ALBERT BANDURA ve DEĞERLER EĞİTİMİ

Bilimsel Makaleler - Toplumda ya da kamuoyunda bir kavram, değer ne kadar çok gündeme geliyor, getirtiliyor ve ne kadar çok tartışılıyor ise toplum o kavramdan, değerden o oranda uzaklaşmış ya da uzaklaşıyor demektir.  Toplumda değer’sizleşme normalleşirken buna karşı okullar

ALBERT BANDURA ve DEĞERLER EĞİTİMİ[1]

Mehmet Taki YILMAZ

“Üzüm üzüme baka baka kararır.”Türk Atasözü

 

Toplumda ya da kamuoyunda bir kavram, değer ne kadar çok gündeme geliyor, getirtiliyor ve ne kadar çok tartışılıyor ise toplum o kavramdan, değerden o oranda uzaklaşmış ya da uzaklaşıyor demektir.  Toplumda değer’sizleşme normalleşirken buna karşı okullarda yapay bir değerler eğitimi uygulamasının başlatılması aslında toplumda yok olan, azalan değerlerin var-mış ve bu konuda duyarlılık gösteriliyor-muş havası yaratılarak değer’sizleşmenin üstü örtülmektedir. Toplumsal ilişkilerde ve pratikte olmayan ya da azalan bir şeyi gündeme getirerek konuşulmasını sağlamak o şeyi“var” etmiyor, ama sanki o şeyin var-mış gibi algılanmasına, o şeye karşı bir aşinalığa neden oluyor.

Değerler yani “aksiyoloji” felsefenin bir konusudur. Değerler felsefesi olarak da adlandırabileceğimiz aksiyoloji kendi içinde etik ve estetik olmak üzere ikiye ayrılır. Etik, insanların ahlaki değerlerini sorgularken (ahlaklı - erdemli gibi) estetik ise neyin güzel olduğuyla ilgilenir. Ahlak doğru hareketlere temel olacak değerlerle ilgilenirken, estetik, hayalgücü ve yaratıcılığa dayanan doğal ve sanatsal güzelliklerle ilgilenir. Bu özelliklerinden dolayı estetik değerler subjektiftir ve ölçülüp değerlendirilmesi en zor olan değerlerdir.Neyin etik, neyin estetik olduğunu açıklamak oldukça güçtür, buradan hareketle aksiyoloji (değerler felsefesi) bireylerin davranışlarına temel teşkil eden değerleri araştırmaktadır (vikipedia).

İnsan toplumsal yaşam içerisinde iyi, doğru, güzel, kötü, çirkin gibi hem kendisi hem de başkaları hakkında bir takım yargılara varır. Bu yargılar büyük oranda insanın toplumsal ilişkilerinin de belirleyicisidir. Değer denilen bu yargılara nasıl varıldığı sorusunun yanıtı, insanın algısını çevreleyen ve yaşanılan zaman dilimi içindeki toplumun mevcut değerlerinden bağımsız değildir. İnsan, değerleri öğrenir. İnsan değerleri bir dersin konusunu öğrenir gibi değil, toplumsal ilişkiler içinde diğer insanların davranışlarını gözlemleyerek öğrenir.

Bu yazının amacı değerler felsefesini tartışmak değildir. Bu yazının amacı okullarda uygulanan “değerler eğitimi” projesini Albert Bandura’nın Sosyal Bilişsel Öğrenme Kuramı açısından irdelemektir. 

Milli Eğitim aracılığıyla okullarda bir proje olarak değerler eğitimi, Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, 08 Eylül 2010 tarihli ve 2010/ 53 sayılı genelgesi ile “ilk ders”te “Değerler Eğitimi” konusunun işlenmesi istenmiş, sonrasında 01-05 Kasım 2010 tarihinde yapılan 18. Milli Eğitim Şurası’nda alınan karar dayanak yapılarak da okullarda uygulamaya konulmuştur.  Projenin genel amacı “öğrencilerimizi toplumsal ve evrensel değerlerle donanmış ve bu değerlerle yaşamayı yaşam biçimi haline getirmiş bireyler olarak yetiştirmek, çeşitli programlar aracılığı ile öğrencilerin temel insani özellikleri kazanmasını sağlamak” olarak belirtilmiştir. Projeninuygulama yöntemi, “panolara güzel sözler asmak, örnek kişilikleri anlatıp-tanıtmak, kitap tavsiyesinde bulunmak, seminerler veya konferanslar düzenlemek, öykü, şiir, kompozisyon alanındaki yarışmalar yapmak, sınıf içi oyunlar oynatmak, okul bülteninde veya dergisinde konuyu gündeme getirmek…” şeklinde benimsenmiştir.

