YA COVİD HİÇ BİTMEZSE?

Fikir Yazıları - Armağan Öztürk

YA COVİD HİÇ BİTMEZSE?

İnsanlığın Covid’le mücadelesi 2 yılı aşkın bir süredir devam ediyor. Vaka sayısı 250 milyon sınırına ulaştı. Vefat sayısı 5 milyonu geçti. Covid bu yüzyılın vebası gibi sonuç doğurmakta. Yarattığı etki insanlığı kasıp kavuruyor. Toplumların ona bilim aracılığıyla verdiği tepki ise inişli çıkışlı bir seyir izlemekte. Aşıyı milat kabul edersek aşağı yukarı şu periyotlardan geçtiğimiz herkesin malumu.
Önce hızla yükselen vaka ve vefat sayıları dünyanın normali haline geldi. Covid insanlığı küresel bir yazgıda buluşturdu. Her ne kadar bütün coğrafyalardan sağlıklı bilgi almak tam olarak mümkün olmasa da bu hastalığın etki etmediği toplum kalmadı diyebiliriz yine de. 2020 yılının kış ayları veba salgını altında kıvranan ortaçağ Avrupa kentlerini andırıyordu. Ölüm korkusundan evlere kapanmış yüz milyonlarca insan çaresizce fırtınanın dinmesini bekledi. Baharla birlikte havalar ısınınca kısmi bir düzelme gerçekleşti salgının seyrinde. Güneşin virüsü öldürdüğü efsanesi çabuk çöktü şüphesiz ki. Ama o gün olduğu gibi bugün de gayet eminiz ki, sıcaklık insanların açık havayla temasını artırarak salgının yayılım hızını azaltıyor. Bu nedenle geçen senenin bahar-yaz dönemi de, bu sene aynı mevsimlere karşılık gelen aylarda iyimserlik havası içerisinde geçti. Buraya kadarki açıklamalar bizi iki sonuca götürüyor: İlk olarak covid küresel bir salgın. Dünyanın hemen her yerinde yıkıcı etkileri görülüyor. İkincisi, kış mevsimiyle covid arasında özdeşlik var. Havalar soğuyup insanlar kapalı mekanlara çekildikçe vaka ve vefat sayıları artıyor.
Geçen sene bu vakitler salgının seyrini değiştirecek önemli bir gelişme yaşandı. Birkaç şirket covid aşısı geliştirdi. Zamanla aşıların birbirine eş değer güçte olmadığını öğrendik. Örneğin Alman aşısı açık ara diğer aşılara karşı üstünlük sağladı. Ama etki oranları birbirinden farklı olsa da aşıların piyasaya sürülmesi bilimsel iyimserliğin hastalığın yaydığı ölüm korkusuna üstün gelmesine yol açtı. Aşı meselesinde trajik olan bir diğer husus ise bu metaya ulaşma önceliğinin sosyal-ekonomik duruma göre belirlenmesiydi. Aşı siparişlerini önceden veren zengin ülkeler aşının kullanıma girmesini takip eden süreçte en az 6 ay arzı da kontrol etti. Salgın kaynaklı ölümlerin her gün yeni rekorlar kırdığı 2021 yılı kış aylarında bile fakir ülkeler sıralarını beklemek zorunda kaldı. ABD Başkanı Biden’ın aşıda telif haklarını geçici bir süre kaldırılmasına yönelik cesur önerisinin kapitalist dünyada yeterince destekçi bulmadığı ve bu tartışmanın kapatılarak salgınla mücadelede şirket karlarına öncelik verildiğine tanıklık etti insanlık. Ne kadar acı değil mi? Milyonlarca insanın öldüğü küresel bir salgında dahi özel şirketleri koruyan kapitalist mantık devrede kalmaya devam etti.
