“SALGIN FIRSATLARI TEMELLİ YENİ OKUL SİSTEMİ VE ALTERNATİF EĞİTİM MODELİ ÜZERİNE BİR TARTIŞMA”
Cemil KURT: Sayın Prof. Dr. Tuncay Akçadağ, öncelikle “Salgın fırsatları temelli yeni okul sistemi ve alternatif eğitim modeli” söyleşimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ediyoruz.
1. Sayın Hocam, birçok araştırmanın ortak sonucu olarak Türk Eğitim Sisteminin yapısal ve sistemler sorunlarının olduğu düşünülmektedir. Bu görüşe katılır mısınız? Eğer katılıyorsanız salgın sürecinden bağımsız olarak bu sorunların neler olduğunu düşünüyorsunuz? Ayrıca salgın süreci bu sorunları derinleştirdi mi? Geneli itibariyle yeni sorunlar eklendi mi? Açıklar mısınız?
Prof. Dr. Tuncay AKÇADAĞ: Çok teşekkür ediyorum bu yeni fırsat için. Her ülkenin eğitim arayışları ve buna bağlı sorunları olduğu gibi bizde de bu sorunlar var ve olmaya devam edecek. Bu sorunları belki kategorize ederek devam edebiliriz. Bazı ülkeler temel sorunlarını çözmüş ve verimin niteliği üzerinde tartışıp yol alırken bazı ülkeler hala temel sorunlarla uğraşıyor. Sanırım biz temel sorunlarla uğraşanlar kategorisindeyiz. Eğitimde ulaşılabileceğimiz hedeflerin ne olduğu hala belli değil. Nasıl bir eğitim ürünü görmek istiyoruz kesimden kesime tartışılıyor. Diğer deyişle devletin kuruluş hedeflerinde yer alan ve milli eğitimin genel amaçlarına yansıtılmış hedefler ile hükümetlerin bu hedefleri görmezden gelerek asıl dikkate aldığı kendi hedefleri çelişebiliyor. Belirsizlik ya da yaratılan karmaşa yol almanızı yavaşlatıyor. Bir ayak gazda diğeri frende. Hedeflere bağlı olarak konuların belirlenmesi ve bu konuların bilimsel bir tutarlılığa bürünmesi gerekir. Bu konudaki yayınlar hedefleri gerçekleştirecek nitelikte olması gerekir. Bunun çok iyi bir süzgeçten geçerek, ticari oyunların dönmediği bir ortamda denetlenmesi ve yayımlanması gerekir. Bu konuda da hala temel sorunların varlığından söz edebiliriz. Diğer bir başlık eğitim ortamı. Yani okulların ya da sınıfların durumu hedeflerin gerçekleştirileceği yerler olarak karşımıza çıkması gerekir. Yönetici bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için yolları açan, işleri kolaylaştıran kişi olarak var olmalı. Böylece seçilmeli, yetiştirilmeli ve denetlenmelidir. Okul yöneticiliği hala eğitim yönetimi bilim alanının rehberliğinde yol alması sağlanmış ve bir meslek statüsüne kavuşturulmuş değil. Diğer önemli bir öğe öğretmen. Öğretmen hedeflerin gerçekleştirilmesi için belirlenmiş en önemli aktör. Neleri niçin öğrettiğini bilerek, öğretilenlerin uygulamada ne işe yaradığını göstermek onun işleri arasında. O, pedagojik ve alanına yönelik teknik konularda uzmanlaşmış, yaptıklarını bilimsel alt yapıyla gerekçelendirecek biçimde bir duruş sergilemek zorunda. Genel olarak böyle olmadığı için veliler öğretmene işini tarif edip ne yapması gerektiğini söyleyebiliyorlar. Eğitimin son bacağı ölçme ve değerlendirme. Diğer deyişle denetim. Denetimin amacı, olan ile olması gereken arasındaki açıklığı bulup ortaya çıkarmak ve bu açığı kapatacak önlemleri alarak daha iyiye ulaşmayı sağlamaktır. Bu profesyonel çabayı da denetçiler yapacaktır. Denetlemediğiniz veya denetleyemediğiniz işin sahibi olamazsınız. Kısaca yapısal sorunları bu bağlamda ele alırsak oldukça sıkıntılı durumda olduğumuz tahmin edilebilir. Yukarıda sıraladığımız süreçlerdeki iyileşmeleri yapacak reformlara ihtiyaç var. Bu manada devletin temel felsefesiyle uyumlu eğitim programlarının belirlenmesi, bu programların kitap ve araçlarının oluşturulması, okulları programların gerçekleştirme yeri olarak kontrol edip eksikliklerinin tamamlanması, okul yöneticilerini ve öğretmenleri bu programların hedeflerini gerçekleştirecek nitelikte yetiştirilmesi, etkin bir denetim sisteminin devreye sokulması temel sorunlar olarak özetlenebilir. Bunun için tabi ki samimiyet, niyet ve ekonomik güç gereklidir.
