Eğitime Bakış Şeklimize Yeni Bir Değer Katan Pandemi ve Eğitimde Değişim

Eğitim Bilimleri - NAZMİYE HAZAR

Eğitime Bakış Şeklimize Yeni Bir Değer Katan Pandemi ve Eğitimde Değişim

“İç ve dış dünyası arasındaki mesafe, bireyin yaşamındaki en büyük stres kaynağıdır”
Doğan Cüceloğlu

Pandemi nedeniyle evlere taşınan iş yerleri insanlara hizmet sağlamakla ilgili teknolojik gücün getirdiği imkânlarla yeni bir yaşam farklılığını insanoğluna tattırmaktadır. İşletmelerin yeni pazarlama, girişimcilik, işgücü, finans hesaplamalarının yanı sıra ürünlerin reklamlarına yönelik farklı arayışları oldukça dikkat çekici bir durumdur. İşletlemerin pandemi sürecinde kâr sağlama amaçlarında daha yoğun araştırmalar yapmalarında problem çözme becerilerinin öne çıkması 21.yy. insan becerilerinde olması gereken nitelikler tüm dünyaya adeta örnek olmaktadır. Kalite ve verimlilikle ilgili üretimin bile değişim yollarını arama çabası pekçok işletmenin pandemi döneminde entropiye uğramamak amacıyla mücadele ettiğini bizlere hissettirmektedir. Pazarlama sektöründeki ürünlerden elde edilen kazanç bir taraftan tüketiciyi memnun ederken diğer taraftan sermayelerin ayakta kalmasına katkı sunmaktadır. İnsanlık felsefik anlamda pandemi ile mücadele sürecini kendini geliştirme fırsatları yaratma, daha çok emek harcayarak yorulma, özveri ve iş yönetiminde stratejik planlamalara önem veren emeklerin harcanması, problemleri doğru anlamlandırma ve bütünü düşündüğümüzde başarıya ulaşma çabasıdır. Nitekim bu pazar sektöründe eğitim kurumları da yer almaktadır. Eğitime olan bakış şeklimizde de tarih boyunca sıklıkla sorulan sorulardan biri de “ Felsefe nedir?” sorususunu sorgulayan eğitim bilimciler Türk eğitim sisteminin geliştirilmesine yönelik araştırmalarında bir takım gelişimlere katkı sumayı başarmıştırlar. Bilim insanlarının eğitim felsefesinin ne olduğuna dair yanıtlarını arama çabasında globalleşmenin etkisi ile daha yoğun arayışlar üretme çabasını tüm dünya üzrinde bir baskı olarak son zamanlarda daha da arttırmaktadırlar. Eğitim bilimleri ile ilgilenen akademisyenlerin yanı sıra eğitimcilerin de “Eğitim felsefesi nedir?/ nasıl olmalıdır? “ sorusuna kattıkları farklı bakış açıları ve fikirler eğitimde yeni değerlerin ve yeni sistemlerin temellerinin atılmasına olanak sağlamıştır. Pandemi sayesinde eğitim felsefemizi eleştirebilenler, tartışabilenler, sorunların yanı sıra gelişmelerin farkındalığı ve öngörü sahibi olan eğitim bilimciler öğretmenlere rehberlik sağlamak adına onlar da önem kazanmış gibi görünmektedir.
Etimolojik olarak felsefe kelimesi Yunanca ’da “seviyorum” anlamına gelen ya da “ardından gidiyorum” , “arıyorum” gibi anlamına gelen “Phileo” sözcüğü ve “bilgi” “ bilgelik” anlamlarına gelen “sophia” sözcüğü ile birleşmesinden meydana gelmektedir. Dolaysıyla felsefe anlam olarak “bilgelik” ya da “bilgelik sevgisi” anlamına gelmektedir. Bilgiyi aramak, bilgiye değer vermek ya da bilgiye değer katmak adına felsefenin önemi sürekli bilgi ile yarışırcasına peşinden koşmayı gerektirse de tembel toplumlar bu yaklaşımlarla bilgiyi üretenleri ya anlayamamakta ya da alçak bir yerden yüksekteki bir zirveye bakar pozisyonda kalmaktadırlar. Hepimizin de bilmesi gerektiği gibi felsefe tanımı yapılamayacak kadar karmaşık bir değerdir. Çünkü içeriğinde farklı disiplinleri barındırıyor olması dışında her türünde farklı kuram ve öğretilerinin olması dikkat çekicidir. Hatta zaman geçtikçe değişen bir sinerjiye sahip olması veya felsefenin birçok karışımı da içinde barındırıyor olması onun var olan somut özellikleri kadar soyut olan özelliklerinin de kendine özgünlüğü ve kendine has değerleri ile ayrı bir önem taşımaktadır. Her insanın kendi içinde farkında olarak veya olmayarak uğraş verdiği bir alan olan felsefe insanlığın gelişimi ve değişimi adına da oldukça önemlidir. Eğitimde yoğun müfredat ve öğretim programları ile düşünme ve üretmeden uzaklaştırdığımız çocuklarımız için pandemi döneminde yeni bir sistemin doğuşuna tanıklık ederken bu sinerji gelecek kuşaklara bir bakıma enerji sağlayabilir