MAVİ BOTLAR
Nurcan yanan sobanın çıtırtısına, güğümün kaynayan sesine açtı gözlerini . Yattığı yer yatağından kalkıp zeytinyağı tenekelerine ekilmiş, sardunya ve cam güzelleriyle dolu pencereden dışarıya baktı.
Gece çok kar yağmış her taraf bembeyaz olmuştu. Bu soğukta canı okula gitmek istemese de okula gitmek zorundaydı.
Annesi gıcırdayan oda kapısını açıp odaya girdiğinde,
Hah dedi uyandın mı? Haydi bana yardım et de sofrayı hazırlayalım, ablan gelin olup gittikten sonra güya evin büyük kızı sen oldun hiç yardım etmiyorsun diye söylendi.
Yaşı küçük olsa da evin büyük kızı olmuştu Nurcan. ilkokula gidiyordu, babası onu çok küçük yaşta okula kayıt ettirmişti . Öğretmen her gün sayfalarca ödev verirdi, sıkılıyordu yaz yaz bitmez. Öğretmeninden çok korkardı, eğer ödevini yapmamışsa cetvelin keskin tarafıyla parmaklarına öyle vururdu ki o acıyı hiç unutamazdı. Birinci sınıftayken öğretmeni okuma bayramı esnasında kırmızı kurdelayı göğsüne takarken etine geçirdiği iğnenin acısınıda hiç unutmamıştı. Nedense? Öğretmen birine kızdığında bütün sınıfı sıra dayağına çekerdi.
Kahvaltılarını yaptıktan sonra annesine yardım etti ve geriye kalan derslerini bitirdi. Annesi yedi çocuğu olan genç bir kadındı. Babası hep seferlere çıkar il il dolaşırdı, makinistlik yapıyordu.. Yine babasının uzaklarda olduğu günlerden biriydi ,
Annesi radyoda çalan Arguvan uzun havasını dinliyor bir taraftan da ağlıyordu. O zaman annesine çok üzülüyordu Nurcan.
Öğretmeni bütün sınıfa Kızılay'a yardım için zarf dağıtmıştı bir hafta önceden ,babasının gelmesini bekliyordu küçük kız babası gelince zarfa para koyup götürecekti okula. Annesi bu tarz şeylere çok üzülürdü kolay değildi memur maaşıyla yedi çocuk yetiştirmek. Kendisine kızardı bazen bu kadar çocuğa ne gerek vardı diye, Çocuklarını zaman zaman döver, zaman zaman da severdi. Kumaştan dikilmiş okul çantasını omuzuna attı annesinin örgücü Neriman'a ördürdüğü kalın gül kurusu hırkasını giyip okula gitmek için evden çıktı. Mahallelerinde evler hep tek katlı ve bahçeliydi. Komşu çocukları da okula gitmek için evden çıkmışlardı. Hep birlikte okul yoluna doğru yürümeye başladılar.
Güneşin ışıl ışıl üzerlerlerine vurmasıyla eriyen karlar, güneş ışıklarının yaydığı renklerle muhteşem görünüyordu. En çok da çatılardan sarkan buzlara bayılırdı onlara baka baka okul yoluna doğru yürüdü. Mavi botlarının su geçiriyor olması ayağını hiç üşütmezdi, çünkü babası söz vermişti seferden döndüğünde ona yeni botlar getirecekti .Beklerdi uykusuz gecelerinde babasının aniden çıkıp gelmesini. Babasız bir evin eksik bir tarafı olduğunu anlamıştı.
Okula geldiğinde arkadaşı yanına yaklaşıp, Biliyor musun öğretmenimiz bugün okula gelmeyecek hasta olmuş dedi. Duyduğu bu habere çok sevinmişti . Sınıf başkanı bir sayfa açıp ders çalışmalarını söyledi. Öğretmenin yokluğundan yararlanan öğrenciler sınıfın altını üstüne getirip gürültü yapmaya başlamışlardı. Pencere kenarında ikinci sırada oturan küçük kız arada bir okulun bahçesine bakıyordu bir anda öğretmeninin geldiğini gördü, korkudan yüreği ağzına gelmişti!
Neden bu kadar korkutuyordu öğretmen öğrencilerini? Bir anlam veremiyordu. Başarılı olacaklarını zannediyordu korkutarak. Aslında yanılıyordu. Korktukça okula gitme istekleri azalıyor ve bildikleri şeyleri de ifade etmekte zorlanıyorlardı.
O gün ders çıkışında mahalleden arkadaşı Selda ile birlikte evlerine doğru yürüdüler. Selda'nın kırmızı mantosunun ona çok yakıştığını imrenerek söylerdi, kıskanarak bakardı kırmızı mantoya . Babası belki seneye ona ve kız kardeşlerine de güzel mantolar alır diye düşündü.
Çocuklar uyurken babası geç saatte eve dönmüştü. Sabah uyandıklarında babalarını uyurken gördüler.
''Annesi, susun ses etmeyin çocuklar babanız uyusun çok yorulmuş, üşümüş dedi''
Nurcan babasının ona aldığı botları çok merak ediyordu,
Annesine, botlar nerede anne dedi, annesi onu hole çağırdı bir çantanın içinden üç farklı renkte bot çıkardı . Kendi botlarını tahmin edip aldı eline lacivert, kırmızı renkte güzel botlardı, çok sevinmişti!
Okula giderken giyinecek ve hava atacaktı arkadaşlarına .Kim bilir Selda ne kadar beğenecekti .
Babası uyandığında özlediği çocuklarına sarılıp öptü, ''hediyelerinizi ben vermeden açmışsınız dedi'' gülümseyerek.
Kahvaltı hazırlayan annesine baktı küçük kız ne kadar mutlu görünüyordu bu sabah, hiç söylenmiyordu. İçinden keşke hep böyle mutlu olsa annem dedi.
Babasının tekrar gittiğinde uzun süre gelmeyeceğini bildiği için sıkıntılı günlerin geri döneceğini düşünüp üzülüyordu...
Nilifer Kubilay