“EĞİTİMDE YENİ ARAYIŞLAR: EĞİTİMDE AHLAK VE ETİK ” SÖYLEŞİSİ

Eğitim Bilimleri - CEMİL KURT

“EĞİTİMDE YENİ ARAYIŞLAR: EĞİTİMDE AHLAK VE ETİK ” SÖYLEŞİSİ

Cemil KURT:
Sayın Hocam, “Eğitimde Yeni Arayışlar: Eğitimde Ahlak ve Etik” söyleşimizi kabul ettiğiniz için şahsım ve Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi adına çok teşekkür ediyorum.
1. Sayın Hocam, İnsana ilişkin herhalde en genel soru “İnsan Nedir?” betimlemesidir. Kanımca böyle bir soru içinde birçok soruyu barındırmaktadır. “İnsan Nedir?”… İnsanı insan yapan şey nedir? Acaba insanı tek bir betimleme ile açıklayabilir miyiz? Veya niçin böyle tek bir betimleme çabası içerisine gireriz? Açıklar mısınız?
Mustafa Günay, İnsan, pekçok şeyin ne olduğunu, özünü, doğasını, mahiyetini anlamak isteğiyle “nedir”li sorular sorar ve cevaplamaya çalışır. Felsefe tarihinde de karşımıza çıkan bu soru oldukça kapsamlı ve cevabı zor bir sorudur. İnsanı insan kılan özelliklerin, onun varoluş koşullarının ve kendine özgü niteliklerinin neler olduğunu ortaya koymak isteyen filozofların düşünceleri, insana bakış açıları birbirinden farklı ve hatta karşıttır. İnsanın akıllı, konuşan, toplumsal, politik bir varlık olması söz konusu. İnsan akıllı ama akıldışı, akla aykırı yönleri de olan bir varlık. Bilgi kadar inançları, değerleri kadar çıkarları da bulunan, yapıcı yaratıcı olduğu kadar aynı zamanda yıkıcı da olabilen bir varlıktır insan. Bencillik ve çıkarcılık kadar, işbirliği ve dayanışma da insanın yapıp etmelerinde karşımıza çıkar. İnsanı tek bir yönüyle, yalnızca belli bir özelliğiyle açıklamak, tanımlamak ya da sınırlamak istediğimizde, insan konusunda indirgemecilik yapmış oluruz. İndirgemecilik, pekçok filozofun da içine düştüğü bir çıkmazdır. Bu nedenle insanı uygarlık tarihi içinde ortaya koydukları, başardıkları ile olduğu kadar olanaklarıyla, başarabilecekleriyle de düşünmek yerinde olur. İnsan, olanaklar varlığı, olanakları bulunan bir varlık. Kültür ve eğitim de insanın olanaklarının gerçekleşme ortamı ya da boyutudur diyebiliriz. İnsanı tarihsel açıdan, olabildiğince çok yönlü olarak irdelemek gerekir. İnsanı anlamaya, bilmeye ve açıklamaya yönelen bilimlerin ortaya koyduğu verileri ve bilgi birikimini ayrıca felsefenin ışığında değerlendirmek yerinde olur. Bu bağlamda insan nedir sorusunun her zaman için gündemde olacağı söylenebilir. Çünkü insan kendini sorgulayan, soru konusu yapan bir varlık olarak kendisinin ne olduğunu ve olabileceğini düşünmek ve bu yöndeki çabalarını sürdürmek durumundadır. Kendini, varoluşunun anlamını sorgulayan insandır yalnızca. İnsan olabilmemiz de bu yoldaki düşünme ve sorgulamalarla mümkündür. Sokrates’in dediği gibi, insan için hayatın değeri araştırılmasına, sorgulanmasına bağlıdır. İnsan olarak doğsak da insan olmak ve insan kalmak bilgi, değer, duygu ve eylemlerimizle gerçekleşebilir. Eğitim de insan olmanın başlıca etkenlerinden biridir.
2. Sayın Hocam denir ki; “Eğitim felsefeniz yoksa siz de yoksunuz” ve yine denir ki “İnsan sadece eğitimle insan olabilmektedir”. Bu çerçevede eğitim felsefesi ile eğitim uygulamalarındaki karşılığını bizimle paylaşır mısınız? Eğitim felsefesine yaklaşımınız nedir? Ne değildir? Açıklar mısınız?
Mustafa Günay, Eğitim insan yetiştirmeyle ilgili bir etkinliktir. Bilgi, değer, beceri gibi unsurlardan oluşan ve insanın insan olmasını sağlayan en önemli etkinliklerden biridir. Eğitim kavramını insan kavramıyla birlikte düşünmek gerekir. Bu nedenle “nasıl bir eğitim” sorusunu “nasıl bir insan ve nasıl bir toplum” sorusuyla birlikte ele almak uygun olur. Bu sorulara bir soru daha eklemek yerinde olur: “nasıl bir dünya?”. Günümüzde artık eğitim yoluyla yalnızca bir toplumun bireylerini yetiştirmek değil aynı zamanda insanlığın ve dünyanın geleceğini ve karşı karşıya bulunduğu sorunları da göz önünde bulundurmak durumundayız. Felsefi temelleri olmayan bir eğitim sisteminden söz edilemez. Eğitim felsefesinin karşılığını eğitim politikalarında ve uygulamalarında görebiliriz. Bu noktada felsefenin sürdürülen eğitim politikalarına ve uygulamalarına yönelik eleştirileri, önerileri ve ortaya koyduğu ideallerin de oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.
Eğitimin ne olduğu kadar ne olmadığını ve olmayacağını da ortaya koymak yerinde olur. İnsanın olanaklarını ortaya koymayan ve geliştirmeye hizmet etmeyen, akılcı eleştirel düşünmeyi geliştirmeyen, belli hazır bilgileri, belli ideolojik ve dinsel inançları ve dogmaları benimsetmeye çalışan ama adına eğitim-öğretim denilen etkinlikleri, bunların dayandığı zihniyet ve tutumları da eleştirmek, karşı çıkmak durumundayız. Eğitimde toplumsallaşma önemlidir ama bireyselleşmenin gözardı edilmemesi gerekir. İnsanların insan olmak bakımından taşıdıkları olanaklar, gizilgüçler ancak eğitim ve öğretimle ortaya çıkarılıp geliştirilebilir. İnsan olma ve insanca yaşama bilincini kazandıramayan bir eğitim başarısızdır. Eğitimi yalnızca ekonomik ve politik beklenti ve sınırlamalar çerçevesinde değil daha geniş bir çerçevede ele almak gerekir. Felsefe bu bağlamda yalnızca mevcut eğitimi değil aynı zamanda olması gereken eğitimin ne olabileceğini de sorar, sorgular ve öneriler getirir. Akla, bilime dayanan, yalnızca bilgiye ve beceriye değil insan değerlerini de önemseyen, özgürleştiren bir eğitime ihtiyacımız var. Cumhuriyet’in kurucu düşünce ve değerlerini çağımızın sorunları ve gelişmeleri doğrultusunda sürdüren aydınlanmacı bir eğitimden yanayım. Eleştirel, sorgulayan, düşünen, bilgi ve değer ilişkisini kurabilen kişilerle toplum ve dünya daha yaşanılır kılınabilir. Bunun yolu da insancı, aydınlanmacı bir eğitimden geçer.

