TÜRKİYE’DE VE DÜNYADA RUH SAĞLIĞI NE DURUMDA?

Fikir Yazıları - Rasim BAKIRCIOĞLU

TÜRKİYE’DE VE DÜNYADA RUH SAĞLIĞI NE DURUMDA?

Birkaç hafta önce, bir öğretmenin, vicdanları sızlatan bir davranışı; öğrencisini, döne döne dövmesi, günlerce gündem oldu, görsel medyada. Bilindiği gibi tekil bir örnek değil, bu çağdışı davranış. Medyada, aile içi şiddetten; öğretmenine saldıran, onu öldüren öğrenciden ve daha başka şiddet, ölme ve öldürmelerden söz eden haberlerin bini bir para. Ama sıra ruh sağlığına; yani akıl ve duygu sağlığına gelince, duyulan sesler, devede kulak! Bu olayların altında yatan nedenleri, niçinleri araştırmaya sıra gelince çoğunluk, dut yemiş bülbüle dönüyor.

Yalnızca sonuçlarla uğraşıyor, çoğunluk. Herkesin bildiği bir gerçeklikle durumu özetleyelim. Bir yerlerde bir bataklık var. Sürekli sivrisinek üretiyor bu bataklık. Biz ise o bataklığın ürettiği sayısız sivrisinekten yakınıyor, onları öldürmeye çalışarak tüketiyoruz zamanımızı.

1992 yılından bu yana, sesinin cılız çıkması ve daha başka nedenlerle bir türlü gündem oluşturamayan Dünya Ruh Sağlığı Federasyonu istiyor ki:
· Ruhsal bozukluğu olanlar fark edilsin.
· Toplumlarda ruh sağlığı konusunda bilgi, bilinç ve anlayış gelişsin.
· Ruhsal ve sinirsel hastalıklar, olabildiğince önlensin.
· Ruhsal ve sinirsel bozuklukların tedavisi ve bakımı sağlansın.
Federasyon, onca ruhsal sorun arasından, 2012 Yılı Ruh Sağlığı Günü’nde, üzerinde durulması için tek bir konuyu; depresyon (ruhsal çöküntü) konusunu seçmiş. Neden bu konuyu seçtiğini de açıklamış. Avrupa ülkeleri de içinde, dünyada depresyona girenlerin sayısı, günden güne artıyormuş. Bu konuda, bir de bugün bir araştırma yapılsa, ruhsal çöküntü yaşayanların sayısında kim bilir, nasıl bir patlama olduğu görülecektir.

Bunun şaşılacak bir yanı yoktur elbette. Yeme, içme, etkin olma, cinsellik, barınma, korunma, sevme, sevilme, saygı görme, kendini gerçekleştirme gereksinimlerini doyurucu ve dengeli bir biçimde gideremeyen kişilerin bir bölümü, soluğu iki uçtan birinde alıyorlar. Bu uçlardan birini oluşturan taciz, tecavüz, şiddet, ölme ve öldürmelerle ilgili haberleri her gün çarşaf çarşaf izliyoruz, medyadan. Çünkü bunlar, gözle görülüp elle tutulabilen olaylar.

Ama bir de öbür uçtakiler var. Yaşadıkları zorlanma, engellenme ve çatışmalar karşısında saldırma, vurup kırma gücünü kendinde bulamayanlar; korkanlar, ürkenler ve sonuçta ekşi sirke olup küpüne zarar verenler var. İşte bunların önemli bir kesimini, çöküntülü (depresif) hastalar oluşturuyor. Sayıları çok olmasına karşın, yakınları dışında çok az kimse fark ediyor, bunları.

İşte bu nedenle Dünya Ruh Sağlığı Federasyonu, 2012 yılında dünyanın dikkatini çöküntü bozukluğu yaşayan bu kişilerin üzerine çekmek istemede çok haklıydı. Ama görünen o ki sesini kimseye yeterince duyuramadı ya da kimse o sesi duymak istemedi. Anlaşılıyor ki bu gidişle onca ağır toplumsal-ruhsal sorunun altından kalkılamayacak ve hafif ruhsal bozukluklardan nevrozlara; daha da kötüsü psikozlara dek birçok ruhsal bozukluğu yaşayanlar, daha uzun bir süre, bu rahatsızlıklarıyla baş başa yaşamlarını sürdürmek zorunda kalacaklar. Oysa mutlu olmak, herkes için doğal bir haktır.

Şu gerçek, her gün biraz daha belirginlik kazanıyor: İnsanlar, acılarını ancak, bilinç çıtalarını yükseltip özgür istençleriyle demokratik yollardan etkili ve soluklu bir dayanışma ile haklarını elde etme savaşımını başardıklarında dindirebileceklerdir.

Evde, anne baba birbirinin ve çocuklarının; okulda, öğretmen öğrencilerin; iş yerinde, çalıştıran çalışanların varlığına ve dirliğine koşulsuz saygı göstermeyi ancak, bu başarıldığında görev ve sorumluluk bilecektir. İnsan, insan olma onuruyla yaşadığını ancak o zaman duyumsayacak, ancak o zaman başkasına ve kendisine zarar vermeden, sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürdürecektir. Bugün yaşanan türden ruhsal rahatsızlıkların çanına, ancak o zaman ot tıkanacaktır.

Rasim BAKIRCIOĞLU