Türk Siyasetinde Sosyal Demokrasinin Portresi: Liberal Demokrasi
Modernizm, geleneksel düşüncenin kırılmaya maruz kaldığı, geçmişle yakından ilişkisi olmayan fikirlerin gün yüzüne çıkışını ifade den bir dönemin başlangıcıdır. Bu başlangıç farklı politik düzenlerin farklılaşan toplumsal ilişkileri bakımından aynı düzeyde görünür olmamıştır. Keza gelişim veya ilişkilerin dönüşümü de farklı boyutlarda başlayıp tüm toplumsal işleyiş araçlarını etkisi altına almıştır. Bazen topyekün ayrılış bazen geleneksel ile yeni olanı harmanlayan bir görüntü çizebilen portreler, ortak söylem, amaç ve dış örnekler bakımından kimi benzerlikler taşımış olsalar da toplumların kendi koşullarıyla anlam kazanmıştır. Diğer yandan geleneksel-modern ilişkisindeki çatışmanın mahiyeti de modernleşmenin yöntem ve değerlerini belirleyen ölçütlerde olduğu gibi iç dinamiklerin belirleyiciliğiyle şekillenmiştir.
Türk siyasal hayatının XVIII. yüzyıldan günümüze uzanan modernleşme serüveni; iktisadî olanın, bazen de sosyal ve kültürel üretimin öncülüğüyle değil, bilakis modern gelişim, politiğin yönlendirmesiyle kültürelden siyasal olanın inşasına yönelik bir seyir izlemiştir. Kemalist modernleşmenin, modern devlet ve toplum düşüncesine yönelik girişimlerinin karşısındaki geleneksellik, genel anlamda muhafazakârlık çatısı altında birleşmiştir. Bu muhafazakârlık yelpazesi devralınmış toplumsal yapının genel bir prototipi olmakla beraber özellikle siyasal açıdan otoriter, iktisadî açıdan ise liberal bir anlayışın temsilcisi olarak çok partili yaşam sonrasının bir kanadını oluşturmuştur. Diğer kanat ise Kemalist modernleşmeyle özdeşleşmiş olmakla birlikte 1960 sonrasında ortanın solu, özgücü hareket veya demokratik sol adıyla anılan ve sosyal demokrat hareket olarak kabul edilmiş bloktur.
Türk siyasal hayatı toplum sermayesi bakımından geleneksel ilişkileri, yönetsel yönden modern kurumsallığı barındıran siyasal işleyişe sahiptir. Lakin teorik prensipleriyle sosyal demokrat kimlik, benimsenmekten ziyade araçsallaştırılmış değerler bütünüdür. Bunun genel niteliğinin böyle olması ise iktidar olmakla bütünleştirilmiş ideolojik anlayıştan kaynaklanmaktadır. Diğer yandan sosyal demokrat düşüncenin gelişimi ve özünün iktisadî üretim ve üretim araçlarının mülkiyetinden hareketle varlık kazanmasına karşın Türkiye’nin sosyal demokrat izleği siyasal boyutun öncelik kazandığı bir platform şeklindedir. Siyasal iktidar odaklı olan bu yaklaşım, toplumu siyasal özne olarak tanımlamadığı gibi rejim ve cumhuriyet kimliğinin bütünlüğünden oluşan olgunun üzerine inşa olmuştur. Keza, özellikle iktisadî ve sosyal sorunların niteliği ve çözümün iktidar olmakla aşılmasına yönelik varsayım, sosyal demokrasinin asli vurgusu olan iktisadî politikanın yerine siyasal önceliklerle belirginlik kazanmıştır. Ayrıca rejim ve cumhuriyet hassasiyetinin ön planda olması, sosyal demokrasi adına ifade edilen hususların aslında liberal demokrasinin kurumsal inşasıyla ilgilidir.
Toplumsal sermayesi liberal ve sosyal demokrat bir oluşuma elverişli olmayan Türkiye’de politik alan liberal demokrat bir ortamla otoriterlik arasında gidip gelmektedir. Tam da bu aşama da liberal demokrasinin kurumsal ifadesi Kemalist öncüllerin referanslığındaki ortanın solu hareketi, sosyal demokrasinin oluşumunun kaynağını temsil etmektedir. Zaten, pragmatizmin bir sonucu olarak sonradan içeriği oluşturulmuş sosyal demokrasinin temel yönelimi cumhuriyetle birlikte vurgulanan düzenin oluşturulması asli öncelik olmuştur. Bu hususun bir diğer yanı ise gerekli düşünsel gelişimin yetersizliği ve iktidar odaklı yaklaşımlar gerekli toplumsal sermayeyi ikinci planda bırakmıştır. Tüm unsurlar dikkate alındığında sosyal demokrat bir oluşumun öz itibariyle liberal demokratik yapıyı temin etmek veya temin edilemiyorsa olanı korumaya odaklanmıştır. Günümüze kadar olan gelişim çizgisi ancak toplumsal koşulların elverişli olması durumunda anlam taşıyacağından ve Türk siyasal kültürünün elverişli olmayan koşulları da dikkate alındığında parti kimliklerinin tanımlanma şekillerinin yeterli bir ölçüt olarak kabul edilmesinin bir anlamı olamaz. Bu nedenle tüm toplumsal koşulların birlikte değerlendirildiği bir zeminde Türkiye’deki sosyal demokrasinin liberal demokratlığa tekabül ettiğini, özellikle günümüz siyasal tartışmaları da dikkate alındığında daha net belli olmaktadır.