DOĞRUDAN DEMOKRASİYE DÖNMEK MÜMKÜN MÜ?
Halk ile politika arasındaki mesafe gün geçtikçe artıyor. Demokratik olsun veya olmasın hemen tüm rejimlerde vatandaşlar politikayla daha az ilgilenmekte ve siyasal katılım olanakları gözden düşmekte. Demokrasiyi restore etmenin ve yurttaş katılımını arttırmanın makul bir yolu var mı? Yoksa yarın bugünden daha kötü mü olacak? Belki de doğrudan demokrasiye dönmenin, internetin de yardımıyla yeni bir siyasal kamusallık inşa etmenin vakti geldi.
Bir öneriyle sonuçlanan tartışmamızı şu şekilde formüle edebiliriz: Bilindiği üzere doğrudan demokrasi demokrasinin ilk ve en bozulmamış biçimini ifade eder. Küçük kent devletleri, komünler ve klanlarda karşımıza çıkan doğrudan demokrasi ahalinin meydanda toplanıp karar vermesi gibi basit bir içeriğe sahiptir. Ancak toplum karmaşık hale gelip insanlar birbirlerine yabancılaştıkça bu model işlemez hale gelir. Doğrudan demokrasi önündeki en büyük engel nüfusu kalabalık, karmaşıklaşmış ve kendi içerisinde bölünmüş bir toplumdur. Modern toplumlarda tüm insanları bir araya toplayacak bir meydan yoktur. Dahası vatandaşlar kamusal işlere çok az vakit ayırır. Ayrıca kanun yapmak giderek teknik yanı ağır basan bir etkinliğe dönüşmüştür. Konu hakkında uzmanlık bilgisi olmadan ya da bürokrasiye başvurmadan bir metni kanunlaştırmak imkansızdır. Bu nedenle modern demokrasi doğrudan demokrasiyi bir kenara bırakmış, işin içinde halkın olduğu, ama yasa yapma pratiğini halk adına temsilcilerinin yürüttüğü bir sınırlandırılmış demokrasi modelinde karar kılınmıştır. Temsili modeli idealize eden modern liberal demokrasi, demokratik idarenin mümkün ve makul tek biçimi olarak yakın dönem demokratik pratikler tarihini belirlemiş durumdadır.
Bir tür eksik demokrasi modeli olarak temsili demokrasi halkın temsilcilerinin halkı hak adına yönetmesi halini karakterize eder. Bu sistem doğrudan demokrasiye göre daha işlevseldir. Ancak işlevsel olduğu için tercih edilen temsili siyaset epey zamandan beri ciddi bir yozlaşma sorunuyla karşı karşıyadır. Temsil edenlerin temsil meşruluğu tartışılır hale gelmiştir. Bahsi geçen tartışma birkaç noktada derinleşir: İlk husus karar alan kişilerin niteliği ve karar alma süreçleri bakımından halkın siyasetten dışlandığı iddiasıyla ilgilidir. Pek çok ülkede demokrasi siyasi elitlerin yine kendi içerisinden siyasi elitler ürettiği kapalı devre bir oyuna dönüşmüştür. Kararların siyasi partilerce önceden alınması ve vekilin onu seçenlere önüne gelen karar metniyle ilgili görüş sormaması temsil siyasetini biçimselleştirerek halktan koparmıştır. Bir diğer mesele ise temsil eden ile edilen arasındaki sosyolojik bağın zayıfladığı tezinde somut bir içeriğe oturur. Toplumdaki meslekler, cinsiyetler, cinsel tercihler ve eğitim durumu gibi özellikler siyasi yapıya kendi gerçekliğine uygun bir şekilde yansımamaktadır. Mesela neredeyse tüm ülkelerde vatandaşların yarısı kadındır. Ama kadın siyasetçi ve bürokrat sayısı çok azdır. Yine benzeri bir şekilde işçiler, köylüler, hizmet sektöründe gündelik işlerde çalışanlar ve üniversite öğrencileri kalabalık kitleler halinde var olmalarına rağmen onları temsil iddiasında olan kişiler genelde iyi eğitimli ve toplumun varsıl kesiminden gelmektedir. Temsil edilenin toplumsal gerçekliği ile temsil edenin yaşantısı arasındaki fark her türlü temsil ilişkisini anlamsız hale getirecek kadar açılmıştır.