niteliktedir. Özellikle çağdaş eğitim yaklaşımlarında kitaplarda sürekli altının çizildiği bireysel eğitimin önemi hususunda öğretmen adaylarına yön veren eğitim bilimleri içeriğindeki metinler uzaktan eğitim sürecinde bireysel özellikleri baz alan yaklaşımları dikkate almak zorunda kalan öğretmenlerin tutumlarını yaşama katmaktadır. Eğitimde öğrencilerin her birinin “biricik” olduğu hissini öğrenci ve velilerine hissettiren öğretmen yaklaşımları sosyal çevrelerde olumlu yönleriyle hissedilmektedir. Öğrencilerin başta problem çözme, bilgiyi anlamlandırma ve ifade etme becerilerinin geliştirilmesine bir fırsat sağlandığını bilinçli ebeveyn ve eğitimciler bizzat hissedebilmektedir. Fakat sürecin henüz tam anlamıyla planlanması ile ilgili bir düzenin olamamasını sadece Türkiye ve Kıbrıs’ta değil tüm dünya ülkelerinde de yaşanılan bir denge sorunu olarak da hissedilmektedir. Bu çerçevede Covid- 19 Virüsü nedeniyle dünyaya hızlıca yayılan salgın hastalığın mı yaşadığımız dünyayı değiştirdiği, yoksa bizim mi yaşadığımız dünyayı değiştirdiğimiz sorusunun yanıtı ilerleyen zamanlarda daha etkileyici sonuçları bilimsel sonuçlarla değerlendirerek netleşeceltir. Şöyle ki sosyal yaşamların standardizasyon yapısı ile birlikte işletme ve ekonomi sektörü dışında yeni insanlığın da farklı disiplinlerin oluşmasını sağlamakta olduğunu sürecin içinde olan hepimiz sürece ortak olarak hissedebilsek de bilimsel anlamda henüz bitmemiş bir süreci yaşamaya devam ettiğimiz kuşkusuz bir gerçek olarak nitelendirlilebilir.
Eğitimle ilgili pandemi ile karşılaşmadan önce önce okullara olan bakış şeklimiz ile pandemi sürecindeki bakış şeklimize baktığımızda eğitim kurumlarının değerine ilişkin önceden anlamlandırılmayan tüm değerler daha da bir anlam ifade ediyor. Eğitim paydaşları içinde eğitime etki eden iç ve dış faktörlerin önemine ilişkin son yıllarda akademik çalışmalar hızla artarken eğitimde kaliteyi yakalamak adına akademik anlamda çalışmalar daha artmaktadır. Artık değişkenler içinde popülarite kültürü ile beslenen toplumlar popülaritelerinde pandemi koşullarından da eklenmiş bulunmaktadır. Popülarite kültürü zaman zaman olumlu gelişmelere katkı sunsa da ne yaptığını bilmeden hareket eden toplumlarda ne yazık ki bu durum gerçek iş bilenleri zorlayıcı bir tehlike veya engel olab,lmektedir. Eğitim paydaşları içinde aile, öğrenci, öğretmen, müfredat, kitap, okul, eğitim programları, okul çalışanlarına ilaveten teknoloji, dijital kaynaklar, dijital okur- yazarlık, yaratıcılık, bireysel eğitim, farklı eğitim sistemlerinin yeniden yapılandırılması gibi konular sosyal bir örgüt olarak okulları etkileyen iç ve dış faktörler olarak önemli değerler barındırmaktadır. Eğitimde kaliteye ilişkin niteliksel gelişme çabamız içinde bu değişkenler pramatik anlamda da eğitimde bütüncül yaklaşımların ilerlemesine de katkı sunacaktır kim bilir?
Eğitimle ilgili bugüne kadar okul yönetimlerinin en büyük sıkıntılarında alt yapı yetersizliği dile getirilirken okulların finansal kaynaklarının yetersizliği dile getirilse de devlet bütçesinde devlet okulları için ayrılan finansal bütçelerin planlaması yıllardır bir sorun olarak eğitimin kaliteye ulaşma çabasında bir engel olmaktadır. Okullar kendi çabalarıyla özellikle alt yapı eksikliklerine bağlı olan yetersizlikleri gidermeye okul yöneticilerinin büyük emek ve enerji tükettiklerini gözlemleyebilmekteyiz. Eğitim ekonomisi ile ilgili gerçek maliyet ve bütçelerin devlet okulları adına sağlanamaması elbette sivil toplum kuruluşları, bağışlar ve okul aile birliklerinin okul idarelerine bağışları sayesinde ilerlemeye çabalasa da bu sorunun gönüllülük ya da bireysel çabalara emniyet edilmesi oldukça zorlayıcı bir durumdur. Mevcut imkânlarla ülke nüfusunu yetiştirmekle ilgili eğitim gönüllülerinin çabası derinden hissedilse de eğitim kurumlarındaki gayri safi milli hasıla gerçekçi değerlendirmelerle ortaya konmalıdır. Böylelikle eğitim ekonomisi ile ilgili gündemde var olan sorunlar su yüzüne çıkarken bu sorunların çözümüne ilişkin reel hedefler de ortaya konulabilecektir.
