YOLLARDA
Henüz gün doğmadı, şehir daha uykuda. Her zaman olduğu gibi evden çıkarken kazasız belasız güzel bir gün diliyorum herkes için. Sessiz ve karanlık sokaklarda, kırsala doğru 9 metrelik mavi aracımı çalıştırıyorum. Şehrin geniş ve kalabalık caddelerinden, küçük, tenha ve yeşilliklerle dolu, sağı solu sebze, meyve, çiçek seraları ki bu seralarda yetişen çiçekler dünyanın dört bir yanına gidiyor, Altınova yollarındayım. Seviyorum bu yolları. Anam gibi köylü kadınları, babam gibi köylü adamları taşıyorum, anam gibi üstüne üst donu giymiş, başörtülü yazmalı kadınlar, babam gibi şapka takmış amcalar. Çocuklar görüyorum, bozulmamış, orijinal, saf çocuklar, bana çocukluğumu hatırlatan. Kıyafetleri kötü de olsa mutlu, sokak kenarında oynarlarken oyundan keyif aldıklarını başkaca bir şey düşünmediklerini hissedebiliyorum. Ben yolda, sokakta çocuk gördüğüm zaman hemen içgüdüsel olarak ona karşı dua etme isteği duyuyorum. Özellikle de bu çocuk giyim kuşamı ile hareketleriyle olsun biraz gariban ise. Ona karşı bir sevme isteği, sarılmak isteği geliyor veya ne bileyim bir gülümseme. Gülümsüyorum, zaten o istem dışı olan bir şey ama ekstradan bir de onun için dua etme gereği duyuyorum hemen oracıkta. Allah'ım Koru veya gelecekte iyi şeyler olsun, gibi…
Sokakta oyun oynayan çocuklara bakıyorum bazen onlara’’ Aferin’’ veriyorum. O kadar akıllılar ki, o yoldan bir otobüs geçtiği belli, top atmıyorlar, yola fırlamıyorlar, birbirlerini uyarıyorlar. Giyim kuşamları sade yani özenilmemiş. Sadece oyun oynayarak o an mutlu olduğunu görebildiğim çocuklar bu çocuklar. Bazılarına sarılmak, yeni şeylerle sevindirmek istiyorum, her şeyin iyisini istiyorum onlar için. Ama en çok da nedense savunmasız olduklarını hissedebiliyorum, görebiliyorum. Baktığın zaman çocuk, elini tutan annesi de olsa babası ile veya bir yetişkinin elinde de olsa ona karşı dua etme isteğim hep oluyor. Çocukların genellikle tacizden şundan bundan korunması ile ilgili dualar edesim geliyor. İyi kıyafetleri olsun, iyi bir yaşamı olsun, çok güzel yiyecekleri olsun demekten ziyade onun bedenindeki hakları için. Giyim hakları da var elbette ki, yeme içme hakkı da var ama buna ihtiyacı olmadığını bildiğimi hissediyorum. Sanki aç değil, evet ama muhakkak bir çocuk nefsi olarak daha çok şeyler istiyordur ya da bildiği kadarını biliyordur onunla yetinmeyi de öğrenmiştir muhakkak, onları da düşünüyorum Onun dışında daha çok bedenen bir şeyleri biliyor mu acaba bunları çok merak ediyorum. En çok çocuklarıma küçüklükten beri bunu öğretmeye kendilerini bu koruma altında olmalarını, itinalı olmalarını, her zaman temkinli olmalarını söyleyip öğrettiğim için. Belki de çok ürküttüm. Belki de çok korku saldım içlerine bilmiyorum ama şu an o konularla ilgili bilinçli oldukları için ben açıkçası şanslı olduklarını ve ben o yönde iyi bir anne olduğumu düşünüyorum. Bunlarla ilgili onları büyük bir kalkanın korunması gerektiği düşünüyorum. Araca çıktığımda tabii bazen geç kalabiliyorum, unutabiliyorum