SİYAH KUĞU

Fikir Yazıları - HÜLYA YAVUZ

SİYAH KUĞU
Çocuktum, küçüktüm o günlerde. Yıldızlı bir gecede bir tankın namlusu üzerinde oturmuş savaşı, savaşta ölen çocukları düşünüyorum hayalimde. Öyle güçlüyüm ki savaşı durdurabilirimdim çocukların acısı bitebilirdi. Acıyı tatmamışlardı sanki onu yaşatanlar. Sanal bir âlemde ekran karşısında yaşananları seyrediyorlardı sadece. Yaşanan başka hayatlar onlara mutluluk veriyordu iyi ya da kötü her ne yaşanıyorsa. Pembe hayatları karanlığın yakınından dahi geçmiyordu hiçbir zaman. Her şey o kadar gerçek dışı, sahte ve yalandı ki tüm duygularını kaybediyorlardı. Sadece televizyonda izledikleri beğendikleri bir kahraman gibi hissetmeyi becerebiliyorlardı. Onu yaşamayı arzuluyorlardı. Bir hayal dünyasındaydılar. Üretimden uzaklaşmış tüketici, yaratan değil birer izleyiciydiler. Aşkları yoktu, sevişmeleri yoktu. Kendilerini öyle seviyorlardı ki aynada gördükleri kendileri değil görmek istedikleriydi. Kendi kararlarını alamıyor ve hep bekliyorlardı bir başkası onlar adına karar versin diye. Başkaları nasılsa onlar gibi görünmek yani beyaz kuğu olmak istiyorlardı.
Bunun için okullar vardı istemesen de gitmek zorunda olduğun. Okulların amacı çocuğun içindeki potansiyeli ortaya çıkarmaktı. Siyah bir kuğuyu beyaza dönüştürmek. On iki yıl boyunca beni nesne olarak gören kişilerle birlikte uzun zamanlar geçirdim. Hep benim iyiliğim için bana bildiklerini öğretmeye çalıştılar. Soru sormama izin vermediler hep sordular. İstedikleri cevapları almak için. Benim cevaplarım yanlıştı onlara. Sorduğum sorular da yanlış. Sormadan öğrenmeliydim, düşünmeden konuşmalıydım. Gereğinden fazla bilmeme ve düşünmeme gerek yoktu. Tek yapmam gereken benden istenilenleri iyice ezberlemekti. Kapalı mekânlarda, sınırlı zamanlarda tam anladığımı düşündüğüm anlarda biten ders saati ardından öğrenmek için saatlerce çabaladığım, hayatta nerde kullanacağımı bilmediğim pek çok şeyi ezberledim nihayet. Bu benim yaşamımda güç kazanmam, iyi gelir getiren bir mesleğe sahip olmam için gerekliydi. Ne olacağımın kararı da verilmişti zaten. Sevgili babacığım kendisi gibi bir doktor olmamı istiyordu. Bense bir oyuncu.
Onu mutlu etmek için tıp okumaya karar verdim. İtiraz etmek olmazdı. Emek vermişti bana yıllarca. Emeğinin karşılığını almak bir baba olarak hakkıydı. Bu kadar nankör olamazdım. Üniversiteliydim. Tıp okuyordum. Zorlu günler, uykusuz geceler bir gün bitti. Mesleğime başladım, babam çok mutluydu, ben de insanlara sağlık katarak yaşamlarını iyileştirdiğim için mutlu olmaya çalışıyordum.
Neden beyaz bir kâğıt üzerine siyah bir kuğu çizdim şimdi gecenin karanlık sessizliğinde. O, asil, sadık ve de karşıt cinsinden farklı bir özelliği olmayan, uzun ömürlü, göçmen bir kuş. Çizdiğim siyah kuğu sadece yüzüyor bataklığın karanlık sularda. Oysaki uçabilirdi de kemiğini kırmış olmasalardı uçup gitmesin diye, evcilleştirmek için. Hem yüzebilmek hem uçabilmek özelliği ile zaman içinde var olabilme özgürlüğü vardı oysaki. Sesi çirkin olmasına rağmen uçarken kanatlarından çıkan ritmik sesi duymak muazzam olurdu. Bunları düşünürken uykuya daldım.
O gece bir kâbustu yaşadığım. Aman tanrım kendimi öldürüyordum ve içimden asıl ben çıkıyordu. Uyandığımda karar vermiştim. Tiyatro eğitimi alacaktım ve istediğimi olacaktım. Bir oyuncu ve insanlara hayatı anlatacaktım onların hislerine, duygularına, anlam katacaktım. Aşkı yaşasınlar, sevsinler sevilsinler, dünya acılardan kurtulsun istiyordum. Bunun için önce kendi acımı yok ettim. Yeni bir yaşamın anlamı, yaşamlara anlam katmaktı benim için.
İşte şimdi anlıyorum neden bir siyah kuğu çizmiştim. Sıra dışı olmak isteğimdi. O bendim. İsteyince uçan, isteyince yüzen zamanın akışında. Artık özgürdüm, uçarken kanatlarımdan çıkan ritimle dans ediyoruz hep birlikte.