Bu temel sorunların üzerine pandemi ile gelen değişiklikler de başka açılardan geri bildirimler oluşturdu. Her problem bir fırsat yaratır. Mesele bu fırsatları görüp değerlendirerek problemi lehimize çevirebilmektir. Bu problemlerden biri öğretmenlerin okul yöneticilerinin teknoloji ile olan sınavlarıydı. Buradaki açıklığı giderecek bir önlem sanırım alınmadı. Bir fırsat da daha önceki söyleşilerimizde de belirttim, okulların sadece bilgi aktarılan yerler olmaktan çıkarılıp hem uzaktan eğitimi hem de okulları birlikte kullanabileceğimiz bir model üzerinde çalışmak olabilirdi. Bilgiyi bir biçimde uzaktan verip okulları uygulama yerleri olarak değerlendirebileceğimiz bir sistem üzerinde düşünülebilir. Böylece öğrettiklerimizi uygulayabileceğimiz bir dönüşüm yakalanabilir. Durumu uygun okullarda bu tür uygulamalar tasarlanabilir.
Salgın sürecinde her çocuk adaletli bir biçimde eğitim alamadı. Kısacası eğitimin sözde çok önemli olduğu vurgulanmasına rağmen uygulamada çok da önemli olmadığını gerçekleştirilen politikalara bakarak anlayabiliriz. Salgın ile bu durum daha net anlaşıldı.
CEMİL KURT: Sayın Hocam dünyanın ve ülkemizin geçirmekte olduğu, üçüncü dünya savaşı diyebileceğimiz, bir salgın süreci yaşamaktayız. Hiç kuşkusuz ki eğitim bu salgından en çok etkilenen süreçlerin başında gelmektedir. Öncelikle salgın sürecinin Dünya ve Türk eğitim sistemindeki etkilerini görüyorsunuz? Salgının etkilerinin Dünya ve Türk Eğitim Sisteminde etkilerinin benzer yönlerinin ve farklılıklarının neler olduğunu düşünüyorsunuz? Bir genelleme yapabilir misiniz?
Prof. Dr. Tuncay AKÇADAĞ: Salgın ile birlikte yaşadığımız ortak sorun öncelikle yaşamın akışındaki değişikliktir. Buradan başlamak ve giderek eğitime gelmek ve eğitimdeki sorun ve fırsatlara bakmak daha doğru bir ilerleyiş olur kanısındayım. Tüm dünyada salgın tedbiri olarak eve kapanma ve olabildiğince işleri evden yürütme ilk akla gelen uygulama oldu. Bu uygulamanın getirdiği olumlu ve olumsuz etkileri okuduk, duyduk, gördük. Olumlu etkiler olarak aile bireyleri birbirlerine daha fazla zaman ayırma fırsatı yakaladı. Çocuklar anne ve babalarını daha çok gördüler ve onlarla zaman geçirebildiler. Bu durumu değerlendiremeyen ailelerde olumsuz hadiseler yaşandı. Söz gelimi boşanma oranlarında artış oldu. Sosyal hayatın sınırlanması ile depresyon, uyku bozuklukları, saldırganlık gibi olumsuz haller hem yetişkinlerde hem de çocuklarda arttı. Bu olumsuz durumlar her bireyi kendi pozisyonuna bağlı olarak farklı etkiledi.
