KELEBEĞİN ÖMRÜ

Fikir Yazıları - Nilifer Bakır Kubilay

KELEBEĞİN ÖMRÜ
İki katlı ahşap evin bahçe katında oturuyordu. Camdan sokağa baktı şiddetini arttıran yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Yağmura eşlik eden gözyaşları yanaklarından süzülüyor elindeki kadehe gözyaşları karışıyordu. Sokak lambasının altında yağmurdan ıslanmış kediyi görünce hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti. Elindeki şaraptan bir yudum içti. Kimsesizliğine, sevdasına ağlıyordu. Telefonunda çaldığı hüzünlü şarkılar derdine ortak oluyordu.
Başı patlayacak gibi ağrıyordu. Gece yarısı olmuştu. Bu son bir ayda her gece yalnızlığına kendini terk edip giden sevdasına ağlıyordu. Ya bu evden taşınacak ya da bu evde onun hatıralarıyla kahr olup yaşayacaktı. Elindeki kadehi mutfak tezgahına bırakıp, yatak odasına gidip yatağına uzandı nasıl uyuduğunu bilmeden sabahı etmişti.
Sabah uyandığında şirkete geç kaldığını saate bakınca anladı. Çabucak kalktı yatağından elini yüzünü yıkadı bir kahve yapıp içti. Nasıl olsa geç kaldım taksi tutar giderim otobüslerle uğraşamam geç olur dedi. Kumral dalgalı saçlarını toplayıp toka taktı. Ağlamaktan şişmiş göz kapaklarına kapatıcı sürdü. Hafif kalkık burnu, bal rengi gözleriyle yabancı artistlere benzer güzelliğe sahipti. Üstünü giyinip kapısını kilitledikten sonra sokağa çıktı. Üst kattaki ev sahibinin tül perdenin arkasından kendisini izlediğini biliyordu. Onunda bu duruma çok üzüldüğünü anlıyordu. Anne gibi sahiplenmişti kendisini Ayşe teyzesi. Elini kaldırıp salladı tül perdenin arkasındaki ev sahibine. Tül perdenin açıldığını kendisine el sallayan Ayşe teyzesini gördü. Hafiften birbirlerine gülümsediler.
Yağmur hafif hafif yağmaya devam ediyordu. Sonbaharın yağmurlu ve soğuk günlerini yaşıyorlardı.
Bir taksi çevirip bindi. Havanın yağışlı olması aşırı trafiğe neden olmuştu arabalar çok yavaş ilerliyordu. Biraz gecikmeli olsa da çalıştığı şirkete geldi.
İş arkadaşlarına günaydın demek içinden gelmesede,
-Günaydın arkadaşlar, deyip masasına geçip oturdu.
-Günaydın Ela.
İş arkadaşları ve Müdürü bugünlerde Elayı hoş görüyorlardı zor zamanlar geçiriyordu. Daha bir yıl bile olmadan beşinci ayında kocası terk edip gitmişti. Kimse inanamıyordu bu güzel kızı ne sebepten bırakıp gitmişti. Ela işinde çalışkan, yaratıcı zeki bir kızdı. Müdürü çok memnundu kendisinden.
İş çıkışında pudra rengi kaşe montunu giyinip şirketten ayrıldı. Öğlen kendisini cepten arayıp akşam yemeğine çağıran arkadaşının evine gitmek için taksiye bindi.
Demet'in evinin zilini çaldı, içeriden ''kim o'' diye seslenen arkadaşı açtı kapıyı. Siyah uzun düz saçları, badem gözleri, uzun boyuyla hoş bir kızdı Demet.
-Hoş geldin Ela.
-Gel haydi nerede kaldın? Seni beklerken yemekler soğumuştu, tekrar ısıttım. Dur bir bakayım sana yine şişmiş gözler. Sen ellerini yıka gel, ben tabaklara yemekleri koyuyorum.
Ahşap salon masasına yaptığı salatayı, fırında kızarttığı patates tavuk yemeğini getirip, porselen kaselere de yaptığı mercimek çorbasını koyup, beklemeye başladı.
-Ela bekliyorum canım .
-Tamam geldim.
-Çok güzel yemekler yapmışsın her zamanki gibi yine. Ellerine sağlık canım arkadaşım. Deyip sandalyeye oturdu.
-Kızım baksana bir iğne bir ipliğe dönmüşsün. Üzülüyorum senin bu haline. Lütfen bugün yemeklerini ye hatırım için. Toparlanmaya ihtiyacın var bunu biliyorsun. Haydi çorbamızı içelim sıcakken. Çorbasından bir kaşık aldı.
Ben dedi ''nerede hata yaptım?
''Artık kendini suçlamaktan vazgeç, önünde daha uzun yılların var henüz çok gençsin bu bir hataydı geçti gitti. Kendini toparlaman lazım yoksa hastalanacaksın canım''.
