Balıklar suda süzülür, kuşlar havada kanatlanır

Fikir Yazıları - Cemile Muslu

Balıklar suda süzülür, kuşlar havada kanatlanır.

Çocuk yaşamı için gerekli olan birçok davranış, bilgi ve beceriyi oyun ortamında öğrenmektedir. Oyun nedir?
- Oyun, çocuğun sosyal ve ahlaki değerleri öğrendiği bir arenadır (Uluğ, 1997).
- Oyun oynarken çocuk mutlu olur. Çocuğun büyümesi ve sağlıklı gelişmesi için beslenme, sevgi, bakım ne kadar gerekli ise oyun da o kadar gereklidir.
Oyun ve duygular
Çocuk oyunlarındaki duygusal paylaşımlar, gelecekteki toplumun ruh sağlığı açısından çok büyük önem taşımaktadır. Çocuk oyunda mutluluk, sevinç, acı, korku, kaygı, kin, nefret, sevgi, sevilmeme, bağımlılık, bağımsızlık, ayrılık gibi birçok duyguyu öğrenir (Akandere,2003). Çocuk bu tepkilerini aynı zamanda oyuna yansıtır. Çocuk oyun içerisinde kendini de tanıyıp, tepkilerini kontrol eder. Oyunda yaşamın doğrudan gereksinimlerini aşan ve eyleme anlam katan bağımsız bir unsur rol oynamaktadır (Huizinga,1995)
Tarihsel süreç içerisinde oyunla ilgili görüşlere bakıldığında oyunun önemi hep vurgulanmış ve oyunla öğretime hak ettiği değerin verilmesi üzerinde durulmuştur.
Platon (M.Ö.427-347), çocuğun eğitiminde beden ve ruh eğitiminin bir arada ele alınmasını önerir.
Gazali’ye (1058-1111) göre, oyun; çocuğun belleğini yeniler, öğrenme gücünü artınr ve çocuğu dinlendirir (Akandere, 2003
Comenius (1592 – 1671), oyunu insanın özgür olma isteği, hareket etme, arkadaşlık kurma, rekabet etme ve değişiklik isteğiyle bağdaştırmış ancak disiplin ve düzen kazanmada da önemli rolü olduğunu belirtmiştir (Sevinç, 2005). Comenius, çocuğun kişilik gelişimi ve ahlaki değerleri kazanmasında oyunun önemini vurgular. Aynca özgün bir ortamda çocuğun yaratıcılığının gelişeceğini belirtir.
Rousseau (1712 – 1778), çocuğun yetenekleri doğrultusunda eğitilmesi gerektiğini vurgular. Eğitimin başlangıç noktasının aile olduğunu belirterek aiIede temelleri atılan eğitimin devlet tarafından sürdürülmesi gereğini belirtir.
Pestalozzi (1746- 1827), çocuğun içinde onu etkinliğe iten, harekete yöneIten bir gücün var olduğunu, bu itici güçle çocuğun yerinde duramadığını ve durmadan kıpırdadığını belirtmiştir (Akandere,2003).
Froebel (1782- 1852), oyunun çocuğun iç dünyasını yansıtan bir ayna ve yetişkinlerle iletişim kurma aracı olduğunu söylemektedir.
Montessori’ye (1870-1952) göre, oyun çocuğun işidir. Yani öğrenmeyi çağrıştıran etkinliklerdir. Montessori eğtimde ödül-ceza uygulamasının iç disiplin kazanımını zorlaştırdığını vurgulamıştır.
El tutmak, ayak yürümek içindir. Zaruri durumlar dışında; ellerimizle yürümeye, ayaklarımızla tutmaya kalkışmak eşyanın tabiatına aykırıdır. Osmanlı döneminin mektep modellerinden birisi olan Enderun’un, çok önemli bir ilkesi; “tek tip torna” anlayışından uzak olmasıydı. Çocuklar erken yaşlardan başlayarak kendi ilgi ve istidatlarına göre yetiştiriliyorlardı. Mektebin girişine asılan bir “serlevha” (baş tabela) da “Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz” ifadesi yer alırdı. Oyun oynaması engellenen çocuklarda bir takım psikolojik, sosyal vb. Alanlarda sorunların çıktığı yapılan araştırmalar sonucu ortaya konulmuştur. Ruh sağlığı açısından çok büyük önem taşıyan oyundan yoksun bırakılan çocuklar uçmaya zorlanan balıklara; yüzmeye zorlanan kuşlara benziyor. Sonunda “balık” da, “kuş” da olamıyorlar.. Bunun sebebi; ilgi ve istidadına (fıtri yakınlığına, yatkınlığına) uygun bir alana yahut bölüme yönlendirilememelerinden, kendisini iyi hissetmesini sağlayacak sosyal ve duygusal ortamdan mahrum kalmalarından kaynaklanıyor. Yeterince oyun oynayamayan çocuk hiçbir zaman yeterli sosyal ve psikolojik doyuma ulaşamamaktadır.
“MADEN”SİZ “MARİFET” OLMAZ Sahip oldukları temel, karakteristik özellikler bakımından; “insanlar madenler gibidir”. Yaratılıştan getirdikleri kabiliyet ve kapasite; alanları ve oranları açısından farklıdır, çeşitlidir. Yerinde, zamanında, amacına ve usulüne uygun kullanılabilirse; bütün madenler (ilgiler, yetenekler, kabiliyetler, kapasiteler) değerlidir, kıymetlidir. Çünkü, hemen hepsi; hayatın farklı alanlarında ve konularında, insanın ve toplumun, olmazsa olmaz ihtiyaçlarından yahut gerekliliklerinden biridir. Biz (anneler, babalar, öğretmenler, eğitim uzman ve yöneticileri); insanların madenlerini değiştiremeyiz ama geliştirebiliriz. Altını elmas, yakut yapamayız ama cevherini işleyerek ve aykırı unsurlarını ayıklayarak daha iyisine yahut en iyisine dönüştürebiliriz. Çocuklarımız eğitim hayatında ilgi ve yeteneklerine uygun alanlarda, bölümlerde okurlarsa; yetişkinler çalışma hayatında kendi istidatlarına uygun işlerde çalışırlarsa; hem daha mutlu, hem de daha başarılı olurlar. Sosyal, psikolojik, kültürel, ekonomik, bilimsel, teknolojik alanlarda ve konularda daha fazla katma değer üretecek hale gelirler. “KÖMÜR” OCAĞINDAN “ELMAS” ÇIKARSA! Dünya genelinde yapılan çeşitli araştırmaların sonuçlarına göre; 52 yetenek alanından söz edilmektedir. Bu yeteneklerin kullanılıp katma değere dönüştürülebileceği 1150 civarında mesleğin, meşguliyet alanının bulunduğu bilinmektedir. Bu bilgi ve birikimden hareketle; çocukların ve gençlerin önce ilgi ve yetenek alanlarının (yani balık mı, kuş mu olduklarının) belirlenmesi, sonra da ona uygun bir eğitim sistematiği içinde yetiştirilmesi gerekir. Çalışma hayatında ise; ilgi ve yetenek alanları ile sektörlerin, mesleklerin, branşların eşleştirilip uyumlu hale getirilmesi zaruridir. Mevcut eğitim sistemi; ilgi ve yetenekleri sözel, sayısal, eşit ağırlıklı gibi dar kalıplara sıkıştırıp hapsediyor. Alan, bölüm, meslek, meşguliyet seçimleri ise; zuhurata tabi olup gidiyor. Özellikle, temel altyapının oluşturulması gereken ilkokulda ve ilgilerin, istidatların keşfedilip ortaya çıkarılması gereken ortaokulda; küçük istisnalar dışında, toptancı bir yaklaşımla, “kömür” işletmeciliği yapıyoruz. Kömür ocağından aynı zamanda “elmas” da çıksa, hatta içinde Kaşıkçı Elması kadar değerli parçalar da olsa; farkına varmadığımız yahut ayırt edici özellikleri bilmediğimiz için, onlara da kömür muamelesi yapıp ateşe atıyoruz.

Balıklar suda süzülür, kuşlar havada kanatlanır.