Dünyada salgınla beraber ilk altı ayda 107 ülkede okul kapatma kararı alındı. Bu kararla ortak yaşanılan sorunların başında düzensiz ve kesintili eğitimden dolayı aile ve çocuklarda kaygı ve endişeler olması, ebeveyn çocuk ilişkilerindeki olumsuzluklar sıralanabilir. Okulun çocuk bakımı gibi görünmeyen ama var olan özelliklerinin önemi anlaşıldı.
Hazırlıksız yakalanmanın verdiği etki ile krizler oluştu. Benzeri görülmemiş öğretim yöntemleri denendi. Ölçme ve değerlendirmede sıkıntılar yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Farklı seviyedeki öğrencilerin ihtiyaçlarının tespiti ve karşılanması, uzaktan eğitim programlarının çalışılması, uzaktan eğitimin değerlendirilmesinin sisteme kavuşturulması ve periyodik bir biçimde yapılması, salgın sonrasında nelerin nasıl yapılacağının planlanması gibi çalışmalara ihtiyaç var. Bazı ülkelerin bu tür faaliyetleri var ve iyi de yönetiyorlar.
Ülkemizde bu tür çalışmalara henüz başlanmadı. Ya da bize yansıyan bir şey henüz olmadı diyelim. Ülkemizde de dünyadaki çalışmalara benzer bazı araştırma ve tez konuları çalışıldı. Salgın süresinde öğrencilerin ve öğretmenlerin salgından nasıl etkilendikleri, yapılmakta olan öğretim yöntemlerinin öğrenci ve öğretmen üzerindeki etkileri, bu süreçte okul yöneticilerinin yönetim adına neler yaptıkları gibi konular öğrenci, öğretmen ve yönetici görüşlerine başvurularak araştırma konusu haline getirildi. Araştırma sonuçları da incelendiğinde yer yer vurguladığımız durumların genel olarak yaşandığını görmekteyiz. Sosyal aktiviteleri kısıtlanan her düzeydeki öğrencilerin stres, kaygı, endişe gibi olumsuz durumlar yaşadığı araştırma sonuçları olarak yansıtılmaktadır. Öğrencilerin yaşadıkları çevre bu olumsuz durumların etkilerinde farklılıklar göstermiştir. Söz gelimi kırsal kesimdeki öğrencilerin kapanmadan dolayı sorun yaşamamalarına rağmen onların uzaktan eğitimin alt yapısı ile ilgili sorunlar yaşadığı görülmüştür.
Araştırma sonuçları incelendiğinde öğrenci görüşlerinin çoğu, derslere motive olunamadığı ve eğlenemedikleri yönündedir. Öğrenciler istedikleri vakit dersleri tekrar etme, bilgilere yeniden ulaşma konusunda memnuniyetlerini belirtiyorlar ancak uygulama içeren derslerden memnun değiller. Öğretmenler uzaktan eğitim konusunda şikayetçi olmuşlar anksiyete ve depresyonun arttığını ifade etmişlerdir. Ayrıca bazı öğretmenlerin teknik alt yapılarla ilgili sorunlar yaşadığı, interneti aktif olarak kullanamadıkları ve genel olarak da uzaktan eğitimi benimsemedikleri söylenebilir. Kurnaz ve Serçemeli’nin 2020’de yaptığı akademisyenlerin uzaktan eğitime bakış açıları ile ilgili bir araştırmada akademisyenlerin uzaktan eğitimi benimsedikleri ve daha sonra da kullanabilecekleri belirtilmiştir.
Cemil KURT:Sayın hocam üstteki soruyla ilişkili olarak salgın sürecinin oluşturduğu sorunsallık noktasında eğitim sisteminin yeni bir paradigma sorgulamasına ihtiyacı olduğunu düşünüyor musunuz? Gerekçeleriyle açıklayabilir misiniz?