Pandemi öncesinde ailelerin ve öğretmenlerin en çok dile getirdikleri adeta gündemden hiç düşmeyen kalabalık sınıflar sorunu okulların kapanması nedeniyle sanal sınıflarda derslerini çevrimiçi sağlayan öğretmen ve öğrenciler için unutulmuş bir sorun olmjuştur. Öğretim sürecinin yoğun olduğu klasik sınıf ortamından farklı olan sanal sınıf ortamlarındaki öğrenme ve öğretme atmosferi her ne kadar görsel ve işitsel öğrenme yönü yüksek olan öğrencilere bir ayrıcalık gibi görünse de öğretim teknolojilerinin kullanılabilirliği ile birlikte “Z Kuşağı” neslininin gelişim özelliklerini doyurucu bir alt yapı imkânını eğitimcilere internet aracılığı ile sunmaktadır. Pandemi nedeniyle kapatılan okulların salgın hastalıkla ilgili yeteli güvenli önlemlerin alınmadan açılması yönündeki eleştiriler elbette gündemde daha baskın olmaktadır. Eğitime yönelik ihtiyaçların içerisine aşı, temizlik malzemeleri, okulların sağlık güvenliğini sağlayıcı personellerin çoğaltılması, alt yapıda değişimler sosyal bir örgüt olan okullara etki eden iç ve dış faktörler içine daha nicelerinin eklenmesi ile farklı öngörüler ve yenileri beraberinde getirebilir. Bu yönde özellikle eğitim sendikalarının medyada bu konuları sorunlar çatısı içinde gündem konusu ederken, çalışan haklarının yanı sıra öğrenci haklarına ilişkin bir takım eleştirilerde bulunmakta iken toplumu ve üyelerin yanı sıra bu eleştirilerin gidecek olduğu alıcıya mesajların bilimsel anlamda yetersiz olmaması sendikalara güven duyma açısından ayrı bir önem teşkil edebilmektedir. Bu nedenle bu süreçte sendikaların da çalışmalarında bilimsel verilere dayanarak öngörüler ve çözüm önerileri sunmaları onların da entropiye uğramasını engelleyebilir. Dolayısıyla bu değişimi yönetebilen asıl liderler bilginin gücünü Paul Brown’un belirttiği “Kazanmanın anahtarı, stres altındaki duruşunuzdur.” Sözleri ile pandemi döneminde eğitim camiasında oldukça önemli bir konuma sahip eğitim sendikalarına da bu cümlelerle yansıtmaktadır.
2020 yılından beri tüm dünyada Corona Virüsü’nün insan sağlığını riske atması farklı coğrafyalarda farklı oluşum ve hareketlenmelerin oluşumunu da beraberinde getirmiştir. Eğitimde seyreltilmiş sınıf uygulamaları ile bir takım çözüm yolları denenmeye çalışılsa da küçük yaş öğrencilerinin hizmet gördükleri okullar zaman içinde farklı sıkıntılarla rastlaşmıştırlar. Özellikle öğrencilerin yaş grupları küçüldükçe birbirlerine temas etme durumlarına ilişkin okul yönetimleri öğretmen ve çalışanlar işbirliği yapmaya çalışsalar da yasaklayıcı tutumlar hem çalışanları hem de öğrenci ve velileri strese sokmuştur. Şöyle ki; küçük çocukların etkileşim ve temas etmeye yönelik anlatımlar yaş düzeyine uygun olarak eğitim çatısı içinde onlara doğru bir dille sunulsa da bazı şeylerin doğal özelliklerini de kabullenmek gerekmektedir. Özellikle çocukların gelişim düzeylerine uygun bir biçimde ifade edilmeye çabalanan bu kurallar anlamlılığını anlama ve kavrama becerisi gelişmemiş olan okulöncesi eğitim ve ilköğretim kademesindeki küçük yaş grupları bu olumsuzluğa henüz hazır olamayan küçük yaş grupları olarak değerlendirilebilir. Profesyonel anlamda eğitimciler rehber öğretmenler işbirliğinde insan doğası içinde insanın bazı doğal davranışlarına konulan yasaklara uymama sorunu nedeniyle kuralların ihlallerine tanıklık etme ya da o süreçleri birlikte yaşamaya da sebep olmaktadır. Bu bağlamda okulların açılması ile ilgili farklı ülkelerde yapılan uygulamaları model olarak sunarken, toplumsal farklılıklar, kültürel değerler, ülkelerin kendilerine göre farklılıklar içinde her ülkenin kendine has yönetim şekli, yasaları, eğitim sistemleri ile birlikte eğitim hizmetini sağlayan merkezlerin ve yapılaşmaların da farklılıkları olduğunu göz önünde bulundurmamız gerekmektedir.