Cemil KURT:
3. Eğitimde Ahlak ve Etik kavramlarını açar mısınız? Evrensel normlar ve kültürel kodlar “Ahlak” ve “Etik” yaklaşımını ne şekilde yordamaktadır. Türkiye eğitim yaklaşımıyla bu sürecin neresindedir? Açıklar mısınız?
Mustafa Günay, Eğitimde Ahlak ve Etik kavramlarının gündeme gelmesi ve son yıllarda yoğun biçimde ele alınıyor olması hem ülkemizde hem de dünyada yaşanan sorunlar ve gelişmelerle ilgili diye düşünüyorum. Değerlerin çıkarlar için çiğnenmesi, türlü yolsuzluklar, kamusal güç ve olanakların keyfi biçimde kullanılması, ahlak ve hukuk tanımaz yönetimler, yöneticiler ve kişiler ve hatta daha fazla kazanç, kar ve çıkar adına insani ve toplumsal değerlerin ve kuralların ihlal edilmesi, günümüzün en önemli sorunları arasında karşımıza çıkıyor. Bu bağlamda insanın başkalarına, diğer canlılara, doğaya yönelik düşünüş ve tutumlarında etik bakımdan problemli birçok durumla karşılaşıyoruz. Eğitim etiğini de bu bağlamda ele alırsak, bugünün ve geleceğin insanlarını, yurttaşlarını etik değer bilincini taşıyan ve yaşamına, yaptıklarına bu bilinçle yön veren kişiler olarak yetiştirmek için etik kavramlar ve değerler konusunda donanımlı kılmak durumundayız. Etik değerlerin de insan kavramı ve insan hakları temelinde bir anlamı ve işlevi olabilir. İnsana insanca bakmak ve insanca davranmak için etik ve insan haklarının ilişkisi kavranılmalıdır. İnsan haklarını yalnızca hukuk kuralları ya da bazı yasa maddeleri olarak değil eylemlerimizi biçimlendiren etik ilkeler olarak görürsek bütün sorunlar çözülmese de hiçe sayılan bazı değerlerin savunulması ve sürdürülmesi yolunda önemli adımlar atabiliriz diye umuyorum. Bu noktada toplumsal ve kültürel etkenler ile evrensel ilkeler/normlar/değerler arasında belirecek gerilimler ve çatışmalarda insanın insan olarak olanaklarını koruyabilecek ve geliştirebilecek değerlerden yana taraf olmak yerinde olur. Örneğin bir kültürel gelenek ya da toplumsal etkenlerle kız çocuklarının eğitimden yoksun bırakılması, kadınların din ya da çeşitli geleneklerden kaynaklanan gerekçelerle geri bırakılması, kısıtlanması kabul edilemez. Son günlerde gündeme gelen bir olay var: karma eğitime aykırı bazı girişim ve uygulamalar… Bu tür bir zihniyetin ve uygulamalarının çağdaş bir eğitimde yeri olamaz, olmamalıdır. İşte burada da laiklik yalnızca politik bakımdan değil yaşama kültürü bakımından da vazgeçilmez bir ilkedir.
Karşımıza çıkan birçok olay ve örnek de eğitim alanında etik değerler bakımından önemli sorunların olduğunu göstermektedir. Eğitim programlarında, uygulamalarında ve herşeyden önemlisi eğitimcilerin ve eğitim yöneticilerinin yaklaşım, bakış açısı ve davranışlarında değerleri temel alınması gereklidir. Değerler derken de buradan dine dayalı inançları ve kuralları anlamaktan söz etmiyorum. Din ve ahlak arasında bir özdeşlik yoktur. Din ve ahlak dersinin de farklı dersler olarak verilmesi uygun olur. Dinsel inançların insan ruhundaki yeri, hayatını anlamlandırmadaki işlevi başka bir şeydir eğitimin temel dayanakları ve belirleyicisi olarak dinin görülmesi başka bir şeydir. Akla dayalı, insana öncelik veren ve aydınlanmacı laik bir eğitimle kişilere değer bilinci kazandırılabilir. Bu noktada eğitim sisteminin ve programlarının üstündeki politik ve teolojik baskının ve ağırlığın kaldırılması yararlı olacaktır. İnsana değer veren bir eğitime ihtiyacımız var. İnsanı ideolojik, teolojik ya da ekonomik amaç ya da beklentilerle araçsallaştırmaktan kurtulmadıkça “eğitimde ahlak ve etik” de “yaşamda ahlak ve etik” de pek bir anlam taşımayacaktır.