Prof. Dr. Tuncay AKÇADAĞ: Bu sorgulamaya her zaman ihtiyaç var. Ne de olsa değişimin bir gereği olarak buna ihtiyaç var. Ancak salgınla beraber bazı durumlar bence daha da göz önüne geldi. Okullarda sadece bilgi aktarılıyor ve öğrenciler birlikte sosyal ihtiyaçlarını yerine getiriyor. Bizlere bundan daha fazlası gerek diye düşünüyorum. Okulların bilgiyi işleme ve uygulama yerleri olarak da dizayn edilmesi gerekmez mi? Bilgiyi uzaktan eğitimle de aktarabildiğimize göre yeni bir yaklaşımla okulları planlı bir biçimde uygulama atölyelerine, daha çok oyun yerlerine nihayetinde öğrencilerin kendilerini gerçekleştirme fırsatlarının yaratıldığı kurumlar haline getirmemizin fırsatı oluştu. Kuşkusuz okulların durumları da göz önüne alınmalı. Eğitimde durumsallı9k hakim. Okulların şartları birbirlerinden çok farklı olabiliyor. Bir problem yaşıyoruz ve bu problemin fırsatları var. Genel yaklaşım bu yönde olduğunda her okul kendi şartları içinde bu fırsatları oluşturup bazı reformlara öncülük edebilir. Bunlardan biri olarak düşüncem bilgiyi öğretmenlerimiz uzaktan eğitimle anlatsın. Her dersin uygulaması olsun. Öğretmen anlattığı bilginin ne işe yaradığını okulda uygulayarak göstersin. Öğrenciler bilgiyi uygulama içinde değerlendirsin, davranışlar oluştursun. Bu model aslında eğitimin tarifini kapsayan bir yaklaşımı da çağrıştırıyor. Böylesine çalışmaların gerçekleştirilmesi proje yaklaşımı ile olur. Bu çalışmalar kapsamında yönetici, öğretmen, veli eğitimleri, okulun fiziksel değişimi için kaynak gibi konular yer alır. Bu tür bir uygulama pilot uygulamalarla denenmeli, giderek okulların her yerde bulunabilecek bilgileri öğretmen aracılığı ile vermekten vazgeçmeleri gerekiyor. Benim anladığım yeni paradigma bu. Kısaca artık öğrettiklerimizi bir biçimde yaşatalım derim.
Cemil KURT:Okul uygulamaları içinden gelen, sahayı bilen, bununla beraber Milli Eğitim Bakanlığı Merkez Teşkilatında uzun süre çalışıp katkı veren; özellikle “Öğretim Liderliği Temelli Okul Modelleme” ve “Alternatif Eğitim Modelleri” üzerinde ciddi akademik araştırmalar ve çalışmalar yapan, öneriler sunan; eğitim sahasının her alanında birikimi olan bir akademisyen kimliğiniz olduğu bilinmektedir. Salgın süreciyle birlikte yeni bir okul modeli tanımlanması gerektiği görüşünüzü desteklemeye devam eder misiniz? Varsa yeni okul modeliniz nereye evrilir? Temel okul modelinizi nasıl tanımlarsınız?
Prof. Dr. Tuncay AKÇADAĞ: Çok teşekkür ederim. Benzer yöntemlerle farklı sonuçlar oluşturmanın mümkün olmadığını biliyoruz. Öyleyse yöntem değişikliği reformlar için oldukça önemli ve gerekli. Reformdan anladığım mevcut durumdan şikâyet edip ne olması gerektiğini belirten söylemlerin nasıl olması gerektiğine dair projeler üretmesi ve uygulama sonuçlarını paylaşmalarıdır. Bu yaklaşım üzerinden hareket etmeye çalışıyorum. Sözgelimi öğretimsel liderlik çalışan onlarca akademisyen ve araştırmacılar bu tarzın okullarda nasıl uygulanabileceğine dair bir açıklama yapmıyorlar ya da yapamıyorlar. Var olan bilgileri derleyip metin oluşturmanın ötesinde alandaki bireylerin uygulama rehberlerine ihtiyaçları var. Bu konu açık hale gelmediği için hiçbir okul müdürü de bu işe kalkışmıyor. Okul yöneticilerinin yaptıklarının içinde öğretim liderliği uygulamaları var mı diye bakmak yerine bir okulda öğretim liderliği nasıl uygulanır? Okul müdürü ve öğretmenler ne yaparlarsa bu sistem içinde hareket etmiş olurlar? Bu uygulamaların sonucunda eğitimin çıktısı olan öğrenciler diğer uygulamalara göre ne kadar farklılaşır? Tüm bunları bir sistem içinde oluşturup uygulayabilirsek o zaman sonuçlar da değişir.
Yukarıda salgın döneminin yarattığı fırsatı temele alarak bir modeli anlatmaya çalıştım. Ancak genel olarak şunu söyleyebilirim. Eğitim anlayışınız ve yaklaşımınız ne olursa olsun değişen koşullar içinde gerekli değişiklikler yapılarak uygulayabilirsiniz. Söz gelimi otokratik yöneticiler salgın döneminde aynı yaklaşım içerisinde tutumlarını sergilemişlerdir. İnsan ilişkilerini temele alan okul yöneticileri öğretmenlerine olabildiğince yardım etmeye çalışmışlarıdır. Bunu araştırmalarla da destekliyorlar. Öğretim liderliği sitematiği içinde salgın döneminde neler yapılabilir sorusunun cevabını oluşturmak mümkün. Nasıl olacağı uzun bir sohbetin konusu.
Cemil KURT:Elimizde, eğitim uygulayıcılarının yetiştirdiği ve yetiştirmeye devam ettiği bir Z kuşağı öğrenci kaynağı bulunmaktadır. Bu insan kaynağımız 5-10 yıl içinde iş hayatının üretenleri olacak ve ortalama 10-20 yıl sürecinde de ülkeyi ve dünyayı yönlendirip, yöneteceklerini söyleyebiliriz. Bununla beraber alfa kuşağı olarak tanımlanan henüz ilkokula yeni başlamış ve gelecek hikâyeleri için bizlerin yaklaşımları ve uygulamalarının önemli etkisinin olacağı insan kaynağı bulunmaktadır. Bu durumda bu iki kuşağın salgın süreci sonrası mevcut eğitim sistemi algoritmalarıyla eğitilebileceğini düşünür müsünüz? Gelecek öngörülü yeni alternatif bir eğitim modeli konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Prof. Dr. Tuncay AKÇADAĞ: Eğitimin formülü belli aslında sadece alıcıların algı, tutum ve davranışları değişiyor. Bu yeni duruma göre temel formül üzerinden nasıl karşılık verileceği elbette hesap edilmelidir. Ustalık mevcut durum ve koşullarda istenilenin nasıl yapılması gerektiğini tayin etme ve gerçekleştirme işidir. Eğitilmek üzere size gelen bireyin özelliklerini zaten anlamak durumundasınız. Söz gelimi yeni kuşak çocukların ekranla tanışıklığı bir önceki kuşaktan daha iyi, öğretmenine göre çok daha iyi durumda. Ekranın içine doğuyor ve bunu kullanarak büyüyorlar. Salgınla beraber ekrandan öğretmeye çalıştık. Çocukların ekran bağlılığı bu iş için bir avantaj oluşturması gerekirken onları ekran başına çekmekte zorlandık. Bunun nedeni eğitimleri eğlenceli bir hale getirememekten kaynaklı. Ekranın başına eğlenmek üzere giden çocuğun bu alışkanlığını değerlendirmek gerekirdi. Öte yandan bilgisayarlı eğitimin kendi içinde uygulanma prosedürü var. Bunu da neredeyse hiç kullanmadık. Sadece sınıfa ekrandan baktık. Oysa öğretmenlerimiz okul bazlı eğitimlerle derslerini bilgisayarlı eğitime uyarlayıp sunabilirler. Bilgisayar dersin hedefine adım adım ulaşmada ölçümler yapabilir, tam öğrenmeyi sağlayana kadar tekrar olanağı oluşturabilir. Duruma bu açılardan bakılınca yapılacak pek çok işin olduğunu söyleyebiliriz. Mevcut uygulamalara baktığımızda konuştuklarımız biraz havada kalıyor. Bu işin uzmanları sanırım yeteri kadar devrede değil.
Verdiğiniz fırsat ve güzel sorularınız için çok teşekkür ederim.