Türkiye ve KKTC’ de son zamanlarda uzun süredir uzaktan eğitim süreci ile ilgili çevrimiçi (online) eğitim ile öğrencilerine ulaşmaya çabalayan öğretmenler adeta eğitimde iletişim ve etkileşimin yüz yüze olamaması sorunuyla mücadeleye devam etmektedirler. Online eğitim sürecinde öğrenciye yardımcı olmakla ilgili ya da bu süreçte eğitimin girdi ve çıktılarına yönelik değerlendirmeleri sağlamakla ilgili pedagojik formasyona sahip olmayan veli miktarının çok olması ölçme ve değerlendirmeye bile etki edebilmektedir. Bu süreçte ev ortamında güvende olamayan ihmal edilen ve istismara maruz kalan çocuklar için uzaktan eğitim kim bilir yaşamın en zorlayıcı anlarını barındırıyor olabilmektedir. Bu konu ile ilgili medyada aile içi şiddet haberleri ile ilgili devletin KKTC’de sosyal hizmetler Dairesi’nin acilen Türkiye’de olduğu gibi KKTC Anayası’na bağlı bakanlık sayı sınırı sorunu çözülerek Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nı hayata geçirmesi kaçınılmaz bir ihtiyaç olarak değerlendirilmelidir. Çocuğun ebeveyni ve/veya akrabaları ve/veya bakıcıların eğitim sürecinin içinde aktif olması da aile eğitimlerini arttırmayı da gerektirir bir pozisyondadır. Pandemi döneminde çocuk ve öğretmenin yaşadığı strese yeni öğrenme ortamı farklı stresleri de eklenmiş durumdadır. Çünkü ebeveyninin eğitim sürecine ortak olması bir taraftan eğitimde aile katılımı olarak değerlendirilirse de öğretmene farklı yönlerde baskı unsuru da yaratan bir süreç de olabilmektedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde özellikle ilköğretim ve okulöncesi eğitim kurumlarının uzaktan eğitim hizmetleri ile ilgili asenkron hizmet olarak ülkenin devlet televizyon kurumlarından biri olan BRTK( Bayrak Radyo Televizyon Kurumu) imkânlı kısıtlı olan öğrencilere fırsat sunmak adına bir kaynak olsa da ne yazık ki 1980’lerden kalan bu uygulamalar ne öğrenci velilerinin ne de çocukların öğrenme istekliliğinde tatminkâr bir motivasyon cevabı olabilmiş değildir. İlerleyen süreçlerde KKTC MEKB adına bir eğitim tv kanalının olması sadece öğrenciler için değil eğitimciler ve toplum için de yararlı olacaktır. Türkiye’de bu akımın uzun yıllardır eğitime ve eğitimcilerin kendini geliştirmelerine bir fırsat olduğu kuşkusuz kabule dilmesi gereken bir değişimdir. Bu çerçevede KKTC mevcut ülke şartlarındaki kısıtlı imkânlarla farklı branşlarda öğretmenlerin bir araya gelerek komisyonlarda görevler üstlenenleri öğretmenlerin öğretim materyalleri ve yaratıcılıklarını sunmalarına bir fırsat sağlamıştır. Nitekim bu durum da girişimcilik ve yenilikleri yerli üretim niteliği ile ortaya çıkartmak adına oldukça değerlidir. Ancak öğrencileri ile online( çevrimiçi) derslerini yürütmekte olan öğretmenlerin bilgisayar ekranından öğrencilerine etkili olabilmek adına ulaşma çabasındaki araştırmacı ve istekli davranışları bu öğretmenlerin değerini bakanlık adına ortaya çıkartma yönünden ödüllendirici ya da motivasyon arttırıcı bir nitelik olarak henüz değelendirilmemiştir. Bu bağlamda öğrencilerini bu şartlarda bırakmayan öğretmenlein ödüllendirilmesi mesleki gelişim ve iş performansı adına fark edilebilir bir değer kazandırmayı gerektirmektedir. İlköğretim kademesinde yer alan öğretmenlerin Atatürk Öğretmen Akademisi’nden mezun olmaları öğretmenlerin niteliksel anlamda ülkenin seçilen başarılı gençlerinin eğitim görmekte oldukları bir yükseköğrenim kurumundan mezun olmaları onların üretim ve planlama dışında problem çözme becerilerinin gelişmişliğini de adeta pandemi döneminde olumsuz koşullara rağmen maddi güçsüzlüklere rağmen 0 maliyetle ürettikleri ürünlerle ve öğrencilere ulaşma çabalarıyla kendilerini kanıtlamaktadırlar.
Bugün mevcut duruma baktığımızda bir tarafta salgın hastalık ya da okulların kapanması durumuna hazırlıklı yakalanan büyük Türkiye’nin bile bu süreçte toplumsal anlamda zorluk ve engellerle karşılaştığına tanıklık etmekteyiz. Diğer taraftan var olma mücadelesi içinde eğitim sistemindeki rahatsızlıklarına çözümler aramakla ilgili özellikle yerli üretim ve kültür konusunda hassasiyetini eğitim programlarındaki kitaplarla ürün olarak ortaya çıkarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ise toplumsal birliğinin pek çok sorunları “dünyada ben de varım” dercesine eğitimcilerin çalışmakta olduğunu görmekteyiz. Kabul etmek gerekir ki pandemi sayesinde yıllarca eğitim programlarını harmanlanıp adeta yoğun programlardan boğulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti eğitim sisteminin devamlılığını sağlayan uzmanlar ne yazık ki bilişim teknolojilerine yönelik 10 -15 yıl önce oluşturulması gereken ön hazırlıklara ilişkin hem yetersiz hem de yavaş hareket ettikleri için eğitimi olumsuz etkilemiştir. Toparlanmak adına öğretmenlerin işgücü olarak az ile yetinme ve üretme çabası elbette bu kriz sürecini olumlu yönde yönetmeye katkı sağlamıştır. Eğitimin sürekliliği ve devamlılığında okul yöneticilerinden çok öğretmenlerin büyük çabası eğitim sisteminin devamlılığına güç katmakta olsa da yöneticilerin de otorite sağlaması eğitimi ihmal eden öğrenci velileri ve öğretmenler adına önemli bir anlam içermektedir.