bazen ‘’Eksik dua ettim ya of ya!’’ dediğim de oluyor. Dua ederim; kazasız belasız inşallah, hayırla tamamla, diye. Çocukları bırakırım evde veya okula giderler Allah'ım onları kavuştur yeniden diye. Sadece çocuklarla ilgili kavuşmak ve ailemle ilgili dualar etmişimdir. Kaza yaparım ben, eksik dua ettim ve kaza yaptım diye düşünürüm. Şimdi ara sokaktan çıkmak üzereyim, durdum, sağımı solumu kontrol etmek için. Sol köşede simitçi, küçük bir yer; çay, simit falan satıyor. Sola baktım, sağa baktım tekrar sola baktığımda 3 çocuğun motordan düşmüş olduğunu görüyorum. Motorun geldiğini daha öncesinde fark etmemişim bile. Çünkü ben aracın durması ile ilgileniyordum o esnada. Baktım ki simitçinin önünde 3 çocuk düşüverdi. Birisi 13-14 yaşlarında erkek, motoru o sürüyor, onun küçüğü kız var belki 5 belki 6 yaşında yapı olarak küçük de olabilir bilmiyorum. Ondan 1-2 yaş küçük bir oğlan çocuğu 3-4 yaşlarında, düştüler, ağlayamadılar bile. Öyle o kadar güçlü duran çocuklar ki! İçimden orada hemen müdahale etmek istiyorum, inmek istiyorum, inemiyorum, aracı terk etmek doğru olmaz kaza bana ait olmayınca. Küçük erkek çocuğu hemen kolunu tuttu. Tuttu hemen, sağ tarafına düştü başı. Oradaki insanlar yardım ettiler. Çocukları aldılar, merdivene oturdu küçük oğlan, kız biraz ağlamaklı oldu diye kızla ilgileniyorlar. Ben pencereden sesleniyorum’ ’Çocuğun koluna bakın ‘’diye. Büyük çocuk motoru kaldırıyor önce. Motora baktı, kardeşlerinde bir şey olmadığını zannediyor, eee o da çocuk tabi.. Orada 3-4 erkek var o an, ilgileniyorlar ama çocukları sadece alıp oturttular, sağlık kontrolünü yapmaları gerektiğinin farkında bile değiller. Pencereden 3-4 kez seslendim.’’ Çocuğun koluna bakın!’’ Çocuğun kolunda bir şey var, kırıldı o kol biliyorum, kesinlikle. Öyle doldum ki, gözlüğün altında yolcular görmeden, duymadan ağladım, sessiz sessiz. Ben nerede hata yaptım? Ben dua etmedim mi, eksik mi dua ettim diye? Çünkü bizim geleneğimizde de var. Çocuklara bunu empoze etmek için ve inandığım için. Bugün dünyadaki bütün çocukları koru, diye herhalde dua etmediğimi düşündüm. Bazı şeyleri hem kendime yüklüyorum hem kendim de bir ayrıcalık hissediyorum. Dualarım etkili oluyor, kesinlikle etkili oluyor diyorum. İnandığım için bana bir uyarı olduğunu da biliyorum. Ben eksik dua ettim, yaradanın burada bana onu göstermesinin sebebi sanki buymuş gibi. Kendimi suçlamıyorum bu konuyla ilgili. O, kesinlikle olacaktı, olacak bir şeydi ki oldu, bunu benim görmüş olmam da bir tesadüf olamaz.
Evet hissediyordum ve hissettiğim şeylerin çok anlamlı olduğunun da farkındaydım. Düşüncelerimden kendime yakın bulduğum çok değerli okur yazar Hülya Hocam’a bahsettiğimde onun bana bu tekniğin bilimsel olarak bugün uygulanan bir teknik olduğunu ve Hew Len’ den bahsetti. Onun bir psikolog uzman olduğunu söyledi.Araştırdığım tekniğin benim bilmeden uyguladığım teknik olduğunu öğrendiğimde çok daha farklı bakmaya başladım olaylara. Kesinlikle hissettiğim şeylerde haklıydım.