İnsan, değerleri yaşadığı zaman dilimi içinde varolan ve onlara yüklenen anlamlarıyla toplumsal etkileşim içinde, gözlemleyerek öğrenir. Toplumda değerlerin oluşması ve onların bir sonraki kuşağa aktarılması bugün Milli Eğitim’de “değerler eğitimi” adı altında uygulanan projeyle gerçekleşmesi mümkün değildir. Değerler eğitimi projesi okullarda yönergelerle dayatılan yapay bir tartışma konusu, öğretmenlere nasihat malzemesi, okul panolarında süs, öğretmen, öğrenci ve müdürler için talimatla yukarıdan verilmiş bir “görev”den ibarettir.

Toplumsal değerler gerçek yaşam ilişkilerinden soyutlanmış, kuru kuruya “görev”e, pano süsüne, gün ya da haftayla sınırlanan etkinliklere ve bu etkinlilerin karşılığında alınan “belge”lere indirgenmiştir. Aşağıda “saygı günü”nde öğrencilere verilecek örnek “saygı” belgesi görülmektedir.

Oysa “hoşgörü,saygı, empati, dürüstlük, dayanışma…” gibi değer kavramları, ancak ve ancak pratikte, gerçek toplumsal ilişkiler içerisinde modele bakılarak, gözlemlenerek ve deneyimlenerek öğrenilebilir. Çocuklara “hoşgörü-saygı” anlatıldı; panolara “hoşgörü-saygı” ile ilgili güzel sözler asıldı; sınıfta “hoşgörü-saygı” tartışması yapıldı; “saygı günü”nde belgeler dağıtıldıgibi faaliyetlerle hoşgörü-saygı, kısaca değer’ler öğrenilemez, öğretilemez. Çocuk-ergen hoşgörüyü-saygıyı çevresindeki insanların ilişkilerinde bizzat gözlemleyecek, hoşgörülü- saygılı davranışlara “tanıklık“edecek ve bizzat yaşayacak ki hem öğrenebilsin hem de içselleştirebilsin.

 

Albert Bandura

Bandura diğer davranışçı (klasik-edimsel) öğrenme kuramlarına itiraz etmez. Ancak öğrenmeyi, Uyarıcı Tepki (U-T) mekanizmasının dışında, sosyal çevrenin etkisini dikkate alarak açıklar. Bu nedenle insan öğrenmesinin sosyal bir ortamda ve çocukların en önemli öğrenme yaşantılarının başkalarının davranışlarını gözleyerek oluştuğunu savunur. Bandura’nıngözlem yoluyla öğrenmeadını verdiği bu yöntemle çocuk, gözleyerek öğrendiği bir davranışı yapmak zorunda olmadığı gibi davranışları için ödüle de gerek yoktur. Sosyal bilişsel öğrenme kuramına göre davranış değişikliğiniçin, işin içinde model, gözlemci, bilişsel bir kapasite, dolaylı öğrenme ve taklit gibi öğrenme unsurlarının olması gerekir. Davranışlarımızı şekillendiren ve kalıcılığını sağlayan şey Bandura’ya göre model alma ve taklittir. Bir kişinin öğrenmesi için yegâne koşul, bir başkasının belirli bir davranışı yaparken gözlemesi yeterlidir (Cüceloğlu, 1990; Schultz, 2002). Bu nedenle davranışların öğrenilmesinde modelin gözlemlendiği televizyon, internet, bilgisayar oyunları, okulda ve toplumsal yaşam içinde yetişkinlerin sergiledikleri davranışlar oldukça önemlidir.  