Pandemi nedeniyle özellikle 2020 ve 2021 yılları arasında Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı ve KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı arasında işbirliği ve etkileşimin daha arttığı ve bu sıcak ilişkilerin değer kazandığı gelişmeler iki ülke adına da oldukça önemli adımlar olarak nitelendirilebilir. Türkiye’deki gelişmelerden istifade etmek adına bu olumlu gelimeler KKTC’ye değişim yönetimi adına büyük bir ilerleme katkısı sağlamaktadır. KKTC’nin ekonomik anlamda var olma çabasına eğitimde çağdaş eğitim felsefelerine uygun açık görüşlülük içeren tavırlar sergilemesi, gelişme istekliliği dünyada var olabilmek adına büyük önem arz etmektedir. Her iki ülkede de eğitimde alt yapı, ulaşım, imkânlar, sağlık güvenliği ile ilgili sıkıntılar devam ederken ortak dil ve benzer kültürel ve değerler bütünlüğünde farklı coğrafyalar, eğitim politikalarındaki farklılaşmalar da mutabakat sağlanma sürecinde eğitim dışında iki toplumun kardeşlik ve insanlık ilişkilerinde de empati yapmaya yönelik köprü görevi sağlıyor. Nitekim bu köprüyü bir deniz üstündeki geçiş olarak düşündüğümüzde siyasal anlamda da iki ülkenin ilişkilerine olumlu katkısı olması bu alış veriş ve geçişlerde değişim ajanlarına değişimde gelişim ve reforma doğru hareketlilik kazanmaya da güven verebileceğini belirtmekte fayda var.
Dünyanın pek çok ülkesinde pandemi nedeniyle eğitim ve öğretim uygulamalarında değişik arayışlara gidilirken yüz yüze eğitimin dışında asenkron eğitimin devlet okullarında daha yaygın olması ne yazık ki Neo-liberal politikaların özellikle son yıllarda eğitime olan olumsuzlukları olarak değerlendirilebilir. Evlerde hiçbir temas olmadan öğrencileri ile etkileşim kurma çabasında olan öğretmenlerin senkron olarak eğitim hizmetlerini sağlamalarına ilişkin istekliliğin asıl kaynağı Alfa Kuşağı’nın ihtiyaçlarına doğru yaklaşımlarla hizmet sağlama ve onlara değer veren bir sistemin modern dünyaya uyumluluğu ile de ilişkilidir. Öğrencilerin eğitime yetim kalmaması için öğretmenlerin yetinmeyi bilen sabırlı sükûnetleri uzaktan eğitim sürecinde öğrencilerin hem eğlenerek hem de ve öğrenme istekliliklerine tokluk sağlar nitelikte güçlendirici bir yapıda olmalıdır. Nitekim öğretmenin emek ve zamanına acımadan eğitim programlarındaki amaçlarını yerine getirme çabaları sosyal medya paylaşımlarında öğretmen niteliği ve kalitesini yüceltir bir değer kazandırmıştır.
Öğretmenlik mesleği ile ilgili kitaplar dışında toplumsal değer ve normların yanı sıra mesleki nitelikler her toplumda yasalar çerçevesinde de tanımlanmaktadır. Ancak önemle belirtmek gerekir ki; öğretmenlik mesleği ile ilgili manevi değerler zor dönemlerde toplum için daha da bir anlam ifade etmektedir. Savaşlar, felaketler, yoklukla mücadele sürecinde toplumu bütünleştirici güce sahip olan öğretmenlerin önemi pandemi nedeniyle bugün daha da bir değer kazanmaktadır. Bu çerçevede öğretmenler üyesi oldukları sendikaları güçsüzleşme sorunu ile de yüzleşebilmektedirler. Eğitimle ilgili işlevlerin yanı sıra toplumsal sorunlara çözüm sunmak adına eğitim sendikalarının bilimsel çerçevede yönetimlerine yeni argümanlar eklemeleri onların çalışan haklarını korumak dışında uzlaşı içerek problemlere çözüm üreten fikirlerle reel bakış açısında üyelerini temsil etmeleri çalışmayıp emek harcamadan yasal boşluklardan istifade eden üyelerinin direnç gösteren tavırlarına da yeni dünyadaki gelişmelere ayak uydurtmaları önemli bir adımdır. Bu bağlamda gelecekte sendikaların değer kaybetmesi veya kazanması pandemi sürecindeki krizlerde eğitime konulan katkıları değer bulacaktır.