Tam da bu noktada insanlığın karşılaştığı sorunların çözümü bakımından uluslararası siyasetin yetersiz kaldığı uyarısı yapılmalı. İklim krizi, mültecilik ve Covid gibi salgın hastalıklara küresel çapta bütüncül ve kararlı müdahalelerle karşı koyabiliriz ancak. Şu anki uluslararası politik düzen ve ekonomik yapı ise insanlığın ortak geleceğini kurtarma amacına yeterince güçlü bir şekilde yardım etmiyor. Uluslar arasındaki gelir farkları devasa boyutlara ulaşmış durumda. Ulus devletler kendi kıt kaynaklarını öncelikli olarak vatandaşlarına tahsis ediyor. Ayrıca uluslararası örgütler zayıf. Halklar arası kurumsal dayanışma da öyle. Tüm bu koşullar bir arada düşünüldüğünde yüzleşmek zorunda kaldığımız tablo daha bir netlik kazanıyor. Sorunlar küresel ama çözümler yerel. Her şeyin küreselleştiği bir dünyada insanlığın sorun çözme kapasitesi yeterince etkin değil.
Aşıya ulaşma noktasında ülkeler arasındaki farkların salgınla küresel mücadeleyi zora soktuğu açık. Ancak pek çok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke yaygın aşı kampanyalarıyla vatandaşlarını aşılamayı başardı. Bu noktadan sonra ise ne yazık ki şu durumu deneyimledik. Aşı kişilerin covid’e yakalanmasını engelleyemiyor. Hatta aşıyla hastalık arasında ölümcül bir sarkaç var. Aşı kullanımını takip eden süreçte virüsün de mutasyona uğradığını biliyoruz. Ortaya çıkan bu yeni türler hem yayılım hızı hem de ölümcül etkisi bakımından eski varyantlara göre daha tehlikeli. Peki, ne yapmak lazım gelinen bu nokta itibariyle? Aşılamadan vaz mı geçelim? Aşı karşıtlarının çok da bilimsel olmayan bakış açısına kendimizi kaptırıp mücadeleyi bırakalım mı? Şüphesiz ki hayır. Ama yine de bir paradigma değişikliğine veya yeni bir zihniyete ihtiyacımız var. Çünkü 7’den 70’e herkesi aşılasak dahi salgın devam edecek. Bu koşullar altında en makul yol ihtiyatlı bir iyimserlik içerisinde hayatı kademeli bir şekilde normalleştirmekten geçiyor.
Açalım bu hususu. Örneğin her gün vaka sayıları vermekten vazgeçmeliyiz artık. Çünkü Covid’in çaresi yok. Aşı dahil hiçbir önlem hastalığa yakalanmayı engelleyemiyor. Sadece vefat sayılarını dikkate alan bir iletişim stratejisi kamuoyunun bilgilendirme ihtiyacı açısından çok daha makul. Bir süre daha vefat sayıları açıklanmalı. Çünkü aşı hastalığa yakalanmayı engelleyemese de, ölümcül sonuçları en aza indiriyor. Pek çok bilimsel araştırma covid kaynaklı ölümlerin önemli ölçüde aşısızlık veya yetersiz aşılanmayla ilgili olduğu göstermekte. Bir süre sonra, aşılanmada makul bir düzeye ulaştığımızda mesela, vefat sayılarını da açıklamayı bırakıp maske ve mesafe dahil tüm salgın önlemlerini kaldırmalıyız. Çünkü covid kaynaklı olağanüstü hal insanlığın ölüm hakikatinde belirleyici bir konumda değil. Çaresi olmayan başka hastalıklar da var. Her sene kanserden 10 milyon insan hayatını kaybediyor. Bu 10 milyon sayısı covid kaynaklı ölümlerin yaklaşık iki katı. Hastalıkları yarıştırmıyoruz burada. Ayrıca bilim insanları covid’in kesin tedavisi bulmak için çalışmaya devam etmeli şüphesiz ki. Ama bugünkü tıp covid dahil olmak üzere pek çok hastalığı tam anlamıyla iyileştiremiyor. Yine de yaşamaya ve ilerlemeye devam ediyor insanlık.
Sonuç olarak şu yargıyı dile getirebiliriz. Bu acı dolu hikaye başlarken covid’in ilaçla yok edileceğini veya salgının etkisini zamanla yitireceğini düşündük. İki amaç da tam anlamıyla gerçekleşmedi. Covid bir tür grip salgınına dönüştü. Soğuk aylar artık covid’li aylar aynı zamanda. Ayrıca kesin tedavi bulamadık ne yazık ki. Madem öyle, artık ona da, diğer ölümcül hastalıklara baktığımız gibi bakmamızın ve hakikat algımızı daha gerçekçi bir mercekte yenilememizin vakti geldi.

Armağan Öztürk