Demetin, insanın zor gününde desteğini esirgemeyen halini seviyordu. Yemeklerini yiyip masayı topladılar. Birer fincan kahve yapıp salona geri döndüler. Krem rengi tekli koltuklara karşılıklı oturdular. Ela anlattı Demet dinledi saatlerce. Acısını paylaşmaya ihtiyacı vardı. Arkadaşı kendisini anlıyordu, sözleriyle ona destek olup yol gösteriyordu.
-Geç oldu Demet'cim ben uyuyayım.
-Odanı biliyorsun tatlım yatağını hazırlamıştım.
-O zaman iyi geceler sabah görüşürüz.
-Ben yeni kitabım için birkaç satır yazıp sonra yatacağım. İyi geceler canım.
Ela arkadaşına her gelişinde uyuduğu oturma odasına gitti. Nevresimler tertemiz mis gibi kokuyordu. Demetin titiz ve temiz bir tarafı vardı. Evi her zaman temiz ve düzenliydi. Hesabını, kitabını bilen birisiydi.
Odadaki duvarda asılı olan tabloya baktı. Tablodaki kadının saçlarına tutturduğu iri kelebek tokayı görünce , Demetle ilk tanıştıkları zamanı hatırladı. Şirket tarafından gönderildikleri yaz dönemi eğitiminde ilginç tanışmalarıyla başlamıştı arkadaşlıkları. Demet uzun saçlarını toplamak için çantasından tokasını bulamayınca yanındaki tanımadığı Ela'ya
-Sizde toka var mı? Eğitim saati bitene kadar takıp vereyim. Sıcak hava bunalttı beni biraz.
-Çantasına bakıp ''maalesef bendede yok''.
Eğitimin ikinci gününde Ela çantasından çıkarttığı üzeri beyaz taşlarla süslenmiş kelebek tokayı Demet'e uzattı.
-Bugün toka getirmiştim ama bu güzel tokayı takmadan olmaz. Deyip teşekkür etti ve siyah saçlarına taktı tokayı.
-Aynısından bir tanede bana aldım. Dedi Ela.
İki haftalık eğitim bitmişti. İkisi de arkadaşlıklarını ilerletmişlerdi. Birlikte yaz tatiline gitmek için plan yapmaya başlamışlardı.
İş yerinde arkadaşlarının önceden gittiği Ege'de şirin bir tatil köyüne gitmeye karar vermişlerdi. Demetin arabasına tatil için hazırladıkları çantalarını yerleştirip İzmir'e doğru yol aldılar. Dokuz saatlik bir yolculuktan sonra İzmir'in Gümüldür ilçesindeki güzel bir tatil köyüne geldiler. Çam ağaçlarıyla çevrili, etrafta kırmızı Japon gülleri ve yasemin çiçeklerinin olduğu ahşap bungalov evlerine yerleştiler. Evin küçük balkonuna sandalyelerini koyup oturdular.
-Yolculuk bizi yormuş.
-Arabayı sen kullandın tabi yorulursun Demet'cim.
-Yarın deniz, havuz derken yorgunluklarımızı atarız.
-Birde sincap komşularımız varmış baksana. Dedi Ela.
-Ne şirinler yarın bunlar için kabuklu fıstık ceviz alalım yesinler. İkiside gülmeye başladılar.
-İyiki geldik Ela'cım şu havayı solumak bile iyi geldi bana.
Tatilleri güzel geçiyordu. Sabah havuza giriyorlar, öğlen denize girip güneşleniyorlardı. Açık büfe yemeklerini de beğenmişlerdi. Bir hafta erken kalkıp havuza gelen Demet o sabah havuza gelmek istememişti.
-Sen git Ela, ben biraz bir şeyler yazmak istiyorum.
Roman yazmak için hazırlık yapıyordu, yazmayı çok seviyordu. Mayosunu giyinip havlusunu alıp havuza gitti Ela. Saçındaki kelebek tokasını çıkartıp şezlongun kenarına koyup havuza girdi. Biraz yüzdükten sonra havuzun kenarındaki büfeyi işleten gencin kendine baktığını fark etti. Yapılı, uzun boylu saçlarını uzatıp arkadan toplamış yakışıklı genci kendisi de beğenmişti. Havuzdan çıkıp şezlonguna uzandı. Telefonun kulaklığını takıp şarkı dinlemeye başladı.
-Günaydın, sabah kahvesi içermisiniz? Hanımefendi.
-Teşekkür ederim, diyerek uzatılan kahveyi alıp kenara koydu.
-Benim adım Zafer sezonluk çalışıyorum burada.
-Ben Ela arkadaşımla beraber tatil için geldik.
-Evet biliyorum, bir hafta boyunca gözümü sizden alamadım siz bunu fark etmediniz.
Kahve için teşekkürler kahvaltı saatini kaçırmamak için gitmeliyim. Havlusunu alıp apar topar eve geldi. Demet halen yazıyordu. Hazırlanıp kahvaltıya gittiler. Kahvaltı masasına doğru gelen Zafer,
-Afiyet olsun hanımlar. Dedi. Cebinden kelebek tokayı çıkartıp Ela'ya uzattı. Şezlongun yanında unutmuşsunuz.
