Melike Akpunar Aydınlanma Hareketine Kısaca Bakmak

Fikir Yazıları - Aydınlanma


Aydınlanma hareketleri, üretimde teknolojinin kullanımı, buhar makinesinin icadı ve kayan bant sistemi ve nihayet sanayi devrimi ile modern toplum peyda oldu. Varlıklı kesimin varlıklı olma hali büyük toprakları idare etmekten fabrikaları idare etmeye, emek veren kesimin emek verme hali ise tarlada çapa sallamaktan saatli fabrika işçilerine doğru bir dönüşüm yaşadı. Öyle saatli ki günde 20 saatlere kadar uzadı mesai. Alınan ücret ise bir evi geçindiremez durumda olunca geleneksel toplumda ücretsiz ev işçisi konumundaki kadının ücretli fabrika işçisine dönüşmesine o da yetmezmiş gibi küçük yaşta çocukların çalışmasına kadar gitti.


Devletler bu durumu görmezden geldi. Öyle ya zenginleşmenin adı sermaye birikimiydi. Mal ucuza mal edilmeliydi. En kolayı da ucuza ve uzunca çalıştırmaktı. Devletler belki de uyuyordu. Derken bir felaket yaklaştı. İşçiler isyan etti. Eyvah (yanlış hatırlamıyorsam) İngiltere’de bir fabrikada isyan çıktı ve işçiler makinalara zarar verdi. Devlet uyandı ya da öyle göründü. Halkını bu zulümden kurtarmaya karar verdiği sanıldı. İlk yasa çıktı. Kadınlar ve çocuklar günde bilmem kaç saatten fazla çalıştırılamaz. Maden ocaklarında ve ağır işlerde çalıştırılamaz. Gece vardiyasına bırakılamaz. Bayram etti işçiler. Minnettar kaldılar devrin tamponu devlete. Vah ki ne vah!


Devlet bu yasayı işçileri değil sermaye sahiplerinin makinalarını korumak için çıkardı. Çünkü sermaye zarar görüyordu. Daha da önemlisi sadece o fabrika kendi işçilerinin zam ve çalışma saati taleplerini kabul etseydi malın maliyeti artacak ve piyasadaki rekabet gücünü zayıflatacaktı. O halde devlet el koymalı ve bu tarifeleri ülkedeki tüm işletmeler kabullenmek zorunda kalmalıydı. Rekabet gücünü denkleştirmeliydi. Öyle de oldu. Yetmedi. Küreselleşme ne olacaktı? Kapital düzen ne olacaktı? İngiltere malı pahalıya mal ederse Fransa daha fazla mal satar ya da aynı fiyata satsa bile daha çok sermaye biriktirirdi. Sermaye birikimi önemliydi. Son teknoloji makinalar alınmalıydı. Yeni fabrikalar kurulmalıydı. Yani bu ve bunun gibi uluslararası anlaşmalar imzalansın diye baskılar yapılmalıydı. Sanayi devrimi yaşayan ülkelere bulaştırılmalıydı bu illet. Ah şu işçiler ne de düşüncesizdi. Ama yapacak bir şey yok. Birkaç yıl içinde diğer ülkeler de bu anlaşmaları imzaladı ve bunlar halka bambaşka yüzüyle pazarlandı. Halkını korudu bütün sanayileşmiş ülkelerin tampon devletleri.


O dönemlerde devlet işçisi ya da devlet memuru ya yok ya da çok azdı. Sonraları, hastaneler, okullar… çoğaldı. Çoğaldıkça çalışanlar (memur, işçi) da çoğaldı. Devletler iyiden iyiye büyük kitlelerin işvereni konumuna geçti. Artık devlet işçisi ve memuru zam istedi, sosyal koşullarının iyileştirilmesini istedi. Arayı bulacak bir kuruma ihtiyaç duyulunca günümüz sendikaları modeline geçiş yaşanmalıydı.


Yani anlamıyorum ve sorularım var: Devletlerin o zamanlar yaptığı bu arabuluculuk işini şimdi kim paylaşıyor? Sendikalar ne için var? İşverenin vermesi gerektiği halde vermemekte direndiği alacakları (sosyal güvence, sağlıklı iş koşulları, yeterli ücret … ) almaya çalışmak için mi yoksa işçilerin aşırı (?) taleplerini makul alt düzeylere çekmek için mi? Devrinde işverenin malını korumak için devletlerin sözümona işçileri korumak için aldığı ve uygulattığı kararları, bugün devletin işçilerine hoş görünüp devletler lehine kararlar aldıranların adı SENDİKA mı?