Temsili demokrasinin sorun çözen bir mekanizma olmaktan çıkarak sorunun kendisi haline gelmesi egemenlik ilişkisine zarar vermektedir. Bu düzende kanunların ruhu halkın iradesinden kopmuştur. Çünkü yurttaşın hiçbir zaman benimsemeyeceği işler kolaylıkla kanun haline gelir. Temsil sisteminin siyasi partiler aracılığıyla ve ulus devlet ölçeğinde uygulanması ise sorunu daha da içinden çıkılmaz hale getirmiş gibidir. Siyasi partilere dayalı demokratik yapı yüzünden hemen her türlü politik pozisyon profesyonel işe dönüşmüştür. Ekonomik bağımlılık, ekonomik kriz, iklim krizi, mültecilik ve salgın hastalık gibi konular da açıkça gösterir ki ulusal hükümetlerin mesai harcaması gereken pek çok sorun aslında uluslararası niteliğe bürünmüş durumdadır. Ulusal devletlerin icra kuvveti küresel sorunların ağırlığı karşısında yetersiz kalmaktadır. Bu bağlamda temsili demokrasiyi doğrudan demokrasiye doğru aşma girişimi ulusal demokratik ölçeğe paralel bir şekilde sonuç doğuracak dünya çapında bir demokratik zemin inşa etme gayretiyle birlikte yürümelidir.
Ciddi bir meşruluk kriziyle karşı karşıya olan mevcut demokratik rejimler demokratikleşme yönünde yeni bir momente ihtiyaç duymaktadır. Temsili demokrasinin kazanım ve uzmanlığını halkın sağduyusuyla birleştirme girişimi halkı kurucu iktidar pozisyonuna yeniden çağırarak bu bahsi geçen ihtiyacı karşılayabilir. Bu bağlamda temsili demokrasiyle doğrudan demokrasiyi aynı anda kullanmak mümkündür. Meclis, yani temsili demokrasi kanun yapma sürecinin ilk basamağı olarak tasarlanabilir. Mecliste milletvekilleri kanun tekliflerini komisyon ve genel kurul aşamasında görüşüp onaylayabilirler. Meclisten onay almış kanun metinlerinin son onay mercii doğrudan doğruya millet veya halk olmalıdır. Doğrudan demokrasi bu noktada devreye girer. Vatandaşlar devletin resmi internet sitesi üzerinden ve kendi kimlik numaralarıyla kanun oylamasına katılabilir. Halk oylaması kanunun ikinci defa oylaması anlamına geldiği için bugünkü meclislerdeki senato işlevini görecektir. İnternetin bu kadar yaygınlaştığı bir ortamda elektronik oylamadan ve her kanun için halkın görüşüne başvurulmasından kaçınmak doğru değildir. İnternetin bütün vatandaşları bir araya getirecek bir yeni siyasal kamusal alan görevi görmesi yurttaş ile siyaset arasında kopan bağı yeniden tesis edecek ve geniş kitlelerde körelen demokratik ilgiyi canlandıracaktır.
Son olarak şu hususa değinilebilir. 200’yü aşkın ülkede on binlerce siyasi parti ve milyonlarca siyasi elit var. Kurumsallaşmış siyasi parti düzeni ve meclislere dayalı temsil mekanizması bir çırpıda ortadan kaldırmak imkansız. Ne popülizm ne de yeni toplumsal hareket temelli doğrudan demokrasi denemeleri demokrasiyi restore etme noktasında kendisinden beklenen başarıyı gösterdi. Ama bu girişimler başarısız oldu diye demokrasiyi demokratikleştirme isteğinden vazgeçemeyiz. Bu noktada makul yol karma bir rejime geçmek, temsili demokrasi ve doğrudan demokrasiyi birlikte kullanmaktır. Böylelikle liberal demokrasi koşullarında fazlasıyla elitist bir içeriğe bürünmüş demokratik düzen halkın karar verme süreçlerine daha etkin katılımıyla kaybettiği dengeyi yeniden yakalayacaktır.
Armağan Öztürk