Tatillerinin son haftasında Ela ve Zafer arkadaşlıklarını biraz ilerletmişlerdi. Zaferin ailesi de İstanbul'da oturuyordu. Tatil sezonu bitince İstanbul'a döneceğini ve eğer isterse orada da arkadaşlıklarına devam edebileceklerini söyledi.
Şirin tatil köyünde son günleriydi. Sabah hazırlıkla uğraşmamak için bavullarını akşamdan hazırlamış, kahve içmek için evin önündeki küçük balkona geçip oturdular. Hava bunaltıcıydı, yağmur yağacak gibiydi. Kahvelerini içip sohbet ederlerken birden yağan yaz yağmuru şiddetini arttırmış doluyla karışık yağmaya başlamıştı. Şaşırmışlardı yazın ortasında dolu ne alakaydı. İlerideki çam ağacının altında siyah beyaz bir yavru kedicik acı acı miyavlıyordu. Demet kediyi gidip yağmurdan doludan kurtarmak için yerinden kalktığında, yan taraftaki evin köşesinden koşarak gelen Zaferi gördü. Yavru kediyi kucaklayıp tişörtüne saran Zafer,
-Bizim yavru kedi bu bende bunu arıyordum buraya kadar nasıl gelmiş anlamadım? Dedi. Hep birlikte minik kediyi kurulayıp sevdiler.
İstanbul'a döndüklerinde güzel bir tatil geçirdikleri için mutluydu iki arkadaş. Evlerine gitmek için ayrılırlarken,
-Yarın iş başlıyor Demet'cim.
-Bu kadar gezmek yeter artık başlayalım işe, dedi Ela. Hoşçakal deyip ayrıldılar.
Bir ay sonra Zafer'de dönmüştü İstanbul'a. Uzun bir arkadaşlık döneminden sonra evlenmeye karar vermişlerdi. Zaferin ailesi Ela'yı gelin almak istemese de ikisi de evlenmek için diretmişlerdi. Aileler arasındaki kültür farkından dolayı Ela'yı ailelerine uygun görmeyen karşı taraf nikahlarına bile gelmemişlerdi. Nikahta sadece Ela'nın ailesi ve ikisinin de arkadaşları vardı. Zaferin ailesi çok zengin olmalarına rağmen oğullarının evliliğine hiçbir maddi manevi destekte bulunmayınca, Ela'nın kiradaki evinde yaşamaya karar vermişti ikiside.
İki katlı ahşap evde yaşamaya başlamışlardı. İlk aylarda çok mutluydular. Sonradan Zaferin ara ara eve gelmemeye başlamasıyla ailesinin etkisi altında kaldığını anlamıştı. Bir gün şirketteyken kocasının büyük ablası aramış,
-''İstersen fazla uzatmadan boşanma dilekçeni ver. Bizim aileye uygun olmadığını anlaman lazım artık demişti''. Bu sözleri duyunca ağlama krizine girmiş bütün arkadaşları Elanın neler yaşadığını o gün öğrenmişlerdi. Evliliklerinin beşinci ayında sevdiği adam hepten koparmıştı bağlarını.
-Sabahın erken saatlerinde telefonu çaldı. Gece hiç uyumamıştı zaten. Telefonda Zaferin ablası vardı. ''Bugün kardeşimin eşyalarını almaya geleceğim eşyaları hazırlarsan iyi olur diyordu''.
-Demetin seslendiğini duydu ''Ela uyan işe geç kalıyoruz''.
- Ben bugün işe gidemiyorum başka işlerim var. Müdüre söyledim. İşe giderken beni de evime bırakır mısın? Arkadaşım.
-Tamam bırakırım tabiki. İstersen bende gitmeyeyim seninle geleyim iyi görünmüyorsun.
-İyiyim merak etme.
Ela'yı evine bırakıp, işe gitmek için yola devam etti arkadaşı.
Ahşap evin kapısını açıp içeriye girdi. Bir saat sonra Zaferin ablası ve annesi geldiler. Göz yaşları içinde açtı kapıyı. Kadınlar hiçbir şeyi umursamadan eşyaları alıp giderken, ''böyle olması iyi oldu kızım, ileride unutursun'' deyip gittiler.
Bir sigara yakıp, birde kahve yaptı kendine. Salon masasındaki düğün fotoğrafına bakarak hem sigarasını hem kahvesini içti. Ayrılırken hoşçakal bile demeden giden sevdasına ağladı. Bu kederli ayrılığın hayatının sonu olacağını bilemezdi.
- Masadaki fotoğraflarına bakıp ''bende seni sonsuza kadar terk ediyorum'' dedikten sonra masadan kalktı, koltuğa uzanıp sonsuz uykuya daldı.
Laptopunun kapağını kapatırken gözleri nemlenmişti. Yazdığı kitaptan kendisi de etkilenmişti. 'Bu kadar acıklı bir sonu beklemiyordum aslında ama, nihayet bitirmiş oldum yeni kitabımı''. Dedi Demet. Yatak odasına uyumaya giderken saat gece yarısını çoktan geçmişti...
Nilifer Bakır Kubilay