 

Basit Davranışlar Daha Kolay Taklit Edilir

Bandura’ya (1986) göre, basit davranışlar karmaşık davranışlara göre daha fazla taklit ediliyor. Basit olduğundan düşmanca ve saldırganca (olumsuz) davranışlar, özellikle de çocuklar arasında daha yüksek derecede taklit edilme eğilimi olan davranışlardır (Akt. Schultz, 2002). Bu nedenle de bulunduğumuz sosyal çevrede tanık olduğumuz, gözlemlediğimiz “basit-kolay” davranışlar çocuklar ve gençler tarafından çok daha hızlı algılanır, bilişsel olarak kodlanır ve kolayca taklit edilir. Örneğin bir ergenin sınıfın en çalışkanını gözlemleyip onun gibi sistemli ders çalışma davranışı ya da alışkanlığı edinmesi çok alışık olunan ve modelden öğrenilen bir davranış değişikliği değildir. Çünkü kişi bu davranış için zaman harcayacak, birçok hoşlandığı faaliyetlerden fedakârlık edecek, zorlanacak. Oysa birlikte olduğu arkadaşları gibi sigara içme, internet kafelerde çok zaman geçirme gibi davranışlar daha “basit” ve edinilmesi “kolay” davranışlardır. Tıpkı basit olduğu için küfretmeyi, şiddet uygulamayı, kopya çekmeyi kolayca öğrenmek gibi.

Çocuklar ve ergenler aynı şekilde yetişkinlerden gözlemledikleri ve onlarda tanıklık ettikleri “basit – kolay” davranışlarını çok daha ve kolay taklit edebilirler. FakatBandura’ya göre taklit edilen davranışların ödül yada ceza getiren bir sonucu da vardır. Olumsuz bir davranışı öğrenci okulda gerçekleştirdiğinde çevredeki yetişkinlerden olumsuz tepki alabilirler. Oysa modellerin (okul müdürü, öğretmenler, anne-baba, diğer yetişkinler) yaptığı öğrencilere yada çocuklara yönelik şiddet içerikli ya da diğer (küfretmek, bağırmak, hakaret etmek, yalan söylemek gibi…) olumsuz davranışlarının sonucunda, çoğu zamanyetişkinleri eleştirecek, cezalandıracak bir birim olmayabilir. Yetişkinlerin olumsuz davranışlarının sonucunun cezasız kalması, bunu gözlemleyen çocuk ve ergenler için bir “dolaylı pekiştirme”dir. Yani Bandura’ya göre insanlar modelin davranışlarının sonucuna (ceza-ödül getirip getirmediğine) bakarak da o davranışı taklit edip etmemeye karar verirler.

Bandura, öğrenme ve performans arasındaki önemli bir ayrıma dikkat çekmiştir. Gözlemsel yöntemlerle öğrenilen davranışların mutlaka yerine getirilmesi şart değildir. Bu görüş, gözlemlediğimiz davranışı yapmadığımız sürece öğrenemeyeceğimizi iddia eden klasik davranışçı görüşle çelişir. Örneğin kimseyle kaba şiddet yoluyla kavga etmemiş olabilirsiniz. Ancak çevrenizde bu davranışa o kadar sık tanıklık (filmlerde, tv.de, internet oyunlarında, okulda, sokakta) etmişsinizdir ki, artık şiddet davranışı bilişsel dağarcığınızın bir normal parçasına dönüşmüştür. Bir şiddet davranışı gösterir yada göstermeyiz, ancak şiddet gözlem aracılığıyla bilişsel dağarcığımızda öğrendiğimiz bir davranıştır artık (Burger, 2006). Buna göre davranışa dönüşmemiş olsa bile, toplumda yaygın olarak gözlemlediğimiz (yalan söyleme, sigara içme, hoşgörüsüzlük, şiddet, çıkar ilişkisi, hırsızlık, rüşvet, kayırmacılık) davranışları yapma potansiyeli bilişsel dağarcığımızda vardır. 

 

Bobo Bebek Deneyi

Bandura’nın klasikleşmiş “Bobo Bebek Deneyi” modelden gözlemleyerek öğrenmeyi deneyle kanıtlayan bir çalışmadır.