Okuduğum ’’Zero Limit’’adlı kitapta da Haitili doktor Hew LEN O’hoponopono tekniğinde böyle demiyor muydu? Yaşadığımız, karşımıza çıkan, şahit olduğumuz her şeyden sorumluyuz ve bununla ilgili olarak yapmamız gerekenler var. Ve sen ne yapman gerektiğini biliyorsun ona yardımcı olmak, dua etmek. Bütün bunlar yardımın içinde olan şeyler. Doktor uzaktan hastalarına şifa dağıtıyordu yani psikolojik olarak rahatsız olan hastalarına bile şifa dağıtıyordu ve dualar çok basit; Seni seviyorum, Özür dilerim, Lütfen beni affet ve Teşekkür ederim. 4 kelimeden oluşan bir dua gördüğü yaşadığı olay sonrasında kendini temizleme olarak ve karşısındakine şifa vermek olarak nitelendirmiyor muydu?
Uncalı mezarlığına varmadan ışıktayım. Yine köy yolları, seviyorum bu yolları .Köylü kadınları, babam gibi köylü adamları taşıyorum, anam gibi üstüne üst donu giymiş, başörtülü yazmalı kadınlar, babam gibi şapka takmış amcalar, hiç selamsız binmezler aracıma, seviyorum yolcularımı .Kalabalık bir trafik esnasında akşam üzeri yavaş yavaş ilerleyebiliyorum çünkü çok yoğun trafikten dolayı. Sağ tarafta bir çocuk yine bir erkek çocuk 5-6 yaş civarında. O kadar tatlı bir çocuk ki! Ona karşı çok fazla bir enerji, ondan da bana karşı var, fark etti beni hemen. Annesinin omzunda bir çuval, köylü kadını yorulmuş zaten, sağ tarafından yürüyen çocuğunu yönetmeye çalışıyor, bir taraftan da o çuvalın altında iki büklüm bir şekilde yürümeye. Arkası dönük yüzünü hiç görmüyorum kadının. Çocuk annesine gösteriyor hep beni, kadın dönüp bakamıyor, büyük bir ihtimal ki ona’’ Tamam. Evet. Tamam.’’ falan diyerek geçiştiriyor ya da onaylıyor onu. Sonra çocuk bir kere daha annesine söylüyor ve yine dönüyor. Bakıyorum bu arada onlara ben. Biraz ilerliyorlar, sonra ben biraz ilerliyorum, onlara yetişiyorum. Onlar yürümeye devam ettikçe, tabii ben dur, kalk yaptığım için bir onlar bana yetişiyor, bir ben onlara yetişiyorum sürekli. Çocuk annesine söylemeyi artık bıraktı, bana dönüp dönüp bakıyor. İlgisini çekti biliyorum; bir kadın otobüs sürücüsü çok ilginç geldi ona. Mutlu, gülen yüzlerle imrenerek dönüp dönüp bana bakıyor. Kulağımla duymuyorum ama beden dillerinden onların ne konuştuğunu anlayabiliyorum. Mutlu ve şaşkın, güzel şeyler hissediyor. En az 5 kez arkasına baktı ki tökezleme, düşme yaşadı, onlara bile aldırmadan dönüp dönüp tekrar tekrar bana bakmaktan hiç vazgeçmedi. En son ışık açıldığında tam yanlarından geçerken maskemi açtım ona gülümsedim ve elimi salladım. O da bana çok mutlu bir şekilde gülümseyerek ellerinin ikisini birden salladı. Radyoda Sezen de ‘’Gülümse’’diyordu, gülümsemek sadakadır.
İlham kaynağı olan Aliye Gümcü’ye çok teşekkür ediyor, öykümü ona ithaf ediyorum.