Cemil KURT:
4. Sayın Hocam, bir yayınınızda; “Etiğe duyulan ihtiyacın artması, aynı zamanda yaşadığımız toplumda ve dünyada işlerin iyi gitmediğini de göstermektedir. Etik değerlerin karşılığını bulduğu bir ülke ve dünya için hepimize düşen görev ve sorumluluklar olduğu açıktır. Etik bilinç ve duyarlılık, yalnızca eğitimcilerin değil hemen herkesin üstlenmesi gereken sorumluluklarla da ilişkilidir” analizini yaptınız. Bu perspektifte bakıldığında dünyanın ve ülkemizin eğitim sistemlerin için gelecek projeksiyonuna yönelik neler söyleye bilirsiniz?
Mustafa Günay, Eğitimin gelecekle ilişkilerini oldukça geniş ve çok yönlü bir biçimde ele almak, irdelemek ve öneriler getirmek yerinde olur. Gelecek derken hem toplumun hem kişilerin hem de dünyanın geleceğini birlikte düşünmek durumundayız. Bu noktada söz konusu sorumluluk hem toplumun hem de insanlığın geleceğine ilişkin bir sorumluluktur. İletişim, ulaşım vb. olanak ve araçlarının bu kadar hızlı geliştiği ve insanların önceki çağlara göre daha fazla etkileşim, karşılaşma ve birlikte yaşama durumunda oldukları günümüz koşullarında sorumluluğumuz da artmaktadır diye düşünüyorum. İnsanın insanlarla, toplumuyla, içinde yaşadığı doğayla ilişkilerinde yeniden tartışılması, düzeltilmesi ve değiştirilmesi gereken o kadar çok şey var ki… Bu noktada ne yazık ki hem bizde hem de dünyada siyasetten ve siyasetçilerden gelecek adına umutlu ve iyimser olmak zor görünüyor. Etik bilinç ve duyarlılık gösteren yöneticilerin, liderlerin bulunduğu da yadsınamaz. Böylesi örneklerin çoğalması, daha bilinir ve örnek alınır olması önemli. Çoğu zaman dış dünyayı, koşulları, ortamı değiştirmeyi yeterli bulabiliriz. Oysa öncelikle insanın kendisini, düşünme biçimi değiştirmesi gerektiğini unuturuz. Değişim bugünden ve kendimizden başlayabilir. Değişen insanlarla değişebilir bir toplum ve giderek dünya.. Kişinin kendisiyle ilgili değişimi küçümsememesi, ihmal etmemesi gerekir. Toplumda ve dünyada işlerin iyi gitmiyor oluşu, kendimize ve başkalarına düşen görev ve sorumlukları yeniden düşünmek ve tartışmak gerektiğini gösterir. Artık insanın dünyayı kendisine ait görmekten vazgeçmesinin ve kendini dünyaya ait ve onun efendisi değil onun sorumlusu olarak görmesinin zamanı çoktan geldi ve geçmekte... Bu noktada bize yol gösterebilecek, pusula olabilecek olan şeylerin başında felsefe gelir. Elbette bilim ve sanat da…