Deney anaokulu öğrencilerinin olduğu bir sınıfta gerçekleştirilir. Sınıfta öğrenciler resim etkinliği yaptıkları bir sırada sınıftaki bir yetişkin model ayağa kalkar ve sınıfın köşesinde duran şişme bebek Bobo’yu 10 dakika boyunca tekmeler, ona bağırır (tekmele onu, vur ona!). Sınıftan bazı çocuklar modelin saldırgan davranışını izler bazıları resim etkinliğini sürdürmeye devam eder. Bir süre sonra çocuklar Bobo bebeğinde olduğu bir başka oyuncak odasına alınırlar.

Yetişkin modelin Bobo’ya karşı saldırgan davranışlarını izleyen çocukların Bobo’yu tekmeledikleri, ona vurdukları ve bağırdıkları (tekmele onu, vur ona!) gözlemlendi. Modeli gözlemlemeyen çocuklarda ise Bobo’ya karşı bir saldırgan davranış gözlemlenmemiştir (Poltnik, 2009; Burger, 2006).

Bandura deneyde, çocukların uygulama yada pekiştirme sonucunda saldırgan davranışları öğrenmediğini, tamamen canlı bir modelin davranışlarını izleyerek öğrendiklerini ortaya koymuştur. 

Toplumsal değişim ve dönüşümlere olgusal ve bütüncül bakmak gerekiyor. Değer’sizleşme sorunu Milli Eğitimde uygulamaya konulduğu için sadece okul çağındaki çocukların ve gençlerin, yani çağlar boyu süre geldiği gibi “şu yoz, kendini bilmez yeni neslin” bir sorunu değildir. Değer’sizleşme toplumda ve toplumun üst kuşak (yetişkin) katmanlarında bir “kültür” olarak kendisini göstermektedir. Diğer yandan toplumsal kurumlardan biri olan eğitimi ayrı tutup diğer toplumsal kurumları(siyaset, din, aile, ekonomi)değer’sizleşme kültüründen ayrı düşünemeyiz. Kaldı ki “yeni neslin” değer yozlaşmasıBandura’nın Sosyal Bilişsel Öğrenme Kuramına göre kendinden bir önceki kuşağın ve diğer toplumsal (siyaset, din, aile, ekonomi, eğitim) kurumların değer’sizleşmesinin bir sonucudur.

 

Yaşanmış Modellerimiz

21.05.2015. ANKARA. Ankara'nın Mamak ilçesindeki bir ortaokulda, okul müdürü bir öğrencinin kafasıyla tahtayı sildi. O anları başka bir öğrenci gizlice kaydetti.

Olay, Mamak'ta bulunan Ali ŞirNevai Ortaokulu'nda yaşandı. Bir öğrenci tarafından gizlice cep telefonu kamerasıyla kaydedilen görüntülerde, okul müdürü Süleyman Yiğit, derste tahtaya kaldırdığı bir öğrencisini azarlamaya başlıyor. Ardından da "ben sana burayı sil demedim mi? niye silmedin?" diyerek öğrencisinin kulağını çeken müdür, tüm sınıfın “gözü” önünde öğrencinin kafasını itip kakarak tahtadaki yazıları sildi. Görüntülerin ne zaman çekildiği bilinmiyor.

15.05.2015. KONYA. Mareşal Mustafa Kemal Orta Okulu’nda meydana geldi. Fen Bilgisi öğretmeni H.Ç.D., sınıf öğretmenliğini üstlendiği sınıfta, iddiaya göre derslerde sürekli rahatsız veren ve arkadaşlarına kağıt atan öğrencisi B.D.’nin yaklaşık bir ay önce oturma düzenindeki yerini değiştirdi. Ön sıralarda oturan öğrenciyi arka sıralara oturtan öğretmen H.Ç.D.,öğrencinin velisi H.A.’yı okula çağırıp, durumu anlattı. Daha sonra öğretmen tekrar öğrencini yerini değiştirdi. Bunu üzerine kız kardeşi ile birlikte okula gelen H.A., sınıfın kapısında öğretmenin dersten çıkmasını bekledi. Yaklaşık 5 dakika kapıda bekleyen H.A., sınıftan çıkan öğretmen H.Ç.D.’nin kolundan tutarak çekti. Aralarında çıkan tartışma sonrası H.A. ve kız kardeşi koridordaki öğrencilerin “gözü” önünde tekme tokat öğretmen H.Ç.D.’ye saldırdı.