Eğitim fakültelerinde öğretmen adaylarına o ülkenin nasıl öğretmenler istediğine ilişkin bir takım eğitim programları hizmet olarak sunulur. Her öğretmen adayı şartların zor olduğu anlarda kendi yaratıcı düşünce becerileri ile var olan imkânlarla öğretilmesini amaçladığı öğretim programlarındaki amaçlarını gerçekleştirebilmek adına materyal üretmeye aşina kazanacak biçimde öğrenim görse de bu beceriyi anlamlandıran öğretmenler eğitimde örnek öğretmenler olarak meslek yaşamlarında parmakla gösterilmektedirler. Eğitim programlarında küçük yaştan tutun ergen ve gençlerin gelişim özelliklerini ayrıntılı bir biçimde öğretmen adaylarına aktarırken eğitimde insan unsurunun önemi her daim hissettirir gibidir. Her öğretmen adayı alanıyla ilgili ders planlarını hazırlama, uygulama, araştırma ve gözlemleme fırsatı yakalasa da her öğretmen adayı kendi kişilik özelliğindeki değerlerle bu süreçleri anlamlandırır. Öğretmen adaylarının ilk rehberi onlara eğitim veren öğretmenleri olsa da kitaplar ve uygulamada anlamlandırdıkları değerler de adeta bir rehberlik hizmeti gibi kendilerini mesleki gelişim yolunda ruhsal bir terapideki süreçler gibi zihindeki bilişsel kodlamalarla anlamlandırma yapmasına etkindir. Eğitimde öğretim materyalleri dışında ölçme ve değerlendirme ile program geliştirme üzerine kredisi yüksek dersler verilmesine rağmen öğretmenlere program geliştirme ve ölçme değerlendirmeyi anlamlandırıcı neler kattığımızın sorusu ne yazık ki mesleği icra etme sürecinde yoğun müfredat programlarına gömülmüş hazır programlar ve bu programların uygulanma süreçlerinde kullanılan ölçme tekniklerinin bile sınırlılık ve kaynaklarının çokluğunun üretmeye fırsat veremeyecek kadar dolu olması da dikkat çekicidir. Bugüne kadar bunları ifade etmekle ilgili eğitim ile ilgili tam gün eğitim uygulamalarını devlet okulları içinde gözlemlemek çok zor olsa da andemi sayesinde her öğretmen kendine göre farklı değerlendirmeler yapabilme fırsatı da yakalamış oldu. Elbette görevin özveri ile yapılmasına ilişkin henüz tam anlamıyla denetim boyutunda nitelikli bir karar mekanizması olmasa da öğretmenliğin vicdan boyutu gerçek öğretmenlerin kimler olduğunu da su yüzüne çıkarmaktadır kim bilir?
İlkbaharda çiçeklerin doğaya kattığı güzellik kışın soğukluğunu derinden hisseden biz insanoğluna inanılmaz anlamlı ifadeler katar değil mi? havaların ısınmasına ihtiyaç duyulan bir soğukluğun yaşandığı kış toprağın çamur ve karlara büründüğü pek çok ağacın kış uykusunda gövdesinde çıplaklığı bize yalnızlık, dinlenme gibi hissettirdiği o soğukla savaşın sevinci ilk baharda her dalda rengârenk tomurcuklarla gözümüze güzellik katarken güneşin ısıttığı toprak ve suyun etkisini hissetmemek elde değildir elbet. Okullar da ne yazık ki Corona Virüsü nedeniyle o taşlara, duvarlara, sıra ve sandalyelere, masa ve oyun parklarına renk katan öğretmen ve öğrenci cıvıltısındaki giysilermiş meğerse. Okullar şu günlerde soğukken her çocuk okulun değerini daha farklı anlamlandıracak özleminde kim bilir? Ve elbette bazı öğretmenler okullarda varken de eğitimde kış uykusunda gibiyken pandemi nedeniyle uzaktan eğitim sürecinde okul idaresi ya da bakanlıklar dışında farklı bir biçimde yaşamaktadır. Özellikle öğrenci velilerinin hizmette kalite arayışına ilişkin denetimini yargılama ve takdir cevapları kimi zaman marka niteliği ile sosyal çevrelerde referans gibi ifade edilecek, kimi zaman çatışma ve problem durumlarında öğretmenin yetkinliği ve mesleki becerisinin yanı sıra insan ilişkilerinin yanı sıra eğitimde aile unsurunun hassasiyet bilinci ile olumlu ya da olumsuz düşünceler olsa bile kaliteyi yakalamak adına harmanlanacak.
Eğitimin üretime kattığı değer o ülkenin ekonomik gücü ve gelişmesi ile de ilişkilidir. Bugün nitelikli eğitim arayış felsefemizde Türkiye Cumhuriyet döneminde okullaşma sorunlarını bugünlere nasıl ulaştırmışsa KKTC’deki çaba da azımsanmayacak kadar çok büyük bir çabadır. Ancak okullaşma ile ilgili okulöncesi eğitimden üniversite dönemine kadar binaların sayılarının yanı sıra öğrenci sayısının artması ile birlikte okur- yazarlığı arttırıyor olsak da ne yazık ki eğitim planlamalarında öngörü yapmadan yapılaşmayı oluşturmak eğitimde gerçek anlamda nitelikli kaliteye ulaşılmasına engel oluşturacak sonuçları doğurabilmektedir.
