlığı.
Kısaca ifade etmek gerekirse, belki mesleğe başlamada bütün devlet memurları için bir yaş sınırı konulabilir. Bunun gerekçesi ise zorunlu emeklilik yaşına kadar kişinin emeklilik hakkını elde etmesi olabilir. Öğretmenler zaten devlet memurudur. Memuriyetinin ileriki yıllarında, daha deneyimli olduğu dönemi müfettiş olarak geçirmesinde ne sakınca olabilir. 8 yıllık tecrübe ya da 35 yaş sınırı hangi bilimsel kritere göre hangi gerekçelerle belirlenmiştir. Bu anlaşılması ve anlatılması zor bir durumdur ve büyük ölçüde haksızlıklara neden olmaktadır.


Cemil KURT: Sayın Hocam, Eğitim Müfettişliğine, yeni yönetmelikte eğitim kökeni olmayan müfettişler alınacaktır. Bu kapsamda diğer üniversite mezunlarının eğitim müfettişliğine alınması noktasında düşünceleriniz nedir? Açıklar mısınız?
Prof. Dr. Burhanettin DÖNMEZ: Evet yerinde bir soru, konu da zaten doğal akışı içinde buraya gelmişti. Madem sordunuz biraz daha açalım. Bakanlık, hukuk, siyasal, iktisat ve dengi fakültelerden mezun olanları İç Denetim Biriminde istihdam etmek için alsa bir sorun olmaz. Fakat söz konusu kadro eğitim müfettişliği ise eğitimi bilmeyenlerin, eğitimci olmayanların alınmaması gerekmez mi? Bakın size çok daha ilginç bir şey söyleyeyim. Hukuk, siyasal, iktisat ve dengi fakültelerden mezun olanlar deniyor. Her halde yönetmeliği hazırlayanlar denklik açısından bakıldığında YÖK’ün dört yıllık fakülteleri biri birine denk saydığını biliyorlardır. Öyleyse, formasyonu olmayan ya da formasyonu olduğu halde öğretmen olarak atanamayan, örneğin ilahiyat, Güzel Sanatlar ya da her hangi bir fakülte mezunu, hatta yeni mezun olmuş birisi bu kadroya başvurma hakkına sahip olurken, 20 yıllık öğretmenin böyle bir hakkı olmayacaktır. Tabii ki başvurma hakkı olabilir, fakat alınmaz diyebilir miyiz? Bilemeyiz, alınır ya da alınmaz, burada bizi ilgilendiren Bakanlığın kendi öğretmenine verdiği değerdir, konuya bakış açısıdır ya da bir yönetmeliği art niyetli değilse bu kadar özensiz, baştan savma hazırlamasıdır, hazırlayanların vizyonsuzluğudur. Müfettişin bir öğretmeni teftiş edebilmesi için en az teftiş ettiği öğretmen kadar iyi bir öğretmen olması, en az onun kadar eğitim almış olması gerekmez mi? Aksi taktirde öğretmenin müfettişe saygı duyması, onun kendisine rehberlik edebileceğine inanması mümkün mü? Ayrıca, yüksek lisans ya da doktora yapmış çok sayıda öğretmen varken müfettiş için lisans mezuniyetinin yeterli görülmesi; en azından lisans üstü eğitime kredi verilmemesi; daha da vahimi, yıllardır üniversiteler eğitim yönetimi ve denetimi alanında lisans üstü eğitim programlarını yürütürken bu alanların yok sayılması ancak kötü niyetle açıklanabilir. Dilim varmıyor ama maalesef bu alenen bilim düşmanlığıdır. Adı eğitim bakanlığı olan bu kurumun bilimsel gelişmelere karşı bu denli ilgisiz ve duyarsız kalması, çocuklarımıza ve ülkemizin geleceğine telafisi mümkün olmayan zararlar vermektedir.
Cemil KURT: Sayın Hocam, Türkiye’de sözlü sınavlar(mülakat) hep sorun olmuştur. Bu kapsamda, öncelikle müfettiş yardımcılığı sınavını genel çerçevesi ile değerlendirir misiniz? Özelde sözlü sınavı hakkında ki görüşleriniz nelerdir? Aynı şekilde müfettiş yardımcılığından müfettişliğe geçişte konulan kriterler ve sınav şekli sizce yeterli mi? Açıklar mısınız?
Prof. Dr. Burhanettin DÖNMEZ: Evet sizin de ifade ettiğiniz gibi bu ülkede mülakatlar hep sorun olmuştur. Mülakat bir sınav şeklidir, değerlendirme biçimidir. Öğretmenlik ya da müfettişlik gibi insanlarla iç içe, yüz yüze yapılan; düzgün konuşmayı ve saygın davranışları gerektiren mesleklere eleman alırken test sınavlarının yeterli olacağını söylemek mümkün değildir. Bir başka deyişle mülakat gereklidir, yapılmalıdır. Fakat amaca ve etik ilkelere uygun yapılması şartı ile. Peki böyle yapılıyor mu? Maalesef bu soruya içtenlikle evet demek mümkün değil. Yansızlığı sağlamak, saydamlığı artırmak, güven duygusu yaratmak tamamen Bakanlığın görevi ve sorumluluğudur. Demokratik toplumlarda hesap verebilirlik önemli bir konudur. Bakanlık hesap sorabilmek için müfettiş alırken, hesap verebilir olmak için bir şey yapmıyorsa bu durum geleneksel (Taylorist, Weberyan) kamu yönetimi anlayışını değiştiremediği, anti demokratik tutumlarını ısrarla sürdürdüğü anlamına gelmektedir. Uygulamalar da bunu göstermektedir. Hiç bir hukuki gerekçe göstermeden, aynı bakan döneminde, üst düzey yöneticilerin sık sık değiştirilmesi, yönetim kademelerinde işgören devir hızının giderek yükselmesi, beraberinde korkuyu, güvensizliği, istikrarsızlığı ve adam kayırma kaygısını getirmektedir.
Sorunuzun ikinci kısmına gelince, eğitim müfettiş yardımcılarının üç yıl süre ile yetiştirilmesi ve bu yetiştirme sonunda yeterlik sınavına girmeleri ve başarılı olmaları gerekiyor. Buradaki sorun üç yıllık yetiştirme sürecinde ne yapıldığıdır. Yönetmeliği birkaç defa okudum ve özet olarak söylemek gerekirse, üniversitelerle ve sivil toplum örgütleri ile işbirliği yapılacaktır şeklindeki içi boş beylik laflar dışında yetiştirmenin usta çırak ilişkisi ile yapılacağı, müfettişlerin kendilerini kopyalayarak çoğaltacakları anlaşılmaktadır. Dışa kapalı sistemlerin zamanla uyum sorunları yaşayacakları ve entropi üretecekleri açıktır. Sistemin değişen koşullarda felsefesini ve amaçlarını gözden geçirmesi ve değişen koşullarda kendisini güncellemesi bilim çevreleri ile sağlıklı bir iletişim kurmaları ile mümkündür. Bu ilişkinin formal biçimi ise lisansüstü eğitimdir. Üç yıllık sürenin ulusal ve uluslararası geçerliği olan diploma derecesi ile sonuçlandırılması doğru olan yaklaşımdır. Bunun önündeki engel ise iç sistemde eğitim verecek olanların kendi eğitimlerinin akredite olmamasıdır. Kendilerinin sahip olmadığı akademik dereceleri önemsizleştirme ve değersizleştirme çabalarıdır. Bu yeni bir sorun da değildir. Geçmişte de usta çırak ilişkisini kutsayan ve teoriden uzak, deneyime dayalı, kendilerini uzman sanan bürokratların üniversiteden bağımsız bir kanal açma çabaları başarısız olmuştur. Milli Eğitim Akademisi adı altında başlatılan bu girişim sağlam gerekçeleri olmadığı için hayata geçirilememiştir. Maalesef Bakanlık bu kısır döngüyü kıramamaktadır. Sınavın içeriğine baktığımızda mevzuat bekçiliği yapacak; yasaları, yönetmelikleri ezberlemiş insanlar yetiştirmek istendiği anlaşılmaktadır. Henüz bu çevreler eğitimi bir bilim olarak, okulu bir sosyal sistem olarak, öğretmenliği profesyonel bir meslek olarak görememektedirler. Bu nedenle yetiştirme sürecinin yeterli olmadığını; yapılacak yazılı ve sözlü sınavların içeriğinin mevzuatla sınırlı olmasının önemli bir eksiklik olduğunu düşünüyorum.
Cemil KURT: Yönetmeliğin 55. maddesinde “eğitim müfettişleri ve eğitim müfettiş yardımcıları, görevleri sırasında kamu kurum ve kuruluşları ve kamuya yararlı dernekler ile gerçek ve tüzel kişilerden gerekli yardım, bilgi, evrak, kayıt ve belgeleri istemeye yetkili olup kanuni engel bulunmadıkça bu talebin yerine getirilmesi zorunludur.” İfade edilmiştir. Bu durumu genel uygulamalar bakımından nasıl değerlendirirsiniz? Uygulamada sakıncalar yaratır mı? Açıklar mısınız?
Prof. Dr. Burhanettin DÖNMEZ: Bu çok önemli bir konu değil, tabii ki, bir inceleme, soruşturma yapan kamu görevlisi müfettiş ya da muhakkik evrak inceleyecektir. Hangi evrakları isteyebilecekleri, inceleyebilecekleri, aslını alabilecekleri gibi konular biraz ayrıntıdır ve müfettişler bu konudaki mevzuatı bilirler. Hatta iyi bildikleri konulardan biridir diyebilirim. Ayrıca bu konuda yönetmelikle yeni bir şey getirilmiş ya da değiştirilmiş de değildir. O nedenle bunu geçelim.
Cemil KURT: Sayın Hocam yönetmelik ile ilgili belirtmek istediğiniz saptamalarınız, önerileriniz ve diğer hususlar nelerdir? Açıklar mısınız?
Prof. Dr. Burhanettin DÖNMEZ: Aslında söylenmesi gerekenleri söyledik fakat genel olarak ifade etmek gerekirse, bu yönetmelik gerekli ve yeterli araştırma yapılmadan, tarafların görüşleri alınmadan, ben yaptım oldu anlayışı ile hazırlanmış, eğitimi ve eğitim yönetimini bir bilim ve uzmanlık alanı olarak görmeyen, öğretmenliği bir profesyonel meslek olarak kabul etmeyen ve saygı duymayan, (sanırım) birilerine alan açmak amacı ile hazırlanmış, haksızlıklara ve yolsuzluklara zemin hazırlayan bir yönetmeliktir. Bana göre ölü doğmuştur. Çok genel olarak ifade ettiğim bu sakıncaları ortadan kaldıracak yeni bir düzenlemeye acilen ihtiyaç vardır. Bildiğim kadarı ile çeşitli çevreler bu yönetmeliğin iptali için yargı yoluna başvurmuşlardır. Bana göre ifade ettiğim gerekçeler bu yönetmeliğin iptali için yeterlidir.