17.05.2015. AYDIN. Aydın'ın Koçarlı İlçesi'nde, bir kız öğrencinin üç yakını tarafından dövülen Bıyıklı Ortaokulu Türkçe öğretmeni 35 yaşındaki Mehmet Reşat Kaya'nın burnu kırıldı.

Bıyıklı Ortaokulu 2'nci sınıf öğrencisi 14 yaşındaki M.E.T., sınıftaki erkek öğrencilerden aynı yaştaki Y.S. ile okul bahçesinde tartıştı. Yanında kaldığı dedesine okuldaki tartışmasını anlattı. Dedesinin durumu bildirdiği 3 yakını, M.E.T. ile tartışan öğrenci ve okul yönetimi ile konuşmak için okula geldi. Öfkeli 3 kişi, okulda tartıştıkları Türkçe öğretmeni Mehmet Reşat Kaya'yı öğrencilerinin “gözü” önünde yumruklamaya başladı. Diğer öğretmenlerin araya girmesi üzerine saldırgan 3 kişi kaçarken, burnu kırılan öğretmen Kaya, Aydın Atatürk Devlet Hastanesi'ne kaldırılarak tedaviye alındı.

13.03.2015. ISPARTA.Isparta’nın ev sahipliğini yaptığı okullar arası yıldız erkekler futbol grup maçları Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Spor Salonu'nda oynandı. Fethiye Gazi Ortaokulu ile Konya Selçuklu Ortaokulu arasında oynanan futbol maçı, iki takım oyuncularının hazırlıklarını tamamlamasının ardından başladı. Her iki ekibin de kazanmak için kıyasıya mücadele ettiği maçı Konya ekibi 4-1 kazandı.

Olay, Hakem Hikmet Telli’nin karşılaşmanın bitişini ilan eden düdüğünü çalmasından sonra yaşandı. Fethiye Gazi Ortaokulu beden eğitimi öğretmeni Sedat Taşdelen, sahaya girerek hakem Hikmet Telli'ye önce kafa attı, ardından yerdeki hakemi tekmeleyerek darp etti. Görüntüler spor salonunun güvenlik kameraları tarafından da kaydedildi. Öğrencilerinin “gözü” önünde hakemi darp eden öğretmen Taşdelen, maçın diğer hakemi ile öğrencilerinin araya girmesiyle uzaklaştırıldı.

02.01.2015. GAZİANTEP. Gaziantep'te bir ilköğretim okulunda, Türkçe öğretmeni, beden eğitimi öğretmenini, öğrencilerin “gözü” önünde kurşun yağmuruna tuttu. Yaralanan öğretmen hastaneye kaldırıldı, diğer öğretmen ise kaçtı. Alınan bilgiye göre, Naciye-Mehmet Gençten İlköğretim Okulu'nda görev yapan Türkçe öğretmeni Vedat Gündoğan 7-D sınıfında ders verirken, beden eğitimi öğretmeni İbrahim Sürmeli sınıfa gelerek, 3 Ocak Cuma günü yapılacak voleybol karşılaşması ve beden eğitimi malzemesi alınması için duyuru yapmak istediğini bildirdi. Buna karşı çıkan Gündoğan ile Sürmeli arasında tartışma çıktı. Tartışma sırasında Vedat Gündoğan, elindeki poşetten çıkardığı tabanca ile İbrahim Sürmeli'ye, öğrencilerin “gözü” önünde sınıfın kapısında ateş etti. Gündoğan, koridora çıkan ve kaçan Sürmeli'nin ardından da ateş etmeyi sürdürdü. Ardında da otomobiliyle kaçtı.

04.03.2010. İSTANBUL.Müdür, öğrencilerin “gözü” önünde öğretmeni öldürdü.