Öğretim programlarının klasik öğretim program ve uygulamalarının yanı sıra denetim yaklaşımlarına maruz kaldığı ancak yeni ifadelerle “Çağdaş eğitim” başlıkları ile sözlerde ve arayışlarda çağdaşlığın arandığı ifade edilse de ezbere cümlelerin boşlukları dolduramaması, yaparak yaşayarak öğrenmenin de önemini bir kez daha bizlere hazırlatıyor kim bilir? Eğitimin her ülkede işgücü sağlamak adına önemi çok büyük gibi yansıtılsa da eğitimi bir iş gücü olarak değerlendirmekle ilgili ne eğitim fakülteleri ne de okul yönetimleri hatta üst yönetim ya da denetim mekanizmalarında emek ve işgücünü eğitim finansmanı çerçevesinde farkındalık hissettirecek bir dereceye ulaştıramadığımız gerçeği ile yüzleşmek çok üzücü. Yığınla gencin işsizlik sorunu yaşadığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti devletinde pek çok iş yeri kamu sektörü dışında özel işletmeler de aradıkları niteliklere uygun elemanları bulamamaktadırlar.
Bir bakıma hayvancılık sektörü ve tarım sektörünün yerli üretim adına milli hasılata katkısı azımsanmazken bu iki mesleğe yatırım yapabilir bir eğitim felsefesi henüz sağlanabilmiş değildir. Meslek liselerinin atölyelerinde kuaförlük, el sanatları, torno, elektrik, yapı vb. türlerinde lise çağından itibaren ihtiyaca uygun eleman yetiştirme amaçlanıyor olsa da ne yazık ki bu durumla ilgili de artık yeni bir reform hareketliliğine geçilmesi büyük bir ihtiyaç gibi görünmektedir. Bu anlamda tarım, hayvancılık, makinistlik, elektrik tesisatçılığı, su tesisatçılığı, gibi pek çok mesleğin eğitimde bilişsel niteliklere değer katarak politika haline dönüşmüş eğitim politikalarında akademik becerilerin dışında sanat ve zanaat alanlarında yeteneklerini geliştiren çocuklarımızın önünü açabilmek adına büyük fırsatların doğacağını pandemi döneminde daha yoğun hissedebilmekteyiz.
Pandemi nedeniyle birbirinden farklı öğrenme yapısı olan çocukların pandemi bittikten sonra birbirinden nasıl ayıklanacağına dair bir ölçme değerlendirme ölçeği geliştirebilecek miyiz? Eğitimde sınıf yapıları ile ilgili yaş niteliği yerine akran sınırlandırmasında değişiklikler sağlanarak öğrencinin hazır bulunuşluk düzeyine uygun eğitim programlarına dahil edilebileceği, bir bakıma üniversitelerdeki kredili sitemler gibi tüm sınıflara aynı düzeyde eşit düzeyde hazırlanan eğitim programlara tabi tutulmasının yerine her çocuğun ilgili programı aşamalı bir biçimde tamamlamasına ilişkin yeni bir öğretim programlaması sağlanabilecek mi? sorularını düşünmek oldukça önemli. Eğitim planlamasına ilişkin eğitime gelir sağlayan kaynakların ticari kâr baskısı bugün mesleki niteliklere ilişkin kriterlerin de değer kaybetmesine neden olmuştur. Bu anlamda eğitimli kişilerin yüksek maaşlı iş bulacağı yönündeki düşünce ne yazık ki artık gelecekteki nesiller adına nitelikli insanların gerçek niteliklerine uygun bölümlere yerleşmeleri yerine sadece istekleri ve satın alma güçleri ile mesleki eğitimleri sağlama çabasında olan üniversiteler için farklı bir sorun olarak nitelendirilmelidir. Klasik üniversitelerde yığın haline dönüşmüş eğitim fakülteleri, hukuk fakülteleri, iktisadi ve idari bilimler fakülteleri, diş hekimliği fakülteleri, hemşirelik faküteleri ya da eczacılık fakültelerinin yanı sıra tıp fakülteleri, güzel sanatlar ve tasarım fakülteleri, fen edebiyat fakülteleri, inşaat ve çevre mühendisliği fakülteleri, mimarlık fakülteleri, ilahiyat fakülteleri, iletişim fakülteleri, mühendislik fakülteleri, sağlık bilimleri fakülteleri, sahne sanatları fakülteleri, spor bilimleri fakülteleri, turizm fakülteleri, veteriner fakülteleri artık pek çok mesleği satın alırcasına akın eden öğrencilerin yoğunluğu bu mesleklere ilişkin gerçek bu kimliği taşıyan meslektaşlar adına zorluklar yaratabilmektedir. Oysa pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye ve KKTC’de de eğitimsiz kişilerden daha fazla gelir elde eden işyerleri bu işgücünün büyük bir kısmını 3. Dünya ülkelerinden temin etmek zorunda kalmış bir pozisyondadır. Ucuz işgücü ile büyük gelirler sağlayarak hızla artan inşaatlar, fabrikalar çoğalırken nitelikli gençler niteliksiz insanlarla birlikte çalışırken beklentilerinin tatmin edilmemesi, personelin niteliksel anlamda düşük düzeyde kalitede olması nedeniyle nitelikli gençler farklı ülkelere göç etmek zorunda kalmaktadırlar.
Eğitimin planlamasında disiplinler arası daha perspektif bir yaklaşıma ihtiyaç aranması kim bilir metnin başında Rahmetli Doğan Cüceloğlu Hocamızın Türk Toplumuna armağan ettiği kitaplarında bizim için ne faydamız olduğunu anlamaya ihtiyacımız olduğunu belki de en güzel ifade eden bir yazar olarak bireyin iç ve dış dünyası arasındaki mesafesinde bireye yaşama dair en büyük stresi vermesi olarak önemlidir sözleri daha da bir anlam katıyor bizlere.
Eğitim de diğer sektörlerde olduğu gibi bir tüketim malıdır ve bu tüketim malının insana değer verme ve değer katma yönünü ele alacak olduğumuzda bu hizmetin sağlanması için sağlanan harcamalar da tüketim olarak ele alınabilir. Pandemi nedeniyle eğitimin ekonomik boyutunda okulların su, elektrik, taşıt, yakıt, kağıt, silgi, temizlik malzemesi gibi tüketim malzemesi olarak bildiğimiz standartların yerini tablet, telefon, internet ağı ve sanal bilişim programları almıştır. Bu anlamda eğitimin maliyetine ilişkin öğretmen maaşları, okul sekreterleri, temizlik görevlileri, okul bekçileri gibi personellerin maaşları sabit gider olurken, okul çatısı içinde yapılan mali harcamalarda büyük bir tasarrufa geçiş olmuştur.
Peki öğretim materyalleri ile ilgili öğretmenlerin sanal sınıflarında derslerini uygulamak amacıyla kullanmakta oldukları dijital programların satın alınmasına ilişkin öğretmenleri ekonomik anlamada zorlayan durumla ilgili herhangi bir çalışma var mıdır? Ne yazık ki bu sorunun cevabı şimdilik “ Hayır” olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çerçevede öğretmenlerin kalite ve niteliğini bilişim teknolojilerine olan kullanım becerileri önemli olsa da ilgili bakanlıkların en büyük ihtiyacının yerli üretime dair dijital depolama ile ilgili bulut teknoloji sistemleri, sanal sınıflar, toplantı odaları, dil eğitim programları, öğretim programlarını Türkçe yazılımların geliştirildiği üretime ihtiyacımız milli olmakla ilgili durumumuzu bize pandemi ile daha net bir biçimde yansıtmış bulunmaktadır. Eğitimde yüzleşme tutumu ile ilgili eleştirilerin yıkıcı değil de yapıcı nitelikler içermesi bu eksikliklerin giderilmesi adına umut vericidir. Bu çerçevede Türkiye’de pek çok özel şirket ve işletmenin üniversiteler dışında ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerini de içine alan girişimcilik projeleri yaratıcı düşünce adına bu öğrencilerden istifade etmenin yanı sıra bu çocuklara üretme fırsatı verebildiğini görebilmekteyiz. Ancak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de okullaşma oranında artış olmasına rağmen girişimcilik özelliği olan öğrencilerin üstün zekâlılar kategorisi ile nitelendirilmeden farklılıklarının fark edilip bilim okulları çatıları içinde devlet tarafından destek verilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Gençlerin yerli üretime katkı sunmalarına başta cesaret ve özgüven geliştirilmelerine olanak sunabilecek bu tür adımlar ekonomik kalkınma için gerekliliktir. Eğitim için yeni okullar açmak, alt yapıları güçlendirerek akıllı tahtalar, projeksiyonların alt yapı katkısında önemi büyük olsa da öncelik eğitim felsefesinin değiştirilip ülke kalkınmasında sermaye ve işgücüne yönelik teknoloji transferinin yaşam biçimi haline dönüştüğü, atölye ve labaratuvarların çoğalacağı sanat ve zanaata uygu yapılandırmalara gidilmesinde fayda var. İnekçilikte gelir sağlayan bir insanın hayvansal üretimle ilgili eğitim almış zooteknistlerden bilgi alması, meyve ve sebze üretiminden gelir elde edecek olan kişilerin yanı sıra balıkçık ya da gastronomi dışında ev temizliği, yaşlı bakımı, şoförlük hizmetlerine ilişkin meslek ehliyetlerini alabilecekleri eğitimlerden geçmeleri bir gereklilik olarak algılanmalıdır. Eğer eğitimi bir yatırım malı gibi düşünürsek bu alanın çağa uygu ihtiyaçlarla revize edilmesinde okulların boyanması, sıra ve sandalyelerin yenilenmesi, hizmet satı almak için kadroların sağlanması gibi boyutları dışında geleceğe yatırım boyutunda insan ihtiyacına ilişkin nokta atışı yapması da bir gerekliliktir.
Bu bağlamda eğitimde kısa vadeli çözümlerin ilgi bakanlıklarda yönetim kadrosuna siyasi atamalarla gelen kişilerce kişisel menfaatlere hizmet olarak değer kazanırsa, kamu yararı geri planda tutulduğunda ülkenin gelecek nesline yapılacak yatırımdaki uzun vadeli planları ihmâl etmek de ülke varlık ve bütünlüğünün gelişim ve değişime uyumuna olumsuz etkisi olacaktır.
Kaynakça
Yıldırım,Ö.2019.
Felsefe Nedir, Felsefenin Anlamı Nedir? » Felsefe.gen.TR
Eğitim ve Ekonomi İlişkisi (studylibtr.com)