İstanbul'da bir ilköğretim okulunda müdür yardımcısı anasınıfı öğretmeni Derya Çakır'ı öğrencilerin “gözü” önünde bıçakladı. İstanbul Bağcılar'daki İstanbul Ticaret Odası İlköğretim Okulu'ndaki olay saat 13.30 sularında meydana geldi.

Okulda müdür yardımcısı olarak görev yapan Ekrem Şavran, anasınıfı öğretmeni Derya Çakır'ı okul koridorunda bıçakladı. Hastaneye kaldırılan öğretmen hayatını kaybetti.

11.04.2015. NİĞDE. Niğde'nin Bor İlçe Milli Eğitim Müdürü Celalettin Özüdoğru, kendisinden izin almaya giden öğretmeni darp etti.

Ankara'ya yurt dışı görev sınavları mülakatı için gitmek isteyen Edebiyat Öğretmeni Adem Korkmaz, okulunun tasdik ettiği 3 günlük izin dilekçesini İlçe Milli Eğitim Müdürü Celalettin Özüdoğru'ya sundu. İzin dilekçesindeki 3 gün izni fazla bulan İlçe Milli Eğitim Müdürü Özüdoğru, 2 gün izin verebileceğini belirtti. Öğretmenin izin isteğini çok bulan müdür, öğretmeni tehdit etti. Bunun üzerine öğretmen ile müdür arasında tartışma kavgaya dönüştü. Müdür yumruklarla öğretmenin gözünü morarttı.

20.03.2014. İSTANBUL. Öğretmene uygulanan şiddetin bir örneği de Üsküdar Selimiye Tarım Anadolu Meslek Lisesi’nde yaşandı. Silahla gezdiği iddia edilen Okul Müdürü Mustafa Kortikoğlu, rehber öğretmen Hacı Samet Doğan’ı, 3 gün iş göremeyecek şekilde darp edip “Seni evinden aldırırım” diye tehdit ederken okula gelen İlçe Milli Eğitim Müdürü İlyas Tekin ise “Ne olacak canım, barıştırırız” dedi.

 

Sonuç

Çocuk ya da ergen değer gibi kavramları gözlemleyerek, deneyimleyerek, bizzat tanıklık ederek ve model alarak öğreniyorsa, toplumda değerlerin yerleşmesi, toplumsal ilişkilerde değerlerin anlam kazanması ve bir sonraki kuşaklara aktarılması yetişkinlerle yani bir sonraki kuşakla ilgili bir sorundur. O zaman yetişkinler doğruluğu, dürüstlüğü, hoşgörüyü, demokrasiyi, empatiyi ne kadar çok kendi yaşam ilişkileri içinde yaşarlarsa kendilerinden bir sonraki kuşağa da o oranda “model” olmuş olacaklardır. Öyleyse Milli Eğitim’de uygulamaya konulan değerler eğitimine yanlış bir kuşaktan başlanmıştır. Bandura’nın Sosyal Bilişsel Öğrenme Teorisine göre değerler eğitimine “modellerden” yani yetişkinlerden, öğretmenlerden, il, ilçe, okul yöneticilerinden, anne-babalardan başlanmalıdır.Çocuklara ve gençlere “model” olması bakımından, değerler eğitiminde eğitim kurumunun yanı sırasiyaset, din, aile, ekonomi gibi diğer toplumsal kurumlar da unutulmamalıdır. Çünkü toplumsal değer’sizleşme fizik biliminin birleşik kaplar teorisine tabidir.

Kaynakça

  1. Burger, J. M. (2006) Kişilik, İstanbul: Kaknüs Yayınları
  2. Cüceloğlu, D. (1991) İnsan ve Davranışı, İstanbul: Remzi Kitabevi
  3. Poltnik, R. (2009) Psikolojiye Giriş, İstanbul: Kaknüs Yayınları
  4. Schultz&Schultz (2002) Modern Psikoloji Tarihi, İstanbul: Kaknüs Yayınları

 

 

[1] Eleştirel Pedagoji Dergisinde (2015